Beni tanıyanlar ve yüz yüze görüştüğümüz kişiler bilir. Daha ‘’ dün ‘’ dediğimiz kısa zaman önce tükenmiş, bitmiş ve ölümün eşiğine gelmiş bir insandım. İnsan mıydım? Onu da bilmiyorum. Ruh ve beden sağlığım bozulmuş, dengem alt üst olmuştu. Gecelerim gündüzlerime karışmış, deyim yerindeyse yaşayan bir ölüye dönmüştüm. Günlerce, haftalarca kendimi toparlayamamıştım. Dışarıya bile çıkmak istemiyordum. Annemin, halime bakıp da, göz yaşları içinde ‘’ Ne olmuş sana böyle oğlum? Ben seni bu durumlara düşmen için mi doğurdum. Sana bir şey olmasın, bana olsun.’’ deyip, hüngür hüngür ağlamasını ve benim için Allah’a dualar etmesini asla unutmadım. Biliyordum ki, annem içten ağlamıştı, benim için ağlamıştı ve yürekten dua etmişti kurtulmam için. Anneme cevap bile verememiştim. ‘’ Kurtulacağım bu durumlardan, sen ne olur üzülme.’’ bile diyememiştim.
Yolda yürümek bile, bana çok ağır bir işkence gibi geliyordu. Başımı yerden kaldırmaya cesaretim ve isteğim dahi yoktu. Adım atacak takatim kalmamıştı. Merdivenleri çıkarken bile kaç kez sendelemiştim. Suskundum, konuşamıyordum. Davamda haklıydım, sesimi duyuramıyordum. Çünkü beni duymak istemiyorlardı. İçimden hep bağırmak geliyordu ama hep susuyordum. Biliyordum ki, ne kadar bağırırsam bağırayım, sonuç asla değişmeyecekti. Sürekli uyumak istiyordum. Uyudukça rahatlıyordum ama başım yine de çok ağrıyordu. Bedenim değil de, başım bedenime çok ağır geliyordu. Bana şu soruyu işte böyle bir halet-i ruhiye içinde sordular : ‘’Ölmekten hiç mi korkmadın? Ya ölseydin?’’ O zaman onlara şu cevabı vermiştim. '' Ben, ölmekten değil; ölememekten korkarım.''
Bir suçluymuşum gibi hep yüzüme bakıyorlardı. Kimisi de halime acıyarak bakıyordu. Horlanan, dışlanan zavallı bir sokak köpeğine dönmüştüm. Yoksa benim ölümüm sokakta mı olacaktı? Gerçi bir ailem vardı ama, onlar da bana yabancı gibiydiler. Önümde iki seçenek vardı. Ya yarım bıraktığım işi tamamlayacak, ya da tam tersi kendimi değiştirecektim. Ama bunu düşünmek bile aylarımı aldı. Çünkü bir türlü düşünemiyor, kendimi toparlayamıyordum. İşe ilk önce, doktorumun bana vermiş olduğu ve beni günün 24 saati neredeyse uyutan, beynimi ve zihnimi uyuşturan ve beni aptallaştıran depresyon ilaçlarını çöpe atmakla başladım. Rus ruleti misali ya kazanacaktım, ya da kaybedecektim.Çünkü bu ilaçlar iyi kötü beni her şeye rağmen ayakta tutuyordu, en azından uyutuyordu.
‘’Murat, daha da kötüye gidecek. Hatta bu durum onun iş hayatını bile etkileyecek.Asla toparlanamayacak’’ dediler. İşte ne olduysa bu cümleyi duyduktan sonra oldu. Bunu anlatan samimi bir arkadaşıma dedim ki : ‘’ Toparlanacağım ve bu cümleyi söyleyenleri mahcup edeceğim. O an bir şimşek çaktı sanki kafamda. Yeni bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ruh sağlığım, beden sağlığımı da olumsuz olarak etkiliyordu. Bu duruma bir '' dur!' '' demeliydim. Düşündüm, taşındım ve kendi kendimi iyileştirmeye karar verdim. Ama nereden ve nasıl başlayacaktım? İlaçları da çöpe atmış olmama rağmen, kendime şunu söyledim: '' Murat; sen hayatta ne zorluklar atlattın. Bunu da atlatacaksın. Önce kendini sev. Kendine saygı duy. Hayatta senden başka bir '' sen '' yok ve bu anlamda teksin. Geçmişte yaşadıklarını unut ve kendini yeniden doğdun farz et.’’
SONUÇ : Geçen aylar boyunca pek çok kişisel gelişim kitabı okudum. Okumaya da devam ediyorum. Hayata ve olaylara kesinlikle olumsuz yönden bakmıyorum. Bana mutsuzluk veren, beni üzen ve karamsarlığa iten her bir şeyi hayatımdan çıkardım. Dinlediğim müzik türünü dahi çöpe attım. Şimdi, ruhumu dinlendiren müzikler dinliyorum, doğa resimlerine bakıyorum. Doğada geziyorum. Caddelerde saatlerce yürüyorum. Kuşların ötüşünü, kedilerin miyavlamasını, kelebeklerin havada uçuşmasını gördükçe mutlu oluyorum. Rüzgarın sesini dinliyorum. Daha önce nasıl da fark etmemişim. Rüzgarın sesi meğer çok güzelmiş. Arı vızıltısını hiç bu kadar yakından fark etmemiştim. Çiçekler de bir harikaymış, hepsi de rengarenkler ve çok güzeller. Kaynağından akan pınarları, derelerden geçen suları hiç bu kadar güzel görmemiştim.Meğer pınarların suyu ne kadar da soğukmuş. Ağaçlar,çiçekler, çimenler daha önce hiç bu kadar yeşil değildi, nasıl da görmemişim.
Çarşıda yürürken kalabalıklar bana '' ben '' olduğumu hatırlatıyor. İnsanlar çok telaşlı ve bir koşuşturma peşindeler. Ben ise, o kalabalıklar içinde bile kendi ruh sesimi dinliyorum. Arabaların ve insan seslerinin o gürültülü atmosferinden kendimi soyutladım. Her şeyi dolu dolu yaşıyorum. Aylar önce aynaya dahi bakmak istemezken, şimdi geçiyorum aynanın karşısına, tebessümümün güzelliğine, gözlerimin ışıltısına bakıyorum ve mutlu oluyorum. İşte diyorum, aradığım Murat'ı en sonunda buldum. İşte bu '' ben''im. Eşime ve çocuklarıma şimdi daha fazla zaman ayırıyorum. Arkadaş çevremi tekrar gözden geçirdim. Kalması gerekenler dışında pek çoğunu hayatımdan çıkardım. Kötü dönemlerimde bana manevi destek verenleri, beni önemseyenleri ve bana inananları asla unutmadım. Onları şimdi daha çok seviyorum. Öfkemi, kinimi toprağa gömdüm. Hiç kimseye kötü zan beslemiyorum. Biliyorum ki, her arkadaş aslında dost olamıyor. Dostluk bambaşka bir duygu ve değer.
Sözün özü : Hayata tutundum hem de çok sıkı bir şekilde tutundum, bırakmaya da niyetim yok. Çünkü benden başka bir '' ben '' yok. İşte beni hayata bağlayan esrarengiz cümle :
‘’ Her şey daha güzel olacak.’’
Sağlıcakla ve sevgiyle kalınız...
Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
17/06/2015- Saat : 00:27-Isparta
Her Şey Daha Güzel Olacak
Vecdi Murat SOYDAN474 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Şiir Adresi : http://siirtutkusu.com/her-sey-daha-guzel-olacak
Ekleyen Kullanıcı : Vecdi Murat Soydan