Şiir Tutkusu

Menü

Sılasızın Garında

 
Çağlar boyunca dayanıklılığı olabildiğince uzun ömürlü, cazibesi göz kamaştıran, hah diyince her yerde bulunmayacak kadar kıt, maden, mineral ve diğer yeraltı yerüstü cevherlerinin arasında her türlü yağmacılığın en vazgeçilmez unsurudur kadınlar. Çünkü hayatı üretirler.
Kadınlar bu yüzden, diğer saymakla tükenmez insani değerlerinin yanında dünya evi denilen şeyi anlamlandıran yurt ve yuva kurmaların maksadına etrafında dönen tiryakiliğin açlığını doyururlar. Ettiğine işlediğine değen bu büyüleyici çekiciliğiyle, sebebi ne olursa olsun her baskın sırasında, elde edilen ganimetler arasında en başta gelendi kadınlar.... Çünkü hayatı üretip büyütmenin en ağır yükünü taşıyordu canı-ciğeri pahaya.
İklim iklim bütün herşey; taş; toprak, su, yol, dağ, deniz, herşey bir yerlere gidiyordu ama kadın; ismince evlendiği insan hanesini nere gitse koynunda kucağında taşıyordu. Ömrü dizlerinin dibine yıkılana kadar yılmıyordu bu yeminden. Canı teninden sökülene kadar acıların bin çeşidine bana mısın demiyordu.
Üstüne kar kayaçları devrilse, sıcak sağnakları çölleşse aç susuzluğunda, kollarına sardığı sevgili kundakları gözünden ve gönlünden gayrısına bırakıp terketmiyordu evsindiği dünyayı.
Çünkü hayatı üretiyor ve en zahmetli yanını büyütüyordu kadın. Bu yüzden bu gitmez edemez zerafet yüklü zayıfından fırsat kullanıp, en çok bütün yağmalanan ganimetler arasında onun canı ve teni çapulculandı. Tunç çağında miktarı yok derecede kıt bulunan tunçtan evvel; demir-çelik çağında bütün yapılmış ve imal edilmişlerden çok daha sağlam; can pahasına bütün avlanılıp toplanan ne varsa en karmaşık yolları nasıl gittiyse öyle dönüp dolaşıp hiç esirgenmeden kadının oturduğu çekiciliğe bırakılıyordu. Çünkü hayat orda, yalnızca kadının şen ettiği dünyada akıp giden cansuyunu buluyordu.
Avlayıcı –toplayıcı zamanın çetin yaşam vahşiliğinin yanısırasında, onun omzunda taşıdığı hayatı itirazsız sırtında sürükleme fazlalığı her toplum bireyinden daha erken ölmesine yolaçtığından, varolan kıymetini kat kat fazlaya artırıyor ve herşeyin öncesinde kapıp kaçırılan oluyordu.
Yerleşik köle pazarlarında üstünde kırbaçlar şaklanan acı süslemeli vitrinin en vazgeçilmezi yine o idi. Çünkü ince – narinliğinden ziyade hayatı doğuran, bakan, büyüten, bezeyen, efsane yanıydı onu olduğundan daha dahalara kıymete bindiren.
Bu yüzden ilk onun resimleri kınalandı ışıksız duvarlarına geçmişin karanlıklarının. İlk ona şiirler yazdı aklı uyanıp eren hayal. İlk onun ismi verildi insanlar arasında çiçeklere. İlk bellim belirsiz şarkılar onun yokluğuna yanıksadı içinden kopup gelen fısıltılara...ilk tamtamlar onun etrafında nöbet döndü kurdun kuşun ıssız yabanların arasında. İlk ateş onun ocağına yandı. Çünkü hayatı üretiyor ve büyütüyordu kadın.
Ortaçağ sosyetesinin karın kasan korselerinde, fırfırlı eteklerinde kadın, süslü şemsiyelerinde hayatın heryerini dolduran şeyler üstü şey...
Yakın çağ fildişi ince işlemelerinde, sütbeyaz mermerlerde hiç konu yoksunluğu çekilmeyen kadın denen şey, bütün dünya koloni kapışmacılığında herşeyden evvel gemilere istiflenenler arasında akla ilk gelen kadın...
Ve nihayet Kapitalist' in canavar canavar her olur olmaza kadını karıştırmaksızın iş kurmadığı duvar boyu afişlik diva dediği..Çünkü hayatı üreten, bakan, büyüten olup kadın...
Bugün ne yazık tır ki, günün getirdiği daha amansız ve acımasız yağmalar altında daha bir ele geçirilmiş ve daha kurtulmasız şirin kafesler mamülü çıldır çığlık kekliktir. Üstelik de bütün bu hayatı doğurup büyüten yanını farketmesinlere elden ne gelirse uyuşturulup oynasın da, öyle oyalansınlara kafa kıyağı tezgah kadın sayesinde temiz tutulmaktadır.
Yapan edenlerin en atbaşı gelen ofis sahibi elbette ki Yuro-Amerikan eksenli haydut şebekesidir. Çünkü kavimler göçü sırasında tüm dünya yer değiştirirken onlar kuzey soğuklarında yer yurt ve barınak yaptılar kendilerine. Durdular baktılarki sonu yok bu mevlasız bekleyişin. Kalktılar kendilerini zorunlu üretime verdiler. Ürettikce ilimi bilimi geliştirdiler. Topraklarına sığmayınca kanla zulumla dünyaya baskın verip oralara yerleştiler. Bu seyir halen sürmektedir.
Onların bu işi yüzyıllardır tereyağından kıl çeker gibi asıl yük taşıyana faturasını ödeterek kesintisiz sürdürebilmelerinin tek sebebi, tükettikleri herşeyi kendilerinin ürettiğidir. Yani kadının hayatın en vazgeçilmez yeteneğini yüzyıllar birbirleriyle ölümcül boğuşmacalarda gide gide farkına varıp, onu eşyalarla temin etmenin yollarına bakmışlar durmadan. Hatta gide gide işi tersine çevirip, kadınsız imkanı yok mümkün olmayan hayatı müebbeten kafeslemenin sinsiliklerini denemiş durmuşlar.
Bu yüzden yarasın yaramasın, ilgilesin ilgilemesin, sevsin sevmesin kiralık bilimin ve ilmin kirli kursaklardan kustuğu her icat edilen aygıtı bütün toplumun en yok diyemeyenleri zayıfından başlayarak, başta kadınları ve çocukları kendine bağımlı kılmıştır. Sonrası kolaydı çünkü. Çünkü hayat; kadın denen ana dinamonun yaktığı ışıkta ferini buluyor ve kursağını köreltiyordu.
Bütün oluş bitişlerin bir başı, bir ortası ve bir sonu vardır elbette. Fakat insan nerelisin diye sorana hala dünyada gösterdikce adresini; hayatı doğuran, bakan ve besleyenler adına vucuda gelen yaşam da burada bu sürekliliği temin edenlerin kapısında bağlanıp kalacaktır kuşkusuz
Bugün ne kadar acımasız, dengesiz, namussuz, ahlaksız ve allahsızca da olsa, bu üretkenliği ellerinde tutan Yuro-amerikan grubudur maalesef. O sebeple bütün dünyayı gözetmeli zindana çevirip tekerleri tıkır tıkır dönüyorsa, kaynağını yalnızca hazır tüketmeler yağmalığına değil, bilhassa ürettiklerine de borçludurlar.
Hiç kimse; yalnızca yıkıp yağmalamaktan geçimli Moğol'ların, Haraçtan geçimli Romalı'ların, Kervan baç'ından geçimli ipek yolluklu Osmanlı'ların vs. vs...hazıra dağ dayanmaz lafına yüzü beraber tükürüp sonra ipi kendi elleriyle kendi varlıklarının boynuna geçirdikleri akıbetini bekjlemesin bu Yuro-amerikandan...
Çünkü hem üretiyorlar. Hem tüketiyorlar. Faturasını da sırtına semer vurulmaktan zevk duyan açlık yokluk belasıyla can çekişenlere yüklüyorlar.
Ola ki olmayayım duyarlılığını onursayacaksa her kimse kim; şartsız koşulsuz sokakta serbestmiş gibi dolaşan köleliğine sahip çıkıp, tezelden çeki düzen vermeli üretemez, bakamaz, büyütemez, yoksunluklarıyla defini dürmüş külüstürlerine. Çünkü en sağlam kalelerin bile gedik başı bir çürük burcu vardır, eğer haksız istilalar üstünde kuruluysa temelsiz direği vadesini bitirinenin eliyle yıkılır.
Ki, şu dünya dükkanı madem ki nasıl olsa herkes herkesin kapısında hem alacak hem vereceklidir; öyleyse Yuro amerikan bile olsa insanı insanlığından beter eden bu zulumun adı, yaşamın vazgeçilmez ipuçlarından tutarak masal korkuncu devlerin yamacında dikilmesini bileninindir yolu düze çıkaracak olan at da meydan da...Ve orada dize gelmeyecek ne güç vardır ne kudret, hani eğer meramında insanın, yeniden kendini kazanmanın gücüyle kula kul olmadan yaşamak varsa.


Seyfi Karaca........Mayıs / 11

 
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca