Şiir Tutkusu

Menü

Bana Yalan Söylediler!

Ben daha mini minnacık bir bebekken,
Tahta beşikte hıçkıra hıçkıra ağlamalarım,
Caddelerden, sokaklardan duyulurmuş,
Annem bir eli yemekte, bir eli bulaşıkta,
Mutfaktan koşarak gelirmiş,
Ak göğsünü açar,sus payı vermek için beni emzirirmiş,
Sütten kestiğinde bir gece vakti çok ağlamışım,
Yalancı meme bulamamışlar,babam naylondan meme yapmış,
Reçele bandırıp bandırıp ağzıma tıkıştırmışlar.
Uzun lafın kısası,ben daha bebekken kandırılmışım.

Çocukluğumu yaşamış mıyım peki?
Güle oynaya mutlu olmuş muyum?
İlkokuldaydım, yirmiüç nisanda piyesimiz vardı,
Okul aile birliği başkanının kızı başrolü kapmıştı,
Bir çocuk vardı, babası zengin, o da komutan olmuştu,
Eli yüzü düzgün diye beni de asker yapmışlardı,
Rolüm o kadar kısaydı ki, gir oyuna,ateş et,
Sonra da mahsuscuktan öl!
Ama önce demişlerdi ki, ’ Tüfek bul kendine.’
On saniyelik rol için tüfek nereden bulunur?
’Baba’ demiştim, ’Bana oyuncak bir tüfek al.’
’Alayım almasına da,şimdi alamam,
Maaş almama daha çok var.’demişti babam,
Alamadık...

Vah garip babam,,,
Oyuncak tüfeği bile alamayan babam,
Odunu, kömürü nasıl alsındı?
Komşulara sormuştuk,
’Sizde hiç oyuncak tüfek var mı?’ diye,
Başlar önde, cevaplar hep aynı olmuştu, ’ Hayır !’

’Baba, üzülme, benim de tüfeğim olmasın,’ demiştim de,
’ Olmaz !’ demişti babam,
’Asker tüfeksiz olmaz.’
Sonunda, komşunun oğlundan ödünç tüfek almıştık,
Babam sıkı sıkı da tembihlemişti :
’ Aman oğlum, tüfeğe bir şey olmasın, emanettir.’
Girdim oyuna, doğrulttum tüfeği düşmana,
Başladım ağzımla ateş etmeye...
Ölecekken de, tüfekten önce ben düşmüştüm beton zemine.
Üstüme Türk Bayrağını örtmüşlerdi; adım oldu : Şehit...
Aynı zamanda ilk can çekişip ölüşümdü o benim,
Şerefli bir ölüm...
Akşamleyin komşuya tüfeği verirken de söylemiştim :
’ Ben askerdim, düşmana ateş ettim, çok ateş ettim hem de,,,
Ama öldüm.Tüfeğe bir şey olmadı’ demiştim...

Bisikletim de olmamıştı benim, sahi neyim oldu ki?
Yokluğun gözü kör olsaydı da,babam keşke sağ olsaydı.
Sonra neler oldu neler...
Anlatsam, bayağı malzeme çıkar senaristlere.
Bu konuları geçeceğim geçmesine de,
Takılıyor kafam, elimde değil.
Takvimden yapraklar bir bir düşerken,
Hayal kırıklıkları da almış başını gidiyor,
Yıllar ne çabuk geçiyor...
Ama insanların huyları hiç değişmiyor,
Yine yalanlar, yine sahtekarlıklar,
Çirkin yüzler hep sahnede başrollerde.
Ben, yine o vurulan asker rolünde...
Ne değişti? Hep kandırılarak büyüdüm,
Kandırılmaya müsaitim demekki...
Kötülerden olsaydım, başıma bunlar gelmezdi,
Ah baba, senin de suçun var,
O tüfeği bana alsaydın, kimse karşımda duramazdı...

Daha üç beş ay önce,
Bir akıl hastanesinin demir parmaklıklarla örülü,
Yüzbeş numaralı odasında yatan bendim.
Orada hep yatmak isterim, çünkü orada huzur var,
Dışarıda ise kurtlar, çakallar, maskeli yüzler...
Yerimde olsaydınız, hep hastane bahçesinde dolaşırdınız.
Kuşatılmış bölgenin dışına asla çıkmazdınız.
Ben de öyle yaptım, çıkmadım dışarıya,,,
İnsan demir parmaklıklar içinde kendisini güvende hissediyor,
Ben bir film setinde falan olduğumu sandım,
En büyük idealim tiyatrocu olmaktı ya,
Şimdiye kısmetmiş demekki gerçekleri oynamak...

Odanın içine şöyle bir baktım da,
Çeşit çeşit yüzler, ama hep gülen yüzler...
Kimisi bakımlı, tırnakları ojeli,
Kimisi aylardır banyo yüzü görmemiş,
Kimisi de kendi kendine konuşuyor,
Önce gülüyor, sonra ağlıyor...
Tamam dedim, ben aradığım yüzleri buldum.
Anlayacağınız, oyuncu kadromuz çok geniş,
Sağlık ekibini de unutmamışlar,
Hemşireler doktorlar etrafımızda pervane oluyorlar,
Seyircilerimiz de pek çok,
Başlarını çevirip çevirip dış pencereden bizlere bakıyorlar,
Gözlerinden okuyorum, aslında bizlere acıyarak bakıyorlar...

Benim rolüm belli : Elinden silahı alınmış esir bir asker!
Bir sabah, ’Sen müdür beysin ’ dedi seyircilerden biri,,,
Yok dedim, birine benzetmiş olmalısınız,
insan insana benzer, ben müdür falan değilim,
Başımı eğdim, uzaklaştım oradan, girdim içeri.
Hemen meşhur oldum, tanınmak ne kötü..

Koca hastanede can derdine düşmüşüm,
Birileri de para derdinde, sanki miras bölüşüyorlar...
’Ölseydi maaş bağlanır mıydı’ yorumları bile yapılmış,
Birileri de helvanın ununu kavurmakla meşgulmüş,
Ah o namussuz düşmanlar yok mu?
Onlar da sinsice gülüp, ellerini ovuşturmakla meşguller...
Ev de, maaş da, at da araba da sizlerin olsun,
Hiç olmazsa hastanede rahat bırakın beni kitapsızlar!
Yüzünüzü görmek istemiyorum, gelmeyin yanıma,
Defolun gidin Allah aşkına...

Hayat kısa ama yol çok uzun, bunda benim ne suçum var?
Meramım yarım kalsın, ama sitemim çok büyük,
Kimse kimseyi kandırmasın, dileğim bu,
Suratınıza kaç maske daha takacaksınız?
İşkenceyle ömür mü sürer?
En çok da bu koyuyor bana.

Üstünüze alınmayın lütfen,onlar kendilerini bilirler,
Bir de seni seviyorum diyen yalancılar yok mu?
Ulan bu nasıl bir sevgi?
İnsan hiç sevdiğine kıyabilir mi?
Sizin için çok mu basit, birini sevgisiz, aşksız öpmeniz,
Yahu arkadaş, nasıl alıyor o iğrenç mideniz?
Bu film acep kaç kez tekrar edecek,
Yine kandırılacağım, yine üzerime oyunlar oynanacak,
Yine bana en beter işkenceler yapılacak...
Bu kez bedduam hazır : Allah belanızı versin...

Daha ne yazayım, sonra uzun olmuş şiirin diyorlar,
Sanki edebiyatın şiir dalında nobel ödülü kazanacağım,
Çiçek, böcek için şiir yazmıyorum ben,
Ünlü olacakmışım, adımı herkes duyacakmış, bana ne...
Ünsüz olayım yeter ki, o harflere de ihtiyaç var...

Ben canımın derdine düşmüşüm,
Yanlış anlaşılmasın, canımı çok sevdiğimden değil,
İş, silahı temin etmekte de değil,
İstesem şu dakika bulurum ve kendimi vururum!
Direnmeyi tercih ettim, korkak dedirtmeyeceğim kendime,
Önce çevremdeki şu pislikleri bir bir temizleyeyim,
Sonrasını hallederim...
Onlardan tek isteğim,
Beni yaşama sevincimle baş başa bıraksınlar,
Allah, paygamber aşkına, yalvarıyorum,
Boğmasınlar beni, rahatça nefes alayım,
Benim de, yıllar sonra yaşamaya ihtiyacım var...

Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
08/12/2014-23:45-Isparta
Vecdi Murat SOYDAN474 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
1.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : Vecdi Murat Soydan