Şiir Tutkusu

Menü

Azgın Dalgalar

Baharın gelmesiyle birlikte; kuşlar daha bir neşeli ötüyor, daha bir neşeli uçuyordu gökyüzünde. Coşkuyla esen rüzgâr; dağ doruklarında konaklayan karın sularını ovalara indiriyordu. Yemyeşil otlar, tertemiz bir hava, suların şırıltısı ve kuşların cıvıltısı insana huzur veriyordu. Geceki yağmurun ve fırtınanın etkisiyle ağaçlar yere doğru eğilmiş, bazılarının dalları kırılmıştı. Otlar ise yan yatmıştı. Bu manzara harabeden farksızdı. Her hafta sonu gelirdim buraya. Doğayı seviyordum. İlkbaharda, önce kardelenler sonra nergisler kaldırırdı bükülmüş boyunlarını fezaya. Rüzgâr dağlardan, ormanlardan ve kırlardan topladığı bütün çiçek kokularını alıp buraya getiriyordu. Mis gibi bu kokuları ciğerlerime derin derin çekerek, yemyeşil çayırlarda, çiçek desenli kırlarda koşuyordum. Kabaran soluğumu dinlendirmek için bir ağacın gövdesine sırtımı vermek üzere iken yakınlardan bir imdat sesi duydum. Yorgunluktan bitkin bir halde olmama rağmen sesin geldiği yöne doğru hızlı adımlarla koşmaya başladım. Az ileride ırmağın azgın suları içinde birisinin çırpındığını gördüm. Kışın bittiği ve ilkbaharın başlangıcında dağlardaki eriyen kar ırmağı azgınlaştırmıştı. İki kişi adamı kurtarmak için beline bağlı olan iple çekmeye çalışıyorlardı. Bu iki kişiyi tanıyordum ama suların içindeki adamı buralarda ilk defa görüyordum. Tam adamı çekmeye başlamışlardı ki, ip kayaya sıkıştı. Adama azgın sular hızla vururken ip kayalara sürtünmekten kopma noktasına gelmişti. Bende ipten sımsıkı tuttum. Adamlardan birisini pek sevmezdim. Bu güzelim doğa harikası yere insanları almamak için her türlü dalavereye başvururdu. Buraya dinlenmeye gelen ailelere çoğu zaman izin vermezdi. Bana bir bakış attı ipi tuttuğumda bir başkası olsa korkusundan kaçardı. Kalın ip elimi kesmiş, kan akmaya başlamış, bunu ancak ipin kopmasından sonra fark ettim. İp kopar kopmaz azgın sular adamı içine çekti. Bir iki dakika göremedik. Az ileride suyun yüzeyine çıktı. Çıkar çıkmaz da azgın dalgalar adamı kayalara vurmaya başladı. Bu vuruşlar karşısında acı dolu feryadı bize kadar geliyordu. Çaresizlik bu olsa gerekti. Yapacak tek şey vardı, o da adamı kurtarmak için ırmağın azgın sularına atlamaktı. Kendi hayatımı da riske atacaktım ama bir insanın gözlerimin önünde ölmesine seyirci kalamazdım. Azgın suların içine atlarken sevimsiz adamın yanındaki;
    -Başkasının canını kurtarmak için hayatını hiçe sayıyor. Bu adam ya zır deli ya da çılgın…
     Deli olmadığımı biliyordum ama biraz çılgınlık vardı. Coşkun sular beni hemen kayaya yapıştırmıştı. Kaburgalarımın tamamen kırıldığını sandım. Adamın yanına yaklaşmıştım. Beni görünce yüzündeki ifadeyi görmek isterdiniz. Elini bana doğru uzattı. Bende elimi uzatacağım sırada azgın bir dalga ikimizi farklı yönlere fırlattı. Bulanık kar suları ırmağın akışını hızlandırıp, kocaman dalgaları metrelerce yükseğe çıkarıyordu. Irmağın bu mevsimde taştığı da oluyordu. Bir defasında taştığına şahit olmuştum. Güzergâhındaki bütün ekili arazi sular altında kalmıştı. Zarar büyüktü. Akıntı ikimize de sürüklüyordu. Adamı kurtaramazsam az ilerideki şelale ikimizi de ebediyete gönderebilirdi. Adamın imdat sesi cılızlaşmıştı. Adam ufak tefek biriydi. Şu ana kadar gücünü muhafaza etmesi inanılır gibi değildi. Kulaçlarımı ona doğru hızlı bir şekilde atıyordum. Kayalara çarparken bedeninde duyduğu acıyı dışarıya vuruyor ve dalgaların sesiyle birleşiyordu. Şelaleye doğru sürükleniyorduk. Şelaleye varmadan adamı kurtarmalıydım. Son bir hamleyle kulaçlarımı hızlandırdım. Adamın kolundan yakaladım. Hafif kilolu olması işimi kolaylaştırmıştı. Kolunu tutar tutmaz bayıldı. İşim iyice zorlaşmıştı. Kıyıya doğru kulaç vururken gücümün de azaldığını hissetmeye başlamıştım. Ağaçların suya sarkan dallarını ve topraktan dışına çıkan köklerine tutunmak için çaba sarf ediyordum. Bu ara az ileride kocaman bir kaya parçası ırmağın ortasında karşımıza dikiliverdi. Dalgalar bizi bu kayaya doğru sürüklüyordu. Azgın dalgalar, şelale şimdi de bu kaya. Irmağa doğru eğilen ağaçların dallarını tutmaktan başka çare kalmamıştı. Ağacın dalını tutmak için yaptığım ilk hamle fiyaskoyla sonuçlandı. İkinci yaptığım denemede başarısızdı birincisi gibi. Son bir gayretle bütün gücümü topladım ve ağacın toprağın dışındaki kökünü yakaladım.
      Kalın bir ip uzattılar bize. Kıyıya uzaklığımız o ipi tutmaya yetmedi. Adamlardan birisi gömleğini yırtıp, ipe bağladı. Biran önce karaya ayak basmak istiyordum çünkü kollarım bedenimden ayrılmak üzereydi. Gömlek parçasının eklendiği ipin atılması ile tuttuğum bir olmuştu. İp tam yetmişti. Allah’ıma çok şükürler olsun ki, karaya çıkmıştık. Adamın midesine dolan suları alaşağı ederek boşaltmaya çalışıyorlardı. Bende sere serpe uzandım soluklanmak için. Midesine dolan suların büyük bir kısmı dışarı çıkmıştı ama hala yarı baygındı. Sırt üstü yere yatırdık ve hayat öpücüğü uygulamaya başladım. Kendine gelmişti. Adam da bende kurtulmuştuk. Derinden bir ‘ooohhh’ çektim.
     
      Adamın en kısa zamanda hastaneye gitmesi gerekiyordu. Ağaç dallarından bir sedye yaparak adamı patika yoldan ana yola kadar götürdük. Ambulans hazır bekliyordu vardığımızda. Oradakiler cep telefonu ile hastaneyi aramışlardı. Şehrin kenar mahallesine girdiğimizde ambulans sirenini çalmaya başladı. Hayatta en sevmediğim seslerden biriydi. Bu ses demek, ambulansın içerisinde acil bir hastanın olması demekti. Yol kenarında oynayan çocuklar ambulansın peşinden koşuyorlardı. Bizde köyde arabaların ve bilhassa da traktörlerin arkasından koşardık. Hatta bir keresinde traktörün arkasına asılmış, hareket halindeyken inmek istediğimde diz üstü düştüğümde kol ve bacak dirseklerimden yaralanmıştım. Anneciğim beni bu halde görünce elindeki su testisi kırılmıştı. Bir hafta boyunca sırtında sağlık ocağına götürüp getirmişti. Ne yapacaksın, çocukluk hali. Ambulansın hızına yetişemeyeceklerini anlayan çocuklar koşmalarından vazgeçtiler.
     Hastaneye vardığımızda, adamı yoğun bakım ünitesine aldılar. Beni de ayakta tedavi ettiler. Bir kaç kaburga kemiği kırılmış, bir hafta hastanede yatmıştı. Durumunun iyi olduğunu telefon ederek öğrenmiştim.
     Bir akşamüstü son model bir araba evimizin önünde durdu. Mahallenin çocukları etrafını sardı arabanın. Bizim fakirhaneye gelenler kim olabilirdi? Dış kapıdan içeri girdiklerinde bu oydu. Azgın dalgalardan kurtardığım adamdı. Yanında ise o sevimsiz kişiydi. Kapımızı vurdular. Kapıyı annem açmıştı. İçeri buyur etti. Hoş beşten sonra:-Oğlunla ne kadar iftihar etseniz azdır. Günümüzde oğlunuz gibilerinin olması insanlık adına sevindirici. İyi bir evlat yetiştirmişsiniz. Selamı bile çıkarı varsa veren insanların çoğunlukta olduğu bir dünya da oğlunuzun tanımadığı bir insan için hayatını tehlikeye atması takdire şayandır.
     Adamını işaret ederek:
     -İşte orada olanlardan biriside bu. Hatta yanında bir çalışanım daha vardı. Onlar oğlunuzun gösterdiği cesareti gösteremediler. Hastaneye bırakıp gitmiş beni. İnsan adresini verir. Kurtarıcımın kim olduğunu bilmek hakkım değil mi? Annemin gözlerinden iki damla yaş yanaklarından süzüldü. Yufka yürekli, sulu gözlü biriydi anneciğim.
      Para ve iş teklifinde bulundu.
     -Ben sizin kim olduğunuzu bilmeden ırmağın azgın dalgalarına atlayıp kurtardım. İnsanın canı kutsaldır. Allah rızası için yapılan iyilikler karşılıksızdır. Onun için ihtiyacımız olmasına rağmen ne para ne de iş teklifinizi kabul edemem.
Mehmet Gören25 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Mehmet Gören