Şiir Tutkusu

Menü

Dümtek-tek

İnsan, her şey kendinin olsun ister. Hep kendi duyulsun, işitilsin ister. Hep ben der, bana der. Diğer yaratıklardan farklı yanıyla daha doyumsuzdur. Örneğin, hayvan doymak için öldürür, insan zevki için de öldürür. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran, belki de yücelten tek özellik, benmerkezciliği törpüleme yetisi ve bilgisidir. Öyleyse insanın iyi tanınması gerekir. Bu da kişinin kendi iç dünyasını tanımasıyla ilgilidir. Bilinçtir her şeyi tanıyıp tanıtan. İnsanı ve insanın çevresini şekillendiren bilinç diyelim ki bir pırlantadır. İnsan bu pırıltıyı hem severek taşır, hem de altında ezilir.

Bilinçle edinilen birçok değerden bir tanesi sorumluluktur. Bilinç, insanın üzerine belirli bir sorumluluk yükler, bu sorumluluğu taşıtır, taşıma işini pekiştirirken ödül bile verir. Diğer yanda insanın özünde özgürlük vardır. Özgürlük; uçuk, deli yanıyla güçlüdür. Özgürlükle sorumluluk sıkça karşı karşıya gelir. Yan yana geldiği de olur. Kıran kırana mücadele ettiği de!    

Özgürlüğün karşısında bir takım kurallar 'sorumluluk bilinciyle' oluşur veya oluşturulur. Tip tip sorumluluklar birliktelik için oluşturulmuştur. Bu gereklilik neden gösterilerek özgürlükler gerekli gereksiz birer ikişer budanır. Gereksizlik alanına giren budamlar çoğunluktadır. Oysa budama işi de bilinçle olmalıdır. Yetiştirilen bir kavak fidanının başı kesilince budanmış olmaz. Kırılmış, biçilmiş olur. Ağaç ağaçlıktan çıkışır.. Bilinç kırma ve kırılma bağlamında kullanılmamalı ama en çok da bu alanda kullanılır. Özgürlüğü kısıtlanan bir insanın bir kavak fidanından daha zarif olduğu bilinmeli. Sürekli özgürlüğünden ödün veren kişi kırgın ve kızgın olur. Bu insanın davranış biçimi önceden kestirilemez. İnsan bu durumu içteniçe sezinler. Bu nedenle birçok kişi bilinçlendikçe 'bilinç'ten kaçmak için çırpınır ama boşuna. Sadece karmaşaya takılır. Karmaşada özgürlük uçuktur, uçurtur. Söz, karmaşadır zaten. Anlaşıldığı sanılır. Söz, var olan her tınısıyla insana kendini dayatır. Bir şeyin var olup olmadığı, gerçekliği dayatmalarından belli olur. Yeter ki sözel oluşumun magnetik alanına girilsin.   

İnsanın en temel özelliği tembelliktir. Tembellik kendini kişiye dayatır. İnsani tembelliğe karşın, bilincin sorumluluğa kattığı arabesk karmaşa çarpıcıdır. Burada bilincin sistemli çalışması kişinin kendini ve çevresini tanıması ve tanıtması söz konusu. Hareketin özünde toplum var. Bilindiği üzere kendini ve çevresini tanıyan kişi bir başına yapamaz. Bu bağlamda toplum faktörünün gücü tanrısal bir güç olarak kişiye dayattığı bilinir.    

Sorumluluklar karşında özgürlükler yeniktir; özgürlük onca tamtamlarına karşın yeniktir; yine de insanın ben'liğinde kimi zaman ilahi adalet doğrulur. Özgürlük ilahi değerlerle beslendiğinde uçar. O ruh halinin fırtınası içgüdüsel olarak sevilir. Bu nedenle Don Quijote'lar sevilir! Don Quijote'larda bireyin kişi olma özelliği öylesine durgun, öylesine ileridir ki... Don Quijote'lar malesef bütünüyle öldürülmek için varlar. Don Quijote karşıtları zeka özürlüdür. Kilinik vaka olarak gösterilebilir. Don Quijote'lar ne kadar az ise karşıtları da o kadar çoktur. Karşıtlar çabuk etkilerler ve etkilenirler. Bayağı zeki olarak kabul edilirler.  Modern karşıtların elindeki zeka ölçütü kafa karıştırma formülü olarak bilinir.  İlgi görür. İlgi düşüncenin önündedir. Düşünen insan yok edilmeli, ezilmeli, küçültülmeli felsefesi üzerine kurulu düzen yığınları sürüngen haline getirmiş durumdadır.   Düşünmeyen insanın dünyanın yarısı yansa, içinde dikili bir ağacı olmaz, vah demez. Onlar hep oldular ve olacaklar. Ne gam! İnsan neden düşünsün ki? Tam da bu noktada benmerkezciliğin güçlülüğü devreye girer. Yaşam ben-im'lerle sınırlı. Ev-im. Oğlum, Kız-ım. Kar-ım. Mal-ım. Ben-im gibi im-li takı ve takıntılar bireyi ezberciliğe götürür. Ezbercilik kolay iştir. Rahattır. Uyumlu ve varsıldır. Hatta saygındır. Ezberciliğin tepe noktasında kimsenin tavuğuna kiş denmez, gönül gözü körlüğü  öldürtür ve düşünme gibi sorumlulukları yok eder.

İm'lemelerde uç noktaya varan ve benmerkezcilik, birey ve çevre üzerindeki dengesizliğini artırma eğilimine girer. Bu ciddi bir hastalıktır. Sürekli bakım isteyen salgın bir hastalıktır bana göre. Bugüne kadar virusu gelebilmiştir. Bir süre daha yaşayacağı kesinleşmiş gibi. Gerek kapalı toplumlarda, gerek modern ve de postmodern geçinimli toplumlarda 'aynıdanlık' en küçük ortak paydadır. En küçük ortak paydada herkes diğeri gibi düşünür. Nasıl düşünülmesi isteniyorsa öyle düşünür. Bu durum olağanlaştığı için toplum içinde herkes bir diğeri gibi yer içer, inanır, evlenir, dövüşür ölüp gider. Bazen de kişi herkes gibi gibi haraç alır verir, herkes gibi çevresini ve kendini aldatır. Herkes gibi komşusunu, en yakınını, vatandaşı dinler, dinletir veya açık ararken yerlerde solucanlaşır, ezer öldürür veya sömürür.
(Güçsüzlük teorisi-E.Yavuz)   

Güçsüzlük teorisine göre beyni dumura uğratılmış kesim, güçlü olduğuna inandığı güç karşısında kuyruğunu kısar. Güçlendiğinde ise zayıfa arslan kesilir. Bu istisnasız her alanda geçerlidir. Teori, kişi bazında geçerlidir, meslek dallarında geçerlidir ve paranın kibrini sürdürdüğü bütün kültürler için geçerlidir. Kişi bazına indirgendiğinde kişi; dinine imanına kitabına, anasına bacısına avradına, vatanına milletine bayrağına, kedisine ve köpeğine tapınır. Her türden parasal ihanetlere, imlemelere düşkünlüğü ise keskin ve sivridir. Zayıflık bunu beraberinde gerektirir. Demokratik aldatmacada herkesin herkes gibi ezberden konuşmaya başlaması doğal sayılır. Farklı gibi görünen savunmaların güncelliği artıyor gibi algılamalar artırılır, pompalanır. Sönük, silik bir algıdır bu. Toplumdaki herhangi bir cephede kimsenin kimseyi takmadığı gibi, kişinin kendini tanıma çabası, arzusu biter veya böyle bir çaba, istek oluşmaz. Neyi konuşacağız şimdi... Geriye gırgır şamata kalıyor.

Bir ölünün ne mücadelesi, ne acıları, ne de düşleri olur. Oysa insan bilinci ve bilincin uzantısı yazıdır. Bu canlı uzantıya 'elde var bir' bilinci diyelim. Elde var bir bilinci, sanatçı için herhangi bir yapıt, dindar için cennet, kapitalist için paradır.'Elde var bir bilinci' bana göre bir şiir, bir masal, bir türkü, bir öyküdür. Hiç olmayacağını bildiğim ve üzerine yazdığım, hatta var saydığım aşktır. Kimine göre resim, heykel, roman, destan, kanaviçe, halı, kilim aşktır. Kimilerine göre ise cami, kilise, buda gibi düşün değerleridir. Bütün bu değerlerin varsıl sayılması için, yani tanınması için değerlerin var olması, gerçek olması, gerçek olarak kabul görmesi gerekir. Bu da araştırmayla olur.       

Bilimsel alanda verilerin ayrıştırılması, dizilmesi, dönüştürülüp bilginin üretilmesi ölüm karşısında anlamsızdır. Anlamsızlıkta yatan dengesizlik kara bir deliktir. Çünkü sonuç sonuçsuzluğa götürür. Dengeyi ele alalım. Nedir denge? İnsanın doğasındaki bir takım ilkelerin birbirleriyle dansıdır. Dansların ritmi düm tek tek'li coğrafyaların iklimlerine göre başkalaşır. Coğrafya bilgisi zayıf olanların anlayamayacağı bir durum. Anlayanlar anladığını sansın.    

Öyleyse iletişimde dengenin iyi tutturulması bir sorundur, hatta ana sorunlardan biridir. Bir de dengenin iklimi ve iklim derecesi var. Denge, doğadaki canlıya acı verme-me ilkesiyle sevişir. Gerisi çelik çomak oyunu. İsterseniz oynarsınız. Oyun gerekli ve ilerleticidir. İnsan oyun oynamayı sever. Öyleyse insan denilen varlık üzerinde süregelen 'araç' bilinçtir. Bu bağlamda bulguların ve değerlerin karşılaştırması, dereceler arası baskın çıkma çabalarının sevgiyle dengelemesi gerekir.   

Nedir sevgi? Sevgi insanın üzerinde bir güçtür. İnsana yansıması alın teridir. Sevgi, insanlık tarihinde alın terinin değere dönüştürülme sürecindeki ahenktir de. Bazen bir bardak su, bazen bir dilim ekmek, bazen de içtenliktir sevgi. Kaypaklık olmadığı kesin. Herbir insani düşüncenin rengiyle, şekliyle, kokusuyla başka başka olması ve olgunlaşmasıdır sevgi. Farklılığın tanınmasıdır. Edebiyat değildir.

Emine Yavuz
Emine Yavuz2 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı :