Şiir Tutkusu

Menü

Sokak Çocuğu

SOKAK ÇOCUĞU
 
 
Soğuk kış günlerinde evsizlerin, yurtsuzların ve kimsesizlerin kalacağı yerler dışarıdır. O kışın şiddetli soğuğunda donup kalmazsan şanslısın.  Yaza çıkan şanslımıydı bilmem ama çıkmayı istemeyenler de yok değildi.  Soğuktan bir köşeye büzüldüğünde, bitkinlikle birlikte gözlerin kapanır, kapattığın anda başka bir tehlike. Donarak ölüm! Bu tür yaşamları olanların akıbeti bu. Dışarı ölüm sessizliğine bürünür, bu sessizliği rüzgarın acı uğultusu bozar. Bu sessizlik korkuturdu bizleri hep.   Esasında bizim korkumuz, yalnızlığımızdan ve kimsesizliğimizdendi. Aşırı soğuktan zihinsel, bedensel açıdan uyuştuğum ve felce varacak derecede donar vaziyette iken, saçlarımın dibine kadar kızardığını hissettiğim her şeyin bittiğini sandığım anda,  bir elin omzuma dokunduğunu ve dokunuşun hissettiğim o elin beni kucaklayarak götürdüğünü zar-zor anımsıyorum. Evin kapısını orta yaşlarında bir bayanın açtığını hatırlıyorum. Adamın, atkısını yüzüne doladığından, yüzünü görememiştim ama eve girdiğimizde atkısını çıkardığında yüzünü görebildim ancak. Kadın gibi adamda orta yaşlardaydı. Hafif sakallı, yuvarlak yüz yapısına sahipti. Yumuşak ses tonu vardı, insanı rahatlatan;
-Hanım, sıcak bir çorba hazırla misafirimize.
Kadıncağız bu kimdir diye sormadan mutfağa gitti çorba hazırlamak için. Titremem yarım saate kadar sürdü eve geldikten sonra. Çorbanın mis kokusu burnuma kadar gelmeye başlamıştı. Biraz sonra sıcak çorba geldi, kana kana doyasıya içtim. Sıcak çorbayı içtikten sonra kendimi daha iyi hissetmiştim. Dışarıda donma derecesine geldiğim için sobaya fazla yaklaştırmamışlardı,  oysa şimdi gürül gürül yanan sobaya sarılmıştım adeta. İki günden beri ağzıma bir lokma koymamıştım kardan başka. Oysa şimdi sıcak çorbamı içerken ekmeği de hızla koparıp mideme götürüyordum. Kadın;
-Zavallı! Ne kadar da açıkmış!
Adam bana dönerek:
-Ne zamandan beri açsın?
Konuşmakta zorlanıyor, kekeliyordum.
-İiiiiikkkkkkiiii güüü?güüünddeennn be?beeeriii.
-Vay zavallı vah!
-Konuşturmayalım da çorbasını içsin, yatsın.
-Uyusun da dinlensin.
Karnım tıka basa doymuştu, üşümüyordum da artık. Benim için hazırlanmış olan yumuşacık yatakta uyuyacaktım. Bu yaşadıklarımın rüya mıydı acaba? Ara sıra kendimi çimdikliyordum. İçimden ?ah? çektiğimde bunun rüya olmadığına ne kadar seviniyordum. Yumuşacık yatağa girdiğimde bulutların arasında uçuyordum adeta. Üzerimdeki pis kokan ve kalın elbiseler yerine yumuşacık mis gibi kokan pijamayı giyip yatağıma uzandığımda benim için çok yeni bir konfor duygusu içimi kapladı. Üzerime örttüğüm şeyler ilk defa batmıyordu tam tersi tenimi okşuyordu. Daha önce hiç böyle bir yatakta yatmamıştım. Alışık olduğum yatak türleri saman ve kuru otlardan meydana gelen döşeklerdi. Yastığım bazen bir taş ya da yırtık ayakkabım, üzerimde ise  birkaç gazete parçası? Oysa o gün sarıldığım yorgan ne kadar yumuşak ve rahattı. Çöplerin pis kokusu yerine mis gibi gül kokusu yayılıyordu etrafa. Bu koku bile insana mutluluk vermeye yetiyordu. Rahat ve korkusuz bir gece geçirmiştim. Donmaktan kurtulmuş ve yumuşacık yatağın içinde tatlı rüyalara dalmıştım. Bu rüyaların bitmemesi için Allah?ıma dua ediyordum. Gecenin zifiri karanlığı, fırtınanın çılgınlığı,  kötü insanlarından, balici çocuklardan ve saldırgan köpeklerden korkmak yoktu artık.
Bir hafta boyunca yattım. Esasında bir kış boyu bile yatabilirdim. Yumuşacık yataktan kim kalkmak isterdi ki? Karı, koca çok iyi insanlardı. Adam bir fabrikada işçi olarak çalışıyor, kadında ev hanımıydı. Uzun yıllardan beri evli olmalarına rağmen çocukları olmuyormuş. Ben halimden çok memnundum. Onlara iyice alışmıştım. Dünyanın en mutlu insanıydım. Bu mutluluğun bitmesinden korkuyordum açıkçası. Rahat ve huzurlu geçen bir hafta sonunda ayağa kalkmaya başladım yavaş yavaş. Yağmurlu, karlı, buzlu ve insanın kanını donduracak derecede soğuk günlerden, sıcak çorbalı günlere. Bütün bunlardan ziyade karı, kocanın şefkat ve merhametle yaklaşması bana manevi mutluluk veriyordu. Yapılan börekleri, çörekleri ve tatlıları hayatımda ilk defa tadıyordum. Cılız bir çocukken bir hafta içerisinde gözle görülür derece de kilo almıştım. Kalbimi dolduran duygularımın hoşluğu ve güzelliği beni huzurlu ve mutlu ediyordu. Yaşadığım bu güzel ve harikulade günlerin bitmemesi için dualarımı sıklaştırmıştım. Tekrar soğukta titremeyi, ahır köşelerinde yatmayı kaldıracak gücümün olacağını sanmıyordum. Bir gün beni yanlarına çağırdılar. Adam;
?Eşimle birlikte seninle ilgili bir karar aldık? dediğinde  ?işte sokaklara ve soğuğa dönüyorsun? dedim içimden. Yıkılmamak için kendimi zor zapt ettim. Gözlerimin içi yandığından, görme organım işlevini yapamaz hale gelmiş ve yüreğim yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Adam konuşmasına devam etti:
-Bizimle kalmak ister misin?
 Gözlerimin içinin yanması bitmiş, işlevini daha iyi yapmaya başlamış ve yüreğimde de bir ferahlık belirmişti. Yüreğimin yerinden fırlaması mı, hiçbir bomba yerinden sökemezdi artık. Gidecek bir yeri olmayan birisi için bu sözlerin ne anlam ifade ettiğini kelimelerle anlatmak mümkün mü? Dondurucu soğukta gecelerimi geçirmeyecektim bundan sonra. Sokak köşelerinde ya da bir çukurun dibinde büzüşmüş olmayacaktım. Gümbürtüyle yanan sobanın sıcak ateşi yanında çorbamı içecektim. Allah?ıma sonsuz şükürler olsun, benimde bir evim vardı artık.
Pencere kenarından dışarıda yağan karı seyrederken, eski günlerimi hatırlayıp duruyordum. Gece yarısı evlerinin ışıkları sönmüş, sıcacık yataklarının içinde uyuyan insanların sokakta kalmışların ne şartlar altında geceyi geçirdiklerini bilebilirler miydi? Zaten sokak çocuklarına bakış açıları pek olumlu olduğu söylenemezdi. Onların gözünde hırsız, yalancı, dolandırıcı, yankesici ve dalavereciydi sokak çocukları. Soğuğun içime kadar işlediği anlarda kapılardan birini çalmayı düşünmüşümdür hep ama hiçbir zaman bu cesareti de kendimde bulamamıştım. Kimsenin kapısını çalmadan iyi yürekli birisini bana göndererek, beni bu soğuklardan kurtardığı için ve dışarıda kalanlarında o dondurucu soğuktan ve diğer tehlikelerden kurtulmaları içinde hep dua ediyordum Allah?a.
Günlerim neşe içinde geçiyordu. Bana karşı iyi niyetli tutumları karşısında kendimi mahcup hissediyordum. Onların yapmış oldukları bu iyiliklerin ödenmesi mümkün müydü?  Kış bitmiş ilkbahar kendini göstermeye başlamıştı. Çiçekler tomurcuklanmaya, ağaçlar yeşermeye ve kelebekler uçuşmaya başlamıştı. Evin önündeki bahçenin çapasını birlikte yapıyorduk. Bana fazla yorucu işler vermiyorlardı. Günlerimiz mutluluk içerisinde geçerken, bir gün korkunç bir kaza oldu. Selvi ağaçlarından birinin kesimi sırasında ağaç adamın üzerine devrildi ve iki ayağı da ağacın altında kaldı.
Tekerlekli sandalyeye mahkum oldu o günden sonra. Uzun süre tedavi görmesine rağmen tekerlekli sandalyeden kurtulamadı. Bahçenin işlerini ben yapmaya başlamıştım tamamıyla. Malulen emekli oldu ama aldığı para çok azdı. Evin önündeki bahçeye ektiğimiz sebzeleri pazarda satıyordum okuldan arta kalan zamanımda. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim ve doktorluğu kazandım. Üniversiteye gidip, gitmemekte tereddüt içerisindeydim çünkü emekli parası ancak geçimimizi sağlıyordu, bahçeden çıkan mahsullerle birlikte. Okumayı çok sevdiği için o tekerlekli sandalyeyle kapı kapı dolaşarak tanıdıklarından benim için yardım talebinde bulundu. Allah?ım bu ne fedakarlıktı. O insanın gece gündüz elini ayağını öpsem azdı. İnsanın kendi anası babası ancak bunu yapardı. Beklide yapmazdı! Toplamış olduğu yardımlarla kaydımı yaptırdım üniversiteye.
Üniversitenin ilk yıllarında kötü arkadaşlar edindim. Sigaraya başladım. Kızlarla vakit geçirmeye, gece hayatı derken sınıfta kaldım. Ne olmuştu bana. Bunları yapacak birisi miydim? O insanlara ne diyecektim. Onların yüzüne nasıl bakacaktım. Benden başarı beklerken sınıfı bile geçememiştim. Yalanlarla onları kandırıyordum. Onlar yalan söylenecek insanlar mıydı? Kar hafiften serpiştirirken birden rüzgar ile birlikte yüzüme vurmaya başladı. Gidecek bir yerim yoktu. Arkadaşımın evi aklıma geldi. Bulunduğum yere uzak sayılmazdı. Giderken yaşlı bir amca önüme çıktı. Üşüyordu. Titreme tutmuştu. Dişleri tıklıyordu. Dilenciye de benzer yanı yoktu. Yanına vardım. Kapanımı çıkarıp verdim. Bana baktı. İleri doğru birkaç adım attı. Geri döndü geldi.
-Evlat! Gidemedim. Beni bir güç engelledi sanki. İyi birine benziyorsun. Kalacak yerin yok galiba.
-Arkadaşıma gidiyordum.
-Gel bizim fakirhaneye. Sıcak bir çorba ikram edeyim.
Küçük bir kulübede yaşıyordu. Gözlerimin önüne o eski günler geldi. Amcayla birkaç saat konuştuk. Görmüş geçirmiş bir insandı.
-Bak evlat! İnsanın başına bin bir türlü hadiseler gelir. Yaşa ki gör. Uzun bir hayat var önünde. Düşenin hiç mi hiç dostu olmaz. Halime bak şaşalı bir hayattan buralara? Kimse acımaz. Elinden tutup kaldıran olmaz. Bırak elinden tutup kaldırmayı bir tekme daha vururlar. Varlıklı iken düşmanlar bile dost olur, varlıksız isen işte ben? Aklını başına topla. O arkadaşlardan sana fayda gelmez. İçki ve gece hayatı insanı felakete sürükler. Günah işler bunlar uzak dur. Hem sen en iyi okullardan birisini kazanmışsın. İnsanlara yardım etmek dururken, yardım almak mı istiyorsun? Sana bakan karı, kocayı düşün?
Amcanın yanından ayrıldım. Kafamın içi allak bullaktı. Benim arkadaşlarım da beni satarlar mıydı? Yooo! Hayır! Benim arkadaşlarım, asla böyle bir şey yapmazlar. Bu düşünce yumağında arkadaşımın evine varmıştım. Onlar beni memlekete gitti biliyorlardı. Kapının zilini çalacağım sırada pencerenin hafif aralıklı olduğunu gördüm. Rüzgâr hafiften perdeyi kaldırıyordu. İçerden kahkahalar geliyordu. Kız arkadaşı ile birlikte diye aklımdan geçerken pencerenin aralığından baktığımda benim kız arkadaşımdı. Beynimden vurulmuşa döndüm. İki şık? birincisi ikisinde orada öldüreyim. İkincisi görmemiş gibi çek git. Birinci sık daha ağır basıyordu. Birden amcanın nasihatleri ve bana bakan karı, koca gözlerimin önüne geldi. Hemen oradan uzaklaştım. Her şey bir anlıktı.  Tövbe ettim.
Okulumu bitirdim. Bana bakan adamı yani babamı ameliyat edip tekerlekli sandalyeden kurtardım Allah?ın izniyle. Sokak çocuklarının sokaklara düşmesini önleyici tedbirler başta olmak üzere onlar için her türlü mücadeleyi yaptım.
İnsan, çektiği sıkıntıları başkalarının da çekmesine engel olmalı, ben çektim onlarda çeksin zihniyetinden uzak durmalı ve geçmişi unutmamalı. İşte o zaman hayat yaşamaya değer?
 
 
 
 
Mehmet Gören25 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Mehmet Gören