Şiir Tutkusu

Menü

Meşki Mecnun

İnsan inandıkları
üzerine yaşamalıdır.Her neye; kime, nasıla, nerde ve ne zaman; kimin kaç
kişiyle az veya çok olduğu ve kimin kiminle bir veya yalnız başına inanmış  olduğunun da;  tükrük payınca da olsa, hiçbir önemi yoktur. İnsan
ola ki inansın; ve inandığı gibi yaşaşın.

Karısını ilerdeki
yeşil alanda çol çocuğa nafaka kazanırken, motorsuz hava yelkenlilerinin kör
kanatlarına çarparak kaybettikten sonra, uzun yıllar tuttuğu yasından karalar
giyip tek başına manastır kulesindeki yuvasına yazı getiren Leylek Rudi...Bu
sene başka bir dul bulup onunla çayır çimen geziyorlardı..gördüm..Leyleği
havada değil bizzat yerde gördüm.

Yoncaları biçen
çifçi diyordu ki :

_"Leylek
Rudi' nin karısı Elfi, ölmeden önce kol; kanat ve kürek kemikleri ağır yaralıydı.
Klinikte günlerce damla damla dudağından çareler sunuldu. Yaralarına kendi
sızlıyormuş gibi bakanları ona kalben sarıldı. Kapıda insanların biri geldi
biri gitti, bütün bir kasaba halkı gece gündüz onunla yattı kalktı. Leylek Rudi,  karısı öldükten sonra bile sonbaharlar
azıncaya kadar yelken uçaklarının havalanma pistini biran olsun kendinden
ıramadı."

........

Meydan bulutsuz
bir haziranı bir yıl sonrasına yolcu ediyordu. Oturdum..Başımın üstünde iyce
gölgelenmiş bir kavak dibini kulaç kuçak beni sarmalayan esintilerin Leylek
Rudi' ye çeken taraflarına yerinden kımıldamayan bakışlarla sevgiler dolusu
mühürlenerek, saatlerce selam aldım, selamlar saldım.... ala ; yeşile, güne
güneşe..

Ne zaman ki,
kanatlarını kimselere yoldurmamış ve üstünde rüzgar güneş birlikte sevgilileşen
papatyanın göz dokunuşlarında kendime geldim.Baktım ki, dünyayı topladıklarıyla
evlerine dönmüşlerdi Leylek Rudi ve yenice karısı. Acep çifçiden adını sorsa
mıydım yeni dulun.? Bırak yahu dedim.Rudi' nin sanki hangi adla anıldığı
kendinin umurunda mı...?

Kalktım,
kirazcının sokağından bu sene tazelerini..elim aza gitmez bilirim ya..Keseledim-kasaladım..

Sonra mermercinin
yanından geçen dereden; iki yol kıyısı dizimi kestaneliklerden, spor
akademisinin karşısındaki antikacı büküşünden..

Birer birer kasaba
kıyısına döndükten sonra, yulaf; bezelye, hardal..tarlalarını...görü görmez..

Siz de bir
görseniz..Boyunlarına ağır gelmiş başakları yerlerde sürünüyordu adeta
alacalaşmış sarı buğdayların..

Durdum. Eğildim.
Epeyce eğildim.. bir daha..bilmem kaçıncı bir defa saydım..Otuz..otuz iki..sırıl
sırma ortalama bire otuz ila otuz iki adeta sığsalar daha da bire bilmem bir
olacaklar..

Aklıma nasıl
memleket çırpındı döküldü bilseniz nasıl..?

İyi biliyorum
bundan onlarca yıl önce, iklim şartlarından dolayı daha doğru dürüst buğday
ekimine yeni yeni başlayan, ama raflarında aklına ne gelirse ondan ekmek çeşidi
olan yine buralılar yapmış ve bir kaç yüz kişinin hamurkar olarak gireceği işe,
alanlar dolusu insanlar baş vurmuştu şehrin Belediye Ekmek Fabrikası yapılışına
(BeF) .

Şimdi tepeden tırnağa
durumu tamirlik halleri bile çoktan komalıklara tutsak edilmiş birzamanların
buğday satan ülkesi..

İnsan inandığı
gibi yaşamalı demiştik ya ..Ordan kanıyor işte yara. Sözde insanlar ülkesini
çok seviyor..Çok da inanıyor..Yalan-dolan, hile hurda, hınç öfke..Ama ne
gariptir ki çalan , çırpan, eşkiya kesilen, ülkesini rezil rüsva eden ..kıran
kırana...Şimdi buğday almakta...Nasıl yandım..Düşündükce nasıl...!

Ve birden bir
kırlangıç alnımı neredeyse sıyırıp ..üzülme dercesine...

Yüzü yere oldukça
yamaç damlara küçük soluklanmalar için konuyor, birbirleriyle kısa
kucaklaşmaların sevincine taze sevinçler katarak ve birazda beni kendi koynuna
çalan havasıyla memleketleşerek....Sonra yeniden yaylımına çıkıyorlardı yaz
sıcaklığı mavilerine meskenlemiş... akşama yakın vakitlerinde, sonsuz bucaksız
gökyüzünün...


Seyfi Karaca......Temmuz / 10
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca