Şiir Tutkusu

Menü

Demokrasiye Geçiş Sancıları ve Terör

DEMOKRASİYE  GEÇİŞ  SANCILARI  VE  TERÖR

1951
Seçimlerinin  ardından  demokrat  partinin  iş başına 
gelmesiyle  birlikte  Devletçilikten  Özel  sektöre 
kayış  başlamış, Amerikan  yardımlarıyla ülkemizde 
sanayice  ilerlemenin  önüne  geçilmiş, daha fazla 
hürriyet, daha  fazla  demokrasi  adı  altında 
dinci  kesime yönelik  özgürlük  ve  demokrasi 
gelmiş  ve  bu  gelişmeye  engel  olacak 
kavramlar  laiklik  başta  olmak  üzere  budanmış, 
yabancıların  daha  fazla  söz  sahibi  olmaları 
açısından  devlete  ait  neler  varsa  satılmış,
Cumhuriyete  karşı  ‘İkinci  Cumhuriyetçiler’  çıkarak
Atatürk ilkelerinin önüne  geçilmiştir.12  eylülle 
birlikte  1980  öncesi sağ  sol  çatışmalarıyla
birbirine  kırdırılan  gençlik, kendilerinin kullanıldıklarını 
anladıklarında  artık  kendileri  için  vakit 
çok  geçti. Sermaye 1970  öncesi  bilinçsizliklerinin 
ve  tecrübesizliklerinin zararlarını  gördüklerinden,  sermayeye 
karşı  çıkan sol  örgütlenmenin  karşısında  ülkücü 
gençliği kullanmıştır. 1980  ihtilaline  kadar gençlerin
birbirlerini  yok  etmelerinde  kapitalizm sistemli  olarak
oldukça  güçlenmiş,  buna  karşın  işçi  köylü, 
memur kesimi de  kendi  davalarının  takipçileri 
olmak  açısından  bir  sınıf  oluşturmuşlardır. 
Yani  emekçi kesimi de  birçok  yandaşını yitirmesine
rağmen  güçlenmişlerdir. Tabiî ki  bu  kamplara  ayrılmayı
da  beraberinde  getirmiştir.

           
Düşünün 
bir kere, 27 mayıs  ihtilali  olmuş, 
devrimci  bir  anayasa  kabul  edilmiş.(BU  anayasa
ki  halkın,  yani  toplum kesimlerinin 
düşüncelerinin  önünde  bir anayasa)Gençler  emperyalizme karşı
yürüyerek İstanbul’da  6.  filoyu  defol  git diye
karşılamışlardır. Deniz  Gezmiş  ve  arkadaşları  devrimin
bir  kıvılcımı  olmuş,  ama  ne yazık ki 
faşizmin  gücü bu  üç  fidanını   asmakla 
kurtulacaklarını  sanmışlar,  Deniz  gezmiş  ve 
arkadaşları idam  edilmiş    12  eylüle 
böyle  gelinmiştir.

           
Siyasiler 
mecliste  reisicumhurunu  seçememiş,  sağ 
sol  karmaşası  mecliste de  devam  etmiş,  halkın  
12  eylülü  bir  kurtuluş  olarak  görmesine
kadar  müdahalesini özellikle  sürdüren  ordu  12 
Eylüle  gelindiğinde  darbe  yaparak  yönetime 
el  koymuştur.

 Oysa 
gençlerimiz  12  eylülle birlikte  faili meçhullerle ve 
işkencedeki  ölümlerle  bir  girdabın  içine 
sokulmuş  Hapishaneler   sağcı  ve  solcu 
gençlerle  doldurulmuştur. İşte  bütün  bu  olaylarda 
Türkiye  başta  Amerika  olmak  üzere  harici 
güçlerle  hep  dışarıdan  yönetilmişlerdir. Barış 
gönüllüleri  denmiş memleketimiz  karış  karış 
gezilmiş,  köylümüzün  yani  halkımızın  örf  ve 
adetlerinden  inanışlarına,  kimliklerinden  milliyetçilik
duygularına,  dil  ve  lehçelerinden   siyasi 
görüşlerine   kadar  Amerikan  casusları(Barış 
Gönüllüleri) tarafından öğrenilmiş  öğrenilen  bilgilere 
göre  Türkiye’nin  haritaları  çıkarılmış  ve bu 
konular karşısında aleyhimize  geliştirilecek  stratejiler 
oluşturulmuş  ve  bu  oluşturulan  stratejileri 
savunan  kendi  gençlerimiz  Amerika da  burslu 
olarak  okutulmuş  ve  Türkiye’ye  gelip 
belirli  kilit  noktalarına  atandıklarında  Amerikan 
siyasetini  savunmuşlardır.

 

           
Türkiye 
üzerindeki emellerinin  koruyucuları  ve 
kollayıcıları  olarak  Avrupa  ülkeleri de  tabiî ki 
boş  durmamışlardır. Demokrasimizin  önündeki  engellerin 
kaldırılması da  Avrupa  Birliği  standartlarına 
uygun  olarak  ele  alınmış  Avrupa  birliğine 
alınmayacağını  bilmemize  rağmen  halkımızda  bir 
Avrupa  birliğine  girme rüyaları  yaratılmış, 
serbest  dolaşım,  bol para  kazanmak  gibi  halkımızın 
özlemleri  hep  canlı  tutulmuş  ve AB ye üye 
olmak   iktidarlarda oy  potansiyelini artırma 
konusunda  bir  işlev  haline  gelmiştir.

           
Türkiye’nin 
1996  yılından  itibaren  gümrük 
birliğine  girmesiyle  Avrupa’daki   ve  dünyadaki 
gelişmiş  ülkeler  düzeyinde  olmayan  sanayimiz 
bu  ülkelerle  rekabet  edemez  düzeyde 
olduğundan  ülkemizde  birçok  fabrika  kendisine 
çekidüzen  verip Avrupa’yla  uyum  sağlarken  birçok 
küçük işletmelerde  kapanmıştır. Tarımın  ve  sanayin  devlet 
tarafından  korunamaması  sebebiyle  ülkemiz 
yabancıların  açık  pazarı  haline  gelmiş 
kendi  çiftçisini  destekleyen  ülkeler,  ülkemize 
ucuz  pirinç, buğday,mercimek  ve  her  türlü 
bakliyat  ürünlerini  satmışlar. Emeğinin karşılığını  alamayıp 
zarar  eden köylümüz  ürün  ekmekten  vazgeçmiş 
kendi  kendimize  yeterli  olan  bir  ülke
pozisyonundan  tarımda da   dışa  bağımlı  bir 
ülke  haline  getirilmiştir.  Tabiî ki  sanayimizde
de  öyle.  Birçok  fabrikalarımız  kapanmış, 
teknolojik  yeniliklerle  donatılamayan  ve  devletin 
arpalıkları  pozisyonunda  bulunan ve  sürekli  zarar 
eden  eskimiş  teknolojilerle çalışan fabrikalarımız  
Avrupa’ya  ayak  uyduramadığından  özelleştirilerek 
teker  teker  elimizden  çıkarılmıştır. Artık  Avrupa’nın 
işçisini,  çiftçisini  besleyen  sömürge  bir 
ülke  konumuna  getirildik. Kendimizle  barışık  bir 
toplumken  PKK nın dış  güçlerce  beslenip desteklenmesi 
ve  ve  ülkemize  karşı zararlı  yayınlarda 
bulunulmasına  göz  yumulması  karşısında  ülkemizdeki 
ayrılıkçı  grupların  milli  duyguları,  kimlik 
tartışmaları  yaratılarak  infial  noktalarına  kadar 
getirilmiş,  en  ufak  olaylarda meydanlara  çıkarak yakıp 
yıkmaya  ve  öldürmeye  yönelik  gösterilere 
kadar  iş  vardırılmıştır.

           
Sorunlarımız 
birikerek  gelmiş  hiçbirisi  çözüme 
kavuşturulmamış  bir  dağ  gibi  önümüzdedir. Ermeni 
meselesinden,  Kıbrıs  meselesine, Kürt  sorunundan 
doğalgaz  sorununa, dil  sorunundan, kriz  sorununa,
işsizlik  sorunundan  eğitim,  sağlık  yani 
aklınıza  ne  gelirse bütün  sorunlara  kadar. Bütün 
bu sorunlarla   başa  çıkmak  için  devletin 
emniyet  güçleri  ile  halk  karşı  karşıya 
getirilmiş  ve  devlet  kendi  bünyesinde 
kendine  bağlı  birde  Gladyo   oluşturmuş ve  bu
oluşumda  Susurluktaki Mercedes  kazasıyla ortaya  çıkmıştır.

 

Ülkemizin
çok  değerli yazarları,  profesörleri, aydınları faili meçhul 
suikastlarla  öldürülmüş  hiçbirisi aydınlatılamamıştır. Bu 
işleri  halledemeyen  siyasetin elinden  kuvvet  kullanarak
olayları  bastırmanın  ötesinde bir  iş  gelmemiştir.
Dışarıdan  yönetilmenin neticesi Tarımı, sanayisi  ve 
ekonomisi  çökmüş  bir  Türkiye’nin Özelleştirerek 
ayakta  kalacağını  sananlar  yanıldıklarını 
dışarıya  satacakları  bir şey  kalmadığı  zaman 
anlayacaklardır. Şimdi  artık  taviz  verilerek işleri 
yürütüyoruz. .  Tabiî ki   buda satılmadık kalan 
fabrika  varsa satarak, Kürtçe  tv kanalları  açarak, 
buzdolabı  çamaşır  makinesi  ve  gıda 
maddeleri  dağıtarak, topraklarımızı  ve  yer altı 
zenginliklerimizi  satarak, İMF den borç  para  alarak 
ayakta  kalmaya  çalışılmaktadır.  İşte  29 
mart  seçimleri   yapılmış  baştaki  iktidar 
kan  kaybetse de  ne  değişmiştir. Halkımız  layık 
olduğu  veçhile yönetilmeye  devam  edilecektir. 

           
Yeni 
Amerikan  başkanı Obama  geldi  20 milyar  dolar
olarak  İMF nin  vereceği  kredi   ne  gibi 
tavizler  verildi de    İMF nin  45  milyar 
dolar  gibi  yüksek  bir  meblağa 
ulaştırılmıştır. Acaba bu  tavizler  içinde
Ermenistan’la  sınır açılırsa, Kıbrıs’ta  Rumlara  taviz 
verilirse, Irakta  Kürtlere  tavizler  verilirse
gibi   koşullar  ileri  sürülmüş müdür diye 
insan  kendi  kendine  sormaktan da  kendini 
alamıyor.

           
Daha 
bu gelişimin  içersine  Ergenekon’u dahil  etmedik.
Oysa  Ergenekon  başlı  başına  işlenecek, ele 
alınacak  bir  sorunlar  yumağıdır. Şu  anda 
suçlanacak  belgeler  yetersiz 
olduğu  için  yargılamada 
tutuklananların  haksız  yere 
yatmalarından  dolayı  yargılayan 
savcılarında   yarılanıp  ceza 
almalarından  dolayı  sanık 
adayları  bırakılmaya  başlanmıştır.

Çok
partili  rejimmiş  gibi  görünse de  demokrasinin
oturmayışı, seçim  sistemindeki  çarpıklık,  1950 sonrası olguyu 
aynen  getirmiş,  2010  lar da  1950 leri  yaşar
konumuna  gelmişiz.
Tabiî ki  şu  anda Demokrat  Partinin iktidardan 
uzaklaştırıldığı  ihtilaller  geleneği   ortadan
kalktığı  için 2011 senesine  kadar  baskıcı ve 
sindirici  ortama yokluk , yoksulluk  ve İşsizliği de 
dahil  ettiğimizde  acaba demokrasiye   nasıl 
ulaşırız.  İşte 45 milyar
dolarlık  İMF  yardımı  
her sene  ödediğimiz  50  milyar
liralık  faiz  ödemeleriyle 
yatırıma  dönüşmemiş  gelir
. İşsizliğin  ve 
terörün  zirve  yaptığı 
bir duruma  getirilmişiz.
Şimdi    daha  fazla 
dış  borç,  daha 
fazla  dışa  bağımlılık 
belimizi  bükmektedir. Milli 
gelirin 
adaletsizce  dağıtıldığı  bir 
ortamda  ne  terör  belasından  kurtulma 
şansımız  ne işsizlikten  yoksulluktan
ve de   demokrasiye 
geçişten   şansımız  var.

 

 

Ahmet  Canbaba
Ahmet Canbaba12 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Ahmet Canbaba