Şiir Tutkusu

Menü

Tavan Çöker, Zemin Göçerse

Tavan çöker,
zemin göçerse ne olur...? Ne olacak..?  Kime, nerde ve nasıl.? Rast gitmişse o deprem,
çöküntüsü altında bıraktıklarının "yurdum-yuvam" bildiklerini harap
edip başına yıka yığıştıra...

Arada kalanlar
kullanımsız ve tanımsız hale gelecek, sağ kalanlar dinmez yaralar içinde acı
çekecek..Diğerleri ölmediyse bile, ölmüşten beter kahır ve lanetlerle tıkabasa
kalabalıklatrıyla , sürüm sürüm sürüklenecektir...

Yeni arayışları
olmayanın yeni buluşları olmayacağı esasıyla; yeni sevgi yeşertileri olmayanın
eski dipten çürümelerle soğulup soyutlaşacağını ..

Yeni özlemleri
olmayanın, eski hatırları taşıyamayacak kadar mekana zayıf, zamana yenik
düşeceğini..... Yeni hayal ve düşünleri olmayanın eski darlık ve körlüklerde
engelli kalıp, ne dünyanın çıkışını ne de hayatın girişini takip ve
keşfedemeyeceğini..

Yeni hayalleri
olup da, yaşamı yoluna koymakla eşdeğerlilikler adına "sözüm söz, yeminim
yemin" lerden gücünü aldığıyla can bedelli emek ve yorgunlukları ortaya
koymayanın, hariçten gazel okuyan kifayetsizliklerle  el tutuşup; sonucu hep hiçlik -fiyaskoluk
hasatlar biçen,  el artığı düşkünlüğe; hurda
ve arızalıya kalacağı kesinliğiyle..Oradaki tüm yaşamsızlıklar da tekil eksenli;
kof, sürekli çürük üreten tekdüzeliklerde belirsizlik avcısı değil midir???.

Hele hele insanını
cıbıra çıkaran soyup soğana çevirmekle beyin ve kalp gelişimini tamamlamış
şartlanmışlıklara kuşatılı hazır giyim; hazır yiyim, hazır hayal, hazır fikir,
hazır beğeni, hazır duyum, hazır tat-(sızlık), hazır seçim-(sizlik), hazır
tur-hazır gezi, hazır deniz kıyısı, hazır dağ yokuşu, hazır turp, hazır biber,
hazır ayağının altında kalabalık şehir-ıssız ücra, hazır kutlama günlükleri, hazır
sicili bellisiz kendine yabancılaşma, hazır kondu, hazır gecim-(sizlik)..........Yığma
ve yığılmalarıyla neredeyse kendinden tamamen vazgeçmiş kafa ve gönül boşluğu
çukuruna zindanlaşmış günümüz insanı; çığlığı tümüyle kuru gürültüye mahkum, kendini
cayır cayır harcadığı maskesi bozuk ambalajlanmalar uğruna, içinden çıkılmaz
sancılarla kıvrana kıvrana cürümünü feda ederken...

Üstünde
ağırlığını taşıdığı insanlığını hiç mi hiç kullanmayan tembelliklerin kıskıvrak
tutsağı olanıyla, acımasızca onu o hale canı çekilmiş damarlardan bağlı ve
bağımlılığa getirenlerin, el keyfincelerine kulu ve kölesi durumundadır
maalesef. Ve bu darp bu harabe yoluna yolcu oldukça da daha dönüşü zor
afyonlaşmalar haline, "aldı başını gidenlik" tedir.

Bu tembellik,
yani bu kendine doğduğuyla hiçbir koşulda ve hiçbirzaman takası ve devri
hiçkimseye mümkün olmayan kendi insanlığında elini; kolunu, aklını, uykusunu,
gözlerini, hazını- hevesini...kendincesinden edinerek bu yaşama hakkını KÖTÜYE
kullanmak; pısırıklığı; içe büzülmüşlüğü, patavatsızlığı, heves ve can arzusu
kırılmalarını, acizliği, kötürümlüğü, vurdumduymazlığı ve nice tabi ve rehin
olunmuşlukları ilmek ilmek kişisine yamar ve yerine; geçimsiz; hır-gürlü,
hazırkalıpçı, buyruk amadesi amennacı, gelene gidene el sadakası artıklarından
dolayı bin şükürcü, kendini güdüleyene kökten bağlı ve ona laf ?söz söyletmeyen
sadistlikte izi peşi takipçisi ...diyenlerden küçük kırıntılar kifayeti
çöplüğünü devşirip..

Kendi elleriyle  tüm bir yaşamını ortadan kaldırması ve
üstünden kenara fırlatıp atılan adamsızlığına razı gelmesi... Sonra da yok yere
ve pisi pisine gidenine incesinden işlenerek bir sonraki numaracıya poz kesen
sayılacaktır.

Bu
tembellik,  hep " kör ?topal geçinip
gidiyoruz işte.!"' lere hayatı siyah ve beyazdan şartlandığı , gününü
gecesini varsa yoksa iki türlülük saplantısından kafaya kurdurup, diğer bütün
cıvıl cıvıl ve rengarenkleri yok sayarak, varsa yoksa ya beyaz, ya siyah...Ya
şer-bela ve ya iyilik-güzellik kapışmasına illa taraf olmayı zivtlenerek..

Hep tanrısal bir üstünlükten kendine pay kotaran ve hep kızdığına "lanet
ve gazap" duaları okuyan ya da yakınlık duyduğuna "işin gücün rast
gitsin, tuttuğun altın olsun..!"  Gibiler
cilalayıp süsleyen bu tembellik...Kusursuz toplum vurgunculuğuna ham hayaller
pişirip kurtaran per perişanlığın baş bayisi gibidir.

Bu tembellik, tüm üretimsizliğinin doğurduğu kıtlık ve kuraklık can
çekişmelerini susturup dindirememeyi, abideleştirdiği hayal mahsulü ve "yeryüzüne
hiçbir zaman gelmeyecek olan"  EBEDİ
HUZUR VE MUTLU SUKUNET palavrasını çarşı pazarlar durur sabrı son lokmasını
tüketmekte olana.

Halbu ki ne saçma şeydir..Bir taraftan hiç değilse yaşamın soğuk-sıcak
zıtlığı karakterinden esas aldığını idda etmek (ve tüm diğer  ton ve kıvamları-ılık, serin, mülayim...- çöpe
atarak) sonra da bunu TEK seçimliliğe, (tek başına baştan başa çirkinliğe ya da
tek başına baştan başa güzelliğe hayatı esir vermeye ) yani tekliğe mahkum
etmek..

Oysa ki, böyle bir yaşam türü ne bugüne kadar hiç mi hiç yaşanmadı..Bundan
sonra da hiçbirzaman da asla yaşan mayacaktır.. Çünkü tek iyi yahut tek kötü
asıllı bir hayat tarzı hem uçsuz bucaksız Evren hem de insan doğasına
aykırıdır. Bu iddanın, yani ebedi huzur vaadeden TEKÇİL hayal-perestliklerin  palavrasındansa, bugüne kadar insanlık daima
yüksek sancılı acı ve zulümler çekti.Daima elinden çalındığı hayatının
yakasından çekildiği yönetim ve yönlenmdirilmelerinde etten ve tırnaktan oldu.

Bu tembelleşme (hazır hayatlar kulu kölesi)  bu denli iç bulantılı iştah kesenleriyle
şurdan şuraya kalkıp oturmaları dahi göze alamayan kendini idare edememe
bezgini; kafası harıl hurul haşat, düşüncesi pusu ; hile, düzenbaz..

 Morali sıfır, keyfi kaçık, gönlü
isteksiz, hevesi kaynağından kurak ilişkileri kesat, öfke bilelisi,  ayakları hayatı yürümeye mecalsiz, elleri
dostluğu tutmayacak kadar kinli kınlarda, hafızası unuttum gittilere kayıp..fikri
cin-hin..

Bu tembellik toprağı daha çöl; havası daha kirli, suyu daha bulaşık, giyintisi
daha kılıksız ve gösteriş; yiyintisi daha kezzap; seçimi altıyüz kusur  dava dosyalısı çalan çırpana bizlik memleketi
teslim etmiş ve gününden bi-alaka, geçimi ;  ölümle kalım arasına parantez açmış zır
zıvana...

Bu tembellik; şapır şupur iş veren; işgören, işbitiren ve insanı ihtiyaç
duyulandan da çok pazar malı-piyasa ürünü haline dönüştüren mega kulüp; medya
kür; maganda para pul finans...Ve mirasyedilikleriyle.

"Geçmişte daha mı iyiydik sanki.?" Kör-topal geçinen giden
laflara ebeleşe sobeleşe.. Mülkü ve adaleti temelli tatil edip....

Kısacası eğer tavan çöker, zemin göçerse, ne olacak başka..? Arada kalan
hayatlar acıya, zulma, hınca hınç..

Evet..Geçmişte yoksuldular ve hiç değilse bu yoksulluklarını insan
yürekliliğinde paylaşıyorlardı..Şimdiyse eskisinden de yoksullar..

Üstelik te  artık bu tembelliğin
çöpten insanlar durumuna minyatürlediği gününden ve dününden
vazgeçmişlikleriyle, yoksulluklarını bile paylaşacak durumda değiller ve hızla
birbirinden kaça korka..Sanki kendi belasında boğuşmaktalar.Seyfi Karaca
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
4.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca