Şiir Tutkusu

Menü

Kadın Cinayetlerinin Çocuklar ve Toplum Üzerindeki Etkileri

 

Hemen
hemen her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde ve televizyon kanallarında vahşice
işlenen cinayetlere tanık oluyoruz. Adam, ayrı yaşadığı karısının boşanmak
istemesini hazmedemiyor, üzerine benzin döküp acımasızca yakıyor. Bir başka
adam, sokak ortasında defalarca kere karısını bıçaklıyor. Bir başkası, gece
yarısı  karısı uykudayken yastıkla boğup
öldürüyor. Ya da bunun tersi oluyor. Kadın, kocasını acımasızca öldürebiliyor.
Bu cinayetlere her gün bir başka cinayet vakası ekleniyor ve bu vahşetler sürüp
gidiyor.  Yıllarca aynı yastığa baş koyan, birbirleri
ile severek evlenen karı-koca nasıl  oluyor da birbirlerinin canlarına kast
edebiliyorlar? Bu cinayetler üzerinde ciddi araştırmalar yapılmalı, neden-sonuç
ilişkisi üzerinde bilimsel toplantılar ve 
paneller düzenlenmeli, özellikle de televizyon kanallarında aile ile
ilgili eğitici, bilgilendirici yayınlar yapılmalıdır.İlkokul çağından
başlayarak öğrencilere bu konularda eğitici konferanslar verilmeli, derslerde
Türk aile yapısının özellikleri işlenmeli, mantık ve psikoloji  derslerine ağırlık verilmelidir.

Maalesef
evlenirken medenice evleniyoruz da, ayrılırken medenice ayrılamıyoruz. Çünkü
medenice yaşamayı bilmiyoruz. İletişimimizde bozukluklar var, en küçük bir
münakaşa bile kan dökülmesi için yeterli oluyor. Toplumun kanayan bir yarasıdır
bu. Yapılan bir araştırmaya göre,en büyük boşanma
sebebi sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Bu nedeni sırasıyla, evin ekonomik geçimini
sağlayamama, aldatma, dayak,kötü muamele, içki ve kumar, eşlerin ailelerine
karşı saygısız davranması, terk etme,edilme, eşin ailesinin aile içi ilişkilere
karışması, çocuk olmaması, ailedeki çocuklara karşı kötü muamele izliyor. Resmi verilere göre 2013 yılında ülkemizde 28 bin kadın
şiddete maruz kaldı. Kadınların yüzde 23’ü boşanmak istedikleri için öldürüldü.
Resmi olmayan rakamlara göre ise Türkiye'de kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde bin 400 artış
gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013'ün sadece ilk dokuz
ayında bu rakam 842'ye ulaştı. Öldürülen, tecavüze, tacize uğrayan kadınlara
bu zulümleri çektirenler ya serbest kaldı ya da kadının canının da haklarının
da ne kadar ucuz olduğunu gösterecek şekilde cezalandırıldı.(!)Ülkemizde durum böyleyken; Amerika Birleşik
Devletlerinde her yıl yaklaşık dört milyon kadın eşleri tarafından taciz ediliyor
ve  bu taciz olaylarının yaklaşık dört
bini kadının ölümü ile sonuçlanıyor.

Yapılan araştırmalara göre ülkemizde 2002-2013 yılları arasında tam 4 bin
885 kadın öldürüldü. Türkiye’de yılda en az 25 töre cinayeti işlenmektedir.
Fakat gerçek sayı bunun çok üzerindedir. Namus ve töre adına kadınlara yönelik
kötü muamele, işkence, öldürme, intihara zorlama oranı son yıllarda %25
oranında artmıştır. 2013 yılında kadın cinayetleri devam etti. Koruma
altındaki kadınlar öldürüldü, tecavüzler
sürdü.

Eğitim  ve
gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı
azalmaktadır. Kadınlara uygulanan şiddette, tüm meslek
gruplarından erkekler var. Şiddete maruz kalan ya da şiddet tehdidini hisseden kadınların
başvurabileceği yer ve kurumlar  oldukça
sınırlıdır. Adli korumanın etkisi hem süre açısından hem de mekânsal açıdan
sınırlı olduğundan devlet tarafından verilen korumalar bile cinayetlere kurban
gidiyor. Sosyal hizmetlere ve belediyelere bağlı konuk evlerinin  ise yetersiz olması sorunların daha da
büyümesine yol açıyor. Birleşmiş Milletler’in  standartlarına göre; 10 bini aşkın nüfuslu
yerleşim birimlerinde en az bir kadın sığınağı, 50 bin’i aşkın nüfuslu yerleşim
birimlerinde en az bir kadın danışma merkezi, her 20 bin kadın için bir tecavüz
kriz merkezi bulunmalı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine
göre Türkiye’de 120 kadın sığınma evi var,8 İl’de ise sığınma evi yok. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca Türkiye’deki 2 ilde erkekler için açılan
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) aradan geçen 1 yılda sadece 1 erkek
başvurmuş. Mağdur olduğu gerekçesiyle
erkek sığınma evine yerleşen erkek, konukevinde sadece 1 hafta kalmış.
Türkiye’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 2 erkek sığınma evi de
şu anda bomboş. Aynı dönemde ŞÖNİM’lere başvuran kadın sayısı ise 3
binin üzerinde. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun 2013 yılı verilerine göre76 milyonu aşkın ülkemiz
nüfusunun 38 milyon 194 bin 504 kişisi kadın. Türkiye’nin kadın nüfusuna oran dikkate alındığında
yaklaşık 400  kadın sığınma evine
ihtiyacı var. 

 

Bir
hayatı sona erdirmenin bedelini katil olan koca hapishanede cezasını çekerek ödüyor.
Kameralara yansıyan görüntülere göre, gazeteciler katil olan kocaya ‘ pişman
mısınız? ' diye soruyor. Bence çok saçma bir soru bu.  Pişman olsa ne çıkar, olmasa ne çıkar. Ölen
geri geliyor mu? Gelmiyor. Pişmanlıktan 
veya  iyi halden dolayı ceza
indirimi veren kanunlarımızı da  gözden
geçirmemiz gerekiyor. Bir hayata acımasızca kıymanın iyi hali mi olur? Kadına karşı her türlü şiddet davalarında
uygulanan “haksız tahrik indirimleri” derhal kaldırılmalıdır.

 Kanunlar, içinde yaşadığımız çağa ayak
uydurmalı, güncellenmeli ve 
yenilenmelidir. Ülkemizde  işinin
uzmanı bir çok  profesör var. Bir kurul
oluşturulup, özellikle de  ceza  kanunlarının incelenerek, ciddi anlamda
çalışmaların yürütülmesi, ileri seviyedeki ülkelerde uygulanan geçerli
kanunların toplumumuza adaptasyonunun sağlanması gerekir. Kanunlarımızı
devletin bir çok kurumunda görülen hantallıklardan ve eksikliklerden  arındırmalıyız. Derme çatma, oradan buradan
alınıp, monte edilen kanunların varlığı faydadan çok zarar getirir.

Bir
cinayet kimlerin hayatını karartıyor biliyor musunuz? Öncelikle  maktülün, yani ölen annenin, sonra geride
kalan çocukların. Katil koca hapiste çürüyecek.Anne, bir daha çocuklarına
şefkatle sarılamayacak. Taze fidanlar çocukluklarını yaşayamadan kendilerini
yetiştirme yurtlarında buluyor. Yetiştirme yurtlarında devlet güvencesi içinde
büyüyen çocuklar 18 yaşına kadar barınıyorlar. Sonra ise devlet onların bir
çoğuna iş temin ediyor ve   mevzuat
gereği buradan ayrılan gençlerimiz tek başlarına hayatlarını sürdürmeye devam
ediyorlar. Bir çoğu, devletin kendilerine sağlamış olduğu iş imkanlarını
değerlendiremiyor ve işlerinden ayrılıyor. Çünkü işe ve topluma adapte
olamıyorlar. Çocuk yaştayken girmiş oldukları yetiştirme yurtlarında bir
çoğunun psikolojisi bozuluyor. Anne mezarda, baba hapishanede. Kolay da değil,
onların yerine kendimizi koyduğumuzda hangi çocuk bunları kaldırabilir? Çok acı
bir gerçek de şu : Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklar, devletin
kendilerine sağlamış oldukları iş imkanlarından yararlanmak istemeyip
başlarının çaresine bakıyorlarsa, ya kötü yola düşüyorlar ya da  birer suç makinesi olup çıkıyorlar. Topluma sağlıklı
bireyler kazandıralım derken,  psikolojik
sorunlarının üstesinden gelemeyen sağlıksız bireyler içimizde yaşamaya devam
ediyor. Sonra onlar da bir aile kurmak için evleniyorlar.Evliliklerini sağlıklı
bir şekilde sürdürenlerin sayısı az.  Haliyle,
geçmişten gelen ve telafisi mümkün olmayan psikolojik sorunlar nedeniyle
boşanmalarda da artış görülüyor.

 Baba, yıllar sonra hapishaneden çıkıyor ama,
ne çocuklarının yüzüne bakmaya cesareti var, ne de çocuklar babalarını görmek
istiyorlar. İçlerinde yılların birikimiyle oluşan  bir kin var. Baba derin pişmanlıklar içinde.
Yılların vermiş olduğu acı babanın yüreğine saplanan keskin bir bıçak gibi.
Çocuklar yıllardır anne sevgisinden mahrum yaşamışlar. Kısaca, baba ve
çocukları yıllar sonra bir araya gelse bile  aralarındaki baba-evlat ilişkisi  asla dikiş tutmuyor.

Benim
çok beğendiğim bir atasözü var : ‘ Bir mıh bir nalı kurtarır, bir nal bir atı kurtarır, bir at bir yiğidi kurtarır, bir yiğit bir orduyu kurtarır.’ Küçük gibi görünen,
önemsenmeyen konular gün gelir karşımıza bir kartopu misali katlanarak gelir.  Diyeceğim o ki tüm bu yaşanmışlıklardan bireylerden
oluşan toplum etkileniyor. Hastalıklı  ruhlar, sağlıksız insanlar toplumumuzda yaşamaya
devam ediyor ve her geçen gün sayıları katlanarak  artıyor. Bir çok evliliğin sona ermesinin
temelinde geçim derdi var. Eşler arasındaki diyalog eksiklikleri var. Evlilik
aslında üzerinde durulacak hassas ve ciddi bir konu. Evlenilecek eşi iyi
seçmeliyiz. İletişimsizlik, hoşgörüsüzlük, sevgisizlik olduğu sürece hem
kendimize, hem de çocuklarımıza zararı olur ve bu da topluma yansır.Bence  tüm bu yaşananların eğitimle doğrudan ilgisi
vardır. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil. Ama eğitimli olmak
elimizde. Bol bol kişisel gelişim kitapları okuyalım. Kendimizi geliştirelim.
Hepsinden önemlisi, yetişkin  bireyler
olarak önce kendimize çeki düzen
verelim. Beden sağlığımız kadar ruh sağlığımız da önemli. Her ikisini de
koruyalım. Zararlı alışkanlıklardan ve 
bağımlılıklardan kurtulmak için kendimizle  mücadele edelim. Böylece eve huzur gelir,
neşe gelir, bereket gelir. Ölümlü dünyada neyi paylaşamıyoruz? Bir gün, her
canlı gibi toprak olacağız. Hem kendi iç dünyamızı,  hem de içinde yaşadığımız dünyayı kendimize
zindan etmeyelim. Hiçbir evlilik, ayrılıklar üzerine inşa edilmez.Bu insanlık ne
çekiyorsa sevgisizlikten, hoşgörüsüzlükten çekiyor.Sevgisiz, ilgisiz kalan
insanların hata yapmaları daha kolaydır. Sevmeye, önce kendimizi severek  başlayalım. Eşimizi ve çocuklarımızı sevelim.
Onlara zaman ayıralım. Unutmayalım ki;  Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annelerini sevmektir.

Mutlu, huzurlu, sağlık dolu güzel günler hepimizin olsun.

Sağlıcakla ve  sevgiyle
kalınız.

 

 

Araştırma :Vecdi Murat SOYDAN

(Yaşanmamış Aşkların Şairi)

08/04/2014-Isparta

 

 
Vecdi Murat SOYDAN474 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Vecdi Murat Soydan