Şiir Tutkusu

Menü

Eski Bayram Yeni Bayram Polemiği

ESKİ BAYRAM YENİ BAYRAM POLEMİĞİ

"Geçmiş zaman olur ki / Hayali cihan değer/ Bir an acı duyar insan belki / Sevmişse biraz eğer /Anlar ki geçenlerin / Rüyaymış hepsi meğer / Rüya olsa bile o günlerin / Hayali cihan değer..." Necip Celal Andel

Ben çocukken, geçmiş zamanlardan laf açıldığında rahmetli babam söze şöyle başlardı: “Biz çocukluğumuzu çocuk gibi yaşayamadık, savaş tüm dünyayı etkilediği gibi ülkemizi de etkilemişti” diyerek ikinci dünya savaşının ekonomik sıkıntılarının dünya ülkelerine ve dolayısıyla topluma nasıl yansıdığını anlatır ve sözlerini şöyle sürdürürdü: “Çay bulsak, şeker bulamazdık. Çayın içine, şeker yerine üzüm katardık da öyle içerdik.”
Bizler de şimdiki nesle 80’li yılları kastederek şöyle demiyor muyuz “ Bizim zamanımızda cep telefonu yoktu.” Bırakın onu, evimizde telefon bile yoktu. Jetonla çalışan kulübeye giderdik. O dönemde bilgisayar ve internet de yoktu. Sanal oyunların yerini, jetonla çalışan ve “atari “ adı verilen oyunlar almıştı. Paramızı verir, atariciye giderdik. O zamanlar rengarenk ve çeşit çeşit kartpostallar satılır, insanlar şimdiki gibi mailleşme ve chatleşme yerine birbirlerine kendi el yazılarıyla mektuplar yazarlardı. O dönemlerde ayrıca video film furyası vardı ve her evde olmasa da mahalledeki üç beş komşuda mutlaka video oynatan cihaz bulunurdu.Hem şimdiki gibi flash bellek yoktu, kasetçiden müzik kaseti satın alır, mono teybe takar dinlerdik.Bir müzik kasetinin fiyatı, o zamanlar pahalıydı. Abartmıyorum, “Gecekondu’nun Kahvehanesi”nde boğaz tokluğuna günlük üç kuruş yevmiyeyle çalışırken kafa kafaya gelirdi alacağım kaset. Televizyon kanalları şimdiki gibi çeşit çeşit değildi. Devletin televizyon kanalı TRT dışında özel televizyonlar yoktu.
Şu anda, bu yazıyı hazırlarken, telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj çeken kişiyi tanımıyordum. Çocuk olmalıydı ki mesajda şunlar yazılıydı “ bayramın mübarek olsun dede.” Önce espri sandım, bilirsiniz ki gençler aralarında “ hacım,enişte vb.” konuşur. “ dede” de neydi?? Dedesi miydi ki? Bunları düşündüm bir an. İşte size canlı bir örnek sıcağı sıcağına. Demek ki günümüzde bayram kutlamaları birinci dereceden yakını da olsa kişinin, mesaj yoluyla oluyor ve olağan karşılanıyor. Sonra da , “Nerede o eski bayramlar” edebiyatı yapıyoruz. Suçu kendimizde aramalıyız.
Çocukluğumdaki bayramları hatırladım da, bir avuç kuru yemiş ve şeker için mahallenizde çalmadığınız kapı kalmazdı. Aldığımız şekerleri, kuru yemişleri ceplerimize doldurur, sonra da evimize gelerek ceplerimizi boşaltır ve sıradaki evlere giderdik. Allah bereket versin, kısa günün karı akşam olunca kendini belli ederdi. En az üç beş ay yetecek kuruyemiş ve şeker. Gerçi yaşımız büyüdükçe, gurur onur meselesi yaptık sonraları da, şeker için kapılara gitmez olduk.
Ankara’nın yoksul semtinde oturduğumuzdan olsa gerek, genelde herkesin cebinde akrep bulunurdu. Yani kimseden para çıkmazdı. Para çıksa çıksa ne iş yaptığını hala bilmediğim yan apartman komşumuz, Münip Bey Amca’dan ve karşı komşumuz Ali Bey Amca’dan çıkardı. Bizler mahallemizdeki komşularımızın huylarını bilirdik. Kim para verir, kim şeker verir, kimden bir şey çıkmaz, bilirdik. Tedbirimizi ona göre alır, para veren komşular pek çıkmasa da, kaliteli şeker ve kuruyemiş veren komşularımız mutlaka bulunurdu. Ali Bey Amca, bunlardan birisiydi. Yalnız başına yaşar, kapısını öyle pek kimseler açmazdı. Çok sık olmasa da arada bir, günü birlik çocukları gelir, güya Ali Bey Amca’ya bakarlar ve giderlerdi. Bayram zamanlarında sanki o da çocuk olmuşcasına sevinir, bizlerle birlikte eğlenir, gülerdi. Aslında normal zamanlarda ciddi bir insandı. Bahçesine topumuz kaçtığında, ceza olarak topumuzu iki gün bize vermemişti.
Şimdiki nesil topladıkları şekerleri ve kuruyemişleri tembellik yapıp eve götürmektense, birer ikişer poşet alıp ellerine, akşama kadar nevale topluyorlar. Gözlemliyorum onları. Onların da bildikleri bir şey var. Kim ne verir, kim hiç vermez, çok iyi biliyorlar. Her şey değişir, zaman da mekan da değişir ama çocukların gözlemleri asla değişmez. Çocukların saf ve masum halleri de.
Şimdiki nesil internet çocuğu. Kendi çocuğunu bakkala zamanında gönderip bir ekmek bile aldıramıyorsun.Söz dinlemiyorlar, dik başlılar. Akraba ziyareti ne demektir bilmeden yaşıyorlar. Hal böyle olunca bir sonraki kuşak herhalde bayram denilince bayramın adını resmi tatil olarak hatırlayacak. Değişen bir şey daha var sanırım. Şimdi eskisi gibi yeni nesil, bayramlık giysi, ayakkabı vb. istemiyor. Kendi çocuklarımdan biliyorum istemediklerini. Çünkü eskisi gibi yokluk yok ve her bir şey dudak uçuklatan fiyatlarla satılmıyor. Bolluk var her üründe. Büyükler anlatır, eskiden herkeste para varmış ama, her istediğin bulunmuyormuş.
Çocukluğumuzda her bayram annem Çarşamba pazarından bizlere yeni giysiler ve ayakkabılar alırdı. Hatta alındığı gün üzerimizde prova yapar, sokağa çıkar hava atardık. Ben şimdiki durumu, maddiyata bağlıyorum. O zamanlar yokluk içindeydik. Zavallı babam hep bizler için çalıştı. Bayramlarda en kaliteli, marka giysi ve ayakkabılarımız olmasa da, yeni olması bizim için önemliydi ve mutluluk veriyordu bizlere. Oysa zavallı babam ayağındaki Sümerbank malı ayakkabısıyla bırakın yazı, kışı bile çıkarmıştır. Zavallı, garip babam her aklıma geldiğinde hep içim yanıyor, kışın buz gibi soğuklarda ayakları nasıl da donmuştur kim bilir? O zamanlar idrak edemiyordum bunları. Ama ne acıdır ki geçen zaman da geri gelmiyor. Analar, babalar çocukları için kendilerini işte böyle feda ediyorlar. Tabiri caizse, yemezler yedirirler, giymezler, giydirirler.
Aklıma gelmişken, çocukluk hatıralarımın bir köşesinde hep kalmıştır, bahsetmeden geçemeyeceğim. Bayramlarda ayı oynatıcıları vardı. Ayı oynatıcılarının elinde tef bulunur, şarkılarla türkülerle sokak sokak dolaşırlardı. Sürüsüne bereket mahalle çocukları başta olmak üzere, kadın, kız, erkek, yaşlısı genci hep birlikte sokağın başında kalabalıklar ordusu halinde kapımızın önüne kadar gelirler ve sevimli ayılar sanatlarını icra etmek üzere meydanlıktaki yerini alırlardı. Tef çalan ayı oynatıcısının (ben buna ayı terbiyecisi diyorum) bir de değneği vardı. İstediği hareketi yapmayan ayıya karşı değnekle müdahalede bulunur, zavallı ayıcık böğürerek, sağa sola saldırmak ister, ama burnundaki tasması fazla gitmesine engel olurdu. O vakitler şimdiki gibi hayvan savunucularını ara da bul. Öyle bir şey de bilinmiyordu.. Bırakın hayvan haklarını bilmeyi, insan haklarının esamesi bile okunmuyordu o vakitler. Ayı terbiyecisi, elinde tefi “Ayşe teyzem hamamda nasıl bayılır? Bayıl bakalım?deyip hayvanı sırt üstü yere yatırırdı. “ Ayılana gazoz, bayılana limon “tekerlemesi eşliğinde ise ”Ayşe teyzem hamamda nasıl oynar “deyip hayvanı iki ayak üzerinde sağa sola hareket ettirerek zıplattırırdı. Tabii bu işlemi zavallı hayvanın burnundaki halkayı çekerek, hayvana acı verdirerek sağlardı. O sırada sokağa ayının geldiğini haber alan büyüklerimizden bazıları, ayı terbiyecisinden bir istekte bulunur ve sırtlarının ağrıdığını beyan ederek, yüzükoyun yere yatarlardı. Ayıcık, terbiyecisinin de yardımıyla, iki ayağını adamın sırtına basardı. Kulunçlara iyi geldiği için yapılırmış bu hareket.Tabi, ayı terbiyecesi bahşişini alırdı, babasının hayrına oynatmazdı ayısını. Gösteri bitince, seyircilere bir tepsi uzatılır ve kimin gönlünden ne koparsa verirdi. Hatta kimi komşularımız, ayının yaptığı gösteriden çok, ayıya acıdıkları için verirlerdi parayı.

Bilirsiniz, bayram tıraşı denilen bir gelenek var.Bayram öncesi genelde berbere gider tıraşımızı oluruz. Bu gelenek aslında çok eskilere dayanıyor. Yokluk yıllarının çok daha olumsuz olduğu yıllarda, insanlar ancak bayramdan bayrama tıraş olabilirlermiş.

Eskiden bu kadar ayakkabı bolluğu yoktu. Herkes ayakkabı alamazdı. İnsanların yeni ayakkabı almalarına, ancak ayakkabılarının tamiri olanaksız hale geldiğinde rastlanırdı. Aynı durumda terziler de öyle. Şimdiki gibi elbise, pantolon bolluğu da yoktu. Giysiler eskiyinceye kadar kullanılır, yırtılırsa ördürülerek giyilirdi. Ayakkabı tamircileri ve terziler bayram haftasında iyi iş yaparlardı

Çok iyi hatırlıyorum, bayram ziyaretlerinde genellikle akide şekeri, badem şekeri veya lokum ikram edilirdi. Hali vakti yerinde olan modern ailelerin bayram ikramları likör ve yanında çikolata olurdu. Çocukluğumda mahalle mahalle dolaşıp macun satan macuncular vardı. Eritilmiş ve içinde şekerden başka her şey olan boyalı bir şekerlemeydi macun. Macuncu amcanın yanına gider, bayram harçlıklarımızla doyasıya şeker yerdik. Macuncu amca, ayrıca horoz şekeri ve elma şekeri de satardı. Ben en çok macun şekerini severdim.

Bir de hiç unutmam, bayramlarda arkadaşlarla Ankara Ulus’taki Gençlik Parkı’na giderdik. Bayramlarda ana baba günü olurdu gençlik parkı. Dönemin isim yapmış en ünlü sanatçılarından bazıları özellikle bayram turnesi için biraya gelirlerdi. Param olmadığından maalesef izleyememiştim bayram programlarını. O vakitler ekmek davasındaydım ve hem okuyup hem de çalışıyordum. Şimdi param var ama, o sanatçılar yok. O dönemler için “Yokluğun gözü kör olsun” demek geliyor insanın içinden.

Eskiden bayramlardaki durum buydu. O zamanlar, bayramlarda çocuklara alınan her yeni giysinin çok değerli olarak görülmesi işte bu nedenledir. Yokluklar içinde yaşanılan bayramlarda yeni ayakkabı veya elbise sahibi olma sevincinden başka bir şey değildi eski bayramlar.
Sözün özü, “ değişen bayramlar değil, koşullar ve değişen bizleriz aslında.”
Bu vesileyle ramazan bayramınızı kutlar, aileniz ve sevdiklerinizle birlikte sağlık, mutluluk ve huzur dolu yıllar geçirmenizi temenni ederim.




Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
30/08/2011-Isparta
Vecdi Murat SOYDAN474 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Vecdi Murat Soydan