Şiir Tutkusu

Menü

Yılbaşı Yılkısı

Bir gün önceye.... bir gün sonraya.....
Sayıların sonsuz sıralacındaki peşpeşe kovalaşan yerlerini, herbirinin kendi adına kayıtlılığıyla tanımlanması bakımından tarif eden kolaylaşmanın, bütün içe sinen rahatlığında el sıkışması olsa gerek; önden gidenin ve sonradan gelenin arasında birini diğerine bağlayan bahse konu edilmiş şey..
Öyle sanıyorum ana okullarını terfi eden çocuklara, aklın ermediği fikre yetmediği çokluklar arasında kafası kalabalık yığın yığın şeylerden onların zihnini ayıklayıp yönlendirilen odak noktasını toparlasın diye atılmış en seri ve ilk akla gelen adımdır, ' herhangiliğin evveli...herhangiliğin sonrası...' diyerek bağlamsızlaştırılan kurgu.
Burası, kastedilene özellik, özerklik, bağlılık, yükümlülük, içerik, konum, nitelik, nicelik, veri, değer, boy, pos, miktar, etkinlik, yoksunluk yahut varsıllık olgularını kazandırıp kodlayan gibi bir sağlamlık sanılsa da, işin içinde hile vardır. Asıl meselesiyse çizgi çekmektir duvarlaştırdığı basmakalıplılığın yaşamsız düzeyine. Burda ne zaman vardır, ne mekan ne de hal hatırlısından insan.
Bu durum, kendi sefası zevkine muhatap TANRILAR uyduranların insanlık kavmini ablukaya alma deyyus ve dessaslığına kapıldığı telaşı sakinleştirme işine yarayan bir haldir . Bu hal daima olağanüstü sinsilikle onların uzmanlaştırdığı hesap makinalıkları yoluyla diri ve taze tutulur. Avının üstünde kesintisiz gerili bir tetik gibi yakın takiplidir. Araya ne su sızdırır ne nem. Bulandırırsa bu hakkı yalnızca kendinde görür bu makinnanın sahibi, arındırırsa ezasını cezasını hep kul-köleleştirdiklerinin kızılkanlar içinde kırbaçlanmış kurtuluşu güngörmedik zamanlara kalan dertlilikler sahibine yüklendirir. Bu hal yeni de değildir üstelik, deeeeeeee galu beladan belli bilindik en bariz hinliğinden pili biten şarjını doldurur daima.
Bu yüzden ...
Ademden önce ve ademden sonra denildi insanlığın dünya hayatına sürüklendiği maceraya. Durumda bir sakatlık olduğuna daha Habil-kabil söylencesi fire verdi. Habil-kabilden sonra da devamlı kesintiye uğratılmış bir başlangıç ve bitip bitip yeniden hayata doğan dünyaya gelmelerle, yaşamın sürekliliği nerde nasıl konuşlandırılmak isteniyorsa orada doğurtulmaya çalışıldı.
İstenmişti ki, ay orada kafaya uygun şavkısın, güneş orada zevke göre ışıldasın parlasın, su orada musluktan aç-kapa miktarınca bulutlaşsın buğuldanlaşsın...iştenmiş ki, insan orada ' otur otur, kalk kalk' a finoluk etsin,zinciri elinde zırzıvana dünya dolaşsın.İstenmiş ki insan orada cismini ismini bağlılık yemini ettiği fiyakası kıyak TANRILARDAN öğrensin...
Yoksa başka bir sebebi mi vardı, oyunbozanlık ediyorsun diye Sokrates'i baldıran zehriyle tahtalı köye yollayan 'Zeus'tan önce ve Zeus'tan sonra 'cılığın mal mirasını kalpazanlayan tanrılar kahyası deyus delfici kahinlerin ?
Lafı yokuşa sürmeyecek olursak; milyon ve milyon kez yaşadı bu kendinden evveline ve kendinden sonrasına hesap keserek yıkılıp yıkılıp yeniden yerine dikilmeye şartlandırılan Dünya.
Öyle ki, sanki ağaçları yerine yakışmıyor; kuşları kafa bozucu ve akla sığmayacak kadar kalabalık. Öyle ki, sanki her adım başı gününde doğup uyandıkça yerine yakışmayan ve ille orasından burasından çivileri sökülüp, kulakları çekilip, yakası aşağı yolunarak üstüne başına mutlaka sapkın bir arzunun sonsuz isteğini yerine getirmeye hevesli tamirliğine zorunluymuş gibi dünya; öyle ki sanki kimi bitkileri luzumsuz, kimi dağı taşı bela, kimi ovası- bayırı fiziksiz, tarlası toprağı geometrik hesaplaşmalara ters düşen alabildiğine derme-dağınıkmış ve insan ustalığına nolursun ez-boz beni diye yalvarıyormuş gibi insana Dünya......
Yoksa başka bir sebebi mi vardı bütün sayısal çarpılıp çıkaranlarrın sonucunun sıfırı verdiği duyarsızlıkla nice canlı varlıkların, bitkilerin, suyun, havanın, nere baksan her halinden dünya doğallğını veren bütün güzelliklreri kıyıma uğratarak; en son gele gele insanın kendi nesline sadistçe kancayı takıp, orasını burasını kanlı-bıçaklı değiştiren bozmalar morguna yatırıvererek soyunu tüketme hıncına tam gaz nefeskestiği...
Dün yılbaşıydı...
Sıfırdan önce yahut sıfırdan sonra gibi tam gaz, solukkesici çılgınlıkla tüketim piyasacılığının insanı üç kuruş değersizlikler pazarında manyağa çevirdiği. Herkesin birbirinin sönük kör çırasında fitillediği öncesi-sonrasına arası açık yılbaşıydı dün...
Hani herkes ekrana konuşursa, büyük bir erdemliliğin kahır yüklü dünyasından kurtulduğu yanılgısını travmatikman yaşadığı gibi bir şey..dünkü Yılbaşı.
Yoksa başka bir sebebi mi vardı, binlerce defa seyrettiği halde tadı acı-sancı-urul irinleşmelerinin iltihabından doğma ve büyüme filimler metrajılısı bir linci, yaşamla bağını doğuştan beri kesmiş kesik kesik hayat devamsızlığına ilikleyip yamamanın..? Her ilmek arasında birbirinden kopuk karelerinden yırtma-yapıştırma furyacılığını kahpeleşmiş insan denen varlığı dize getiren çökertilmişliğe yeniden ve yeniden ilaç diye yutup yalanmanın varmıydı yoksa kendinden ayırıp hayatından uzaklaştırmanın dışında başka bir sebebi..?
Dünyayı ve insanı gözaltı takibine almış ekranlara bakıyor çünkü insan. Çünkü oradan kanına giriliyor, oradan beyni yıkanıyor, oradan yakası aşağı çekiliyor kimyası bozulup kurcanıyor, oradan kılığına kıyafetine evine ve barkına hükümranlık ediliyor, oradan elleri kendini ayar eden TANRISINA divan bağlanıp, ayakları prangalara vuruluyor..Kalbi oradan beşpara etmezliğe itaatleştirilip kulluğa tabi uyuşturuluyor...Orda görününce yahut orada konuşunca da belki dirilir cana gelirim sanıyor orda kaldırılıp cam kutulara konan naaşından.
Dün bu bağlamda yılbaşıydı...
Yani neydi...?
İnsanlıktan önce ve insanlıntan sonra bilimi; ilimi, ekonomiyi, Kültürü, her türlü gelmiş geçmişi ve geleceği..beyni ve bünyesi iyiden iyiye makinalaşmış insanı kendi merkezi yönetimine bağlayanların uydurup, ' yalayın..yutun..tıkının..! ' diyenlerin megafonundan emrolduğu hafızası düne ve yarına kayıp sıfırasıfır kendi çekimmerkezli yönetip ve yönlendirdiği bir gündü...
Hayatında hiç karlı ormanlarda geyikli arabalar sürmemiş ustaca icat olunmuş ve bugün tirilyonlarca girdisi olan sektörel bir TANRI makamı durumuna getirilmiş NOELBABA mıydı...?
Yoksa, 'sen hem insansın, hem tanrı, hem dakkasında dünyada döndürülen manyak makasları görmemezden gelmelere kaybol denince kaybolan ruhsun...' durumuna döner sermayesi bedava devleştirilmiş İSA' mıydı dünkü yılbaşının miladı..? Meçhul..
Türlü , hertürlü dümende miladı nasıl olsa yoğa dönderilenliğin tayin edilmiş ÖNCELİ ve SONRALI işkıvırımıydı 'olsun da sebep ne olursa olsun ' tantanası.
Oysa kendi yalanını kendi yuvalanmış koskoca bir yalandı, tayin edilmiş günlere göre insanın hayatını bekleyen ertelere mumyalaması. (Germen kavimlerinde kutsal ağaçlar etrafında toplaşılan ayinli eğlenceli tapınması da yepyeni bir şey değildir hani. Şimdi bu günün modasında çamlık çınarlılığa çevrilip kapılara kadar getiren diskotek ışınımlı süsleyişlerle Hıristiyanlığı cümbüşleyip çalıp çığrılıyor bu iş. Sonra da yine eski Germen ayinlerine uygun soğuk kış günlerinin nefesinde yatan cinleri kovmak için toplanıp yakılıyor tarlalık tepelik yerlerde. Bir çamurlu çaylaklı kafaya gmöre TANRI uydurulmuş iz burası...Hani kendinden önceye ve sonraya en keskin bıçak darbesini ben vuracağım dercesine, Hitler'i icat etmeden çok daha evvel imoparator Wilhelm bir yandan Osmanlıyı Haydarpaşa garıyla ve Sultanahmet çeşmesiyle kızağa çekerken, bir yandan da bundan sonra doğu-batı bizden sorulur demeye gelen heykeller dikiyordu iskandinav ülkelerine ARİ ırkını temsilen.. )
Ve bu durum, yani öncelerin ve sonraların hafızasını kayba uğratan çöl; hakkından vazgeçilmiş her güne hazır uyuduğu yerde büyük bir mutlulukla uyanmayı bırakarak, hak sahibinin kendi hayatını kendi dışındakilerin kullanmasına kolayca mahkum kılıyordu . Haliyle de bütün insanlık oradaki taşınabilirlğin en dramatize edilmiş son haddiyle, her kim ne kadar bu yalan yanlışın maymun maskarası olduğu oranından nasibini alacaktı elbet....
Şimdi bu arkası yarınsız ve öncesi yetimlere kovuluş kabus öyle bir çiyan sarmalına büründü ki, koparılan gürültüye yetişebilmek için varsıl yoksul herkes can damarlarından feryat figan saçaklar söküyor tutunmasız hayatından.
Adı ne konulursa konulsun, bütün bu ÖZEL (Günlükçülüğe) 'e tepeden tırnağa tutsak düşmelerin esiri olarak, başından ateş topları püskürtülen kıyametlerin ortasında kalmış yalnız ve yabancılaşmanın zayıfına yenik düşüp; kendinden önceye ve sonraya adeta intihar ediyor insanlık..
Bu arada vakit haylice bizi içerleyerek ilerleyen dertlere bu hal illet illet nufuz ederken, bir yanda hır, bir yanda zır, bir yanda vur patlasın çal oynasın zıvana...
Bir yanda verdiğin rüşvet kodlu destek dayanaklar artık dişimin kovuğuna bile yetmiyor'cu Yuro-amerikan TANRISAL baskısı, bir yanda ' tasarılı tasarımlı gıcır atlaslı coğrafyalar
...Bir yanda yaşam enerjisi gittikce tüketen kirli çark...Bir yanda ekmeğini mayın tarlasından çıkaran kaç-göç...Bir yanda Nabuko'dan dönen eğik bükük viraj...Bir yanda itişe kakışa aşınıp yıpranmadık yeri bırakılmamış Ülkeler güzeli Türkiye...Bir yanda tutunacak dalı kalmamış değersizlikler ücrası kuzgun meydan, bir yanda acı çığlıklara boğulu uğum uğum uğultu...
Bir yanda dün ve yarın arası hergün...yıkılmamak için ayakta duracak insanını arayışlarda sarhoş ayyaş yılbaşı ..Biryanda bu toprakların ayık mıdır, sarhoş mu? Ahmaklığına doyamayan dehlizlere dalık ve karanlık...Bellim bellisiz insanı...

Seyfi Karaca.....Ocak / 12
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca