Şiir Tutkusu

Menü

Çevre Felaketi?

Babam da bir tedirginlik vardı. Şimdiye kadar hiç böyle görmemiştim. Elbiselerini çıkarıp, pijamalarını giydikten sonra derin derin nefes aldı. Annem de babamın tedirgin tavrı karşısında daha fazla dayanamayıp:
-Hayırdır bey! Bu ne hal! Ne oldu?
-Acele etme, anlatacağım.
-Halini bir görsen, acele etmemek elde mi?
-Bu yöreye termik santrali kuracaklarmış hanım.
-Bu kadar gerginlik bunun için mi? Aşk olsun bey! Üzüldüğün şeye bak. Kurulursa kurulsun. Hem bundan sana ne ki?
-Anneciğim fabrika kirli hava demek. Bu bölgede yaşayan insanlar dahil bütün canlılar olumsuz etkilenmesidir.
            -Aferin oğluma! Hiç kimse bunu idrak edemiyor. Fabrikanın bacalarından zehir yağacak. Doğanın dengesi altüst olacak. Kışın bembeyaz karı, ilkbaharda açan rengarenk  çiçekleri ve yazın yemyeşil o doğayı bir daha göremeyeceğiz. Belki de on beş-yirmi yıl sonra hastalıklar başlayacak. Kanser vakaları artacak. Ürünler yetişmeyecek. Kıtlık olacak.
-Amma da abarttın bey!
-İleriki yıllarda abartmadığımı göreceksiniz ama iş işten geçmiş olacak o zamanda.
-Ben sana inanıyorum baba. Öğretmenimizde fabrika bacalarına filtre takılmadığı zaman doğayı katledeceğini anlatmıştı.
-Bak, gördün mü hanım?
-Filtre dediğin ne oğlum?
-Fabrika bacalarına takılan ve zehri en aza indiren bir alet. Aynı süzgeç gibi.
-O zaman bir sıkıntı yok. Bu kadar tedirginlikte boşuna hayatım.
-Filtre takacakları ne malum. Hem taktıklarını farz edelim. Sorun ileri bir tarihe ertelenmiş olacak. Üç beş yıl sonra değil de on-on beş yıl sonra doğaya ve insana verdiği zarar ortaya çıkacak. Gurbete çalışmaya gittiğimde oranın insanları termik santralinin doğaya ve insana verdiği zararı anlatmışlardı. Termik santrali kurulduktan sonra o bölgede kanserden ölenlerin sayısında artış olduğunu ve bazı mahsullerin yetişmediğini söylemişlerdi filtre takılmasına rağmen. Aynı felaket şimdi bizim başımızda?
-Amma da abarttın bey!
-Anneciğim babam haklı. İş işten  geçtikten sonra telafisi mümkün olmaz.
-Allah?tan hayırlısı. Buyurun sofraya.
-Lütfen duyarlı olalım.
-Tamam bey! Birlikte omuz omuza yürür, slogan da atarız.
-Şu mis gibi kokan tarhana çorbasına fabrika faaliyete geçtikten sonra hasret kalacağız.
-İyi propaganda? Şak, şak, şak?
-Dalganızı geçiniz?
Babam endişesinde haklıydı ama ne annemin ne de babamın yapacakları pek bir şey yoktu. Babam, doğayı seviyordu. Onun için doğa demek; sağlık, hormonsuz ürün ve yaşamdı. Tertemiz havayı içine doyasıya çekmekti. Stresten, sıkıntıdan uzak bir dünyaydı. Doğa babam için her şeydi.  
Babamın, bölgeye yapılması düşünülen termik santralin doğaya vereceği zarar karşısında sessiz kalacağına ihtimal vermiyordum. Hiç olmazsa safımız belli olsun diye fabrikanın yapılmaması yönündeki her türlü eylemin içinde olacağı da muhakkaktı. Belki toprağımızı istimlâk edecekler, şu an ki kazandığımızın kat kat fazlasını verecekler, bu parayla çalışmadan çok rahat bir hayatta sürebilirdik ama babamın bu hiç mi hiç umurunda olmayacaktı.
Ertesi gün her yerde şehre termik santralinin yapılacağı haberi konuşuluyordu. Bu sırada öğretmenler odasında:
-Kar  bir metre olmuş. Karın çok yağması bolluktur. O tipi neydi. Uyuyamadım sabaha kadar?
-Yakında, rahat uyuyabilirsin.
-Niye?
-Haberin yok mu? Bölgeye termik santrali yapılacakmış. O zaman doğanın dengesi altüst olur. Kışın  kar yağmaz,  yazın da kurak olur.
-Fabrika alanı yazın istimlak edilecekmiş bile. Ülke elektriğinin yüzde altısı üretilecekmiş.
-Fabrika bacaları etrafa zehir yağdırır desenize.
-Bu kadar karamsar olmayalım arkadaşlar. Filtre denen alet var. Bacalara filtre takıldı mı sorun hallolmuş olur.
-Ben o kadar emin değilim. Filtresiz bacaların verdiği zarar kadar olmasa da filtreli bacaların da doğaya vereceği zarar küçümsenmeyecek derecede.  Kirli hava, insanlarda solunum yolu hastalıklarının artmasına sebep olmakta beraber kansere davetiye çıkaracağı muhakkak.  En bol fosil kaynaklı yakıt, düşük-kaliteli ve yüksek derecede kirlenmeye yol açan linyittir.  Bu tür kömürün kullanımı çok yüksek miktarda kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, ozon, hidrokarbonlar, partiküler madde oluşturmaktadır.  Bu atıklar çevre sağlığına çok çeşitli biçimlerde etki ederler.
 
-Hep de zararı yok ya! Kurulacak fabrika ile birlikte sanayi gelişecek, insanların ekonomik durumları değişecek, yaşam düzeyi yükselecek.
-Aldıkları paraları hastane köşelerinde harcarlar ancak.
-O zamana kadar kim öle kim kala.
-Çocuklarımız temiz havaya mahrum mu kalsınlar? Pes doğrusu?
Ders zili çalmıştı. Öğretmenler sınıflarına gittiler. Öğretmenimizde termik santralinin doğaya ve canlılara vereceği zararları anlattı. Dünyanın aşırı şekilde sanayileştiğinden ileriki yıllarda çevre felaketi yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu bununda küresel ısınmayı tetikleyeceğini anlattı. Akşam evde de öğretmenimizin söylediklerini babama anlattım.
-Yaaa! Başımıza kül yağacak. Sağlıklı ürünler yerine zehirli küllerin ürününü yiyeceğiz. Doğa katlolacak, ürünler doğal tadın da olmayacak. İnsan kendi geleceğini elleriyle yok etmek için var gücüyle çalışmakta.
Eğer annem çocukların ödev yapma zamanı geldi demesiydi, babam sabaha kadar konuşurdu. Annemle babam bir elmanın iki yarısı gibilerdi. Birbirlerini tamamlıyorlar ve saygıda da kusur etmiyorlardı.   
Annem örgüsünü örerken, babamda termik santralleri hakkında birkaç tane kitap almış, onları okuyordu. Bazen elini çenesine götürüyor ?hımmm? diyerek dudaklarını oynatıyordu. Babam bu termik santrali konusuna kafayı iyice takmıştı. Bilmek istediği her şeyi öğrenmeye kararlıydı. Karşı dağlardan bir kurt uluması duyuldu. Bunu birkaç dakika arayla diğerleri izledi. Babam, kitaplardan kafasını kaldırmamıştı bile. Oysa bir kurt ulumasında pompalı tüfeğini aldığı gibi dışarı çıkar vücudunu da heyecan kaplardı. Annem, sadece pencereden dışarıyı süzdü. Yine kız kardeşim annemin eteğini tutmuştu. Bende ödevlerimi yapmaya devam ettim.   Mutlu bir aile ortamımız vardı. Bu mutluluk bozulmasın diye Allah?ıma dua ediyordum. Artık duamın içine tertemiz bir çevreyi de eklemiştim.
Babam santralin yapılmaması için öğretmenimizle birlikte mücadele etti. Kimseden pek yardım alamadılar. Çünkü fabrika inşaatında çalışanlara yüksek miktarda maaş verdiler. Bazı öğretmenler bile istifa edip orada çalıştılar.   
Aradan yıllar geçmişti. Termik santralinin sayısı arttı. Kirli hava ile birlikte yaşamaya alışmaya çalışılırken göç başlamıştı. Bölge insanının toprakları yüksek meblağa satın alındı ama bu paralar bitince çoğu kişiler parasızlıktan bunalıma girdiler. Parayı değerlendirenlerde olmadı değil. Çoğunluk perişan olmuştu. Şimdi ekecekleri bir avuç toprakları yoktu. Kirli havadan dolayı göç hızlı bir şekilde devam ediyordu. Babam ise elinde kalan birkaç dönüm yeri ekiyordu ilerlemiş yaşına rağmen. Ama aldığı mahsulün tadı eskisininkini vermiyordu. Yerleşim yerleri toplu olarak kaldırıyordu.  Ölülerin gömüleceği yerleri bırak hali hazırdaki mezarlar bile kaldırılmıştı.
Ayrıca; Dünyanın sıcaklığı da değişiyordu. Küresel ısınma, kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve diğer bazı hastalıklara sebep oluyordu. Sürekli sıcak hava, seller, fırtınalar gibi hava olayları, psikolojik rahatsızlıklar, hastalıklara ve ölümlere yol açıyordu. Kısacası yaşanmaz bir dünya da yaşamaya çalışıyorduk. İş işten geçmeden dünyada yaşayan insanların çevre kirliliğini önleyici tedbirlerin alınması için mücadele etmelidirler. Yoksa ne mi olur? Allah muhafaza?
O gece zifiri karanlıktı, sabah bir daha olmadı. Güneşi son gördüğümüz gün dündü.
 
Mehmet Gören25 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Mehmet Gören