Şiir Tutkusu

Menü

Şiir Kozasında İpekliler Ören Yüreklilikle

İnsan dili;
demek; duyurmak, anlatmak ve anlamak... diyenlerden sıraya giren bir yığın iletişim
olgularını derleyip toparlayıp tek tek taneleyerek  halyoluna koyan kişiye has ve toplumuna özel
zenginliğidir.

Kişi, bu
zenginliğini yerli yerince kullanırken, serüveni sonsuz süregiden uçsuz
bucaksız hayatı, gergin yularlara demir pençeli gemi vurulmuş ve sürekli
üstünde kan revan kırbaçları şaklayan terbiyesizlikle "otur otur kalk"
ritmine dizginleri tortop edip; kalbini  emir kipli pür dikkat cinnet dakikliğine "psikotravmalık"
hale getirme  lüksüne sahip değildir..

Yok sol ayakla
ayakyoluna gideceksin, yok sağ elinle eşik kapısını açacaksın, yok karakediden
sonra yolu karşıya geçeceksin, yok suyu depeye diktikten sonra dibinde kalanı
kafadan aşağı boca edeceksin yok...at nalı; öküz boynuzu, kartal kuyruğu,  yahut şahin pençesi...noksanı varsa mavi
boncuk; gri kurşun, türlü tüllü muska maskot hamaylı sapık ve
saplanmışlıklarıyla akıllara gönüllere durgunluk vere vere...

Gününü kuru
gürültülerle başlayarak, hiç ara vermeksizin karşılıklı nizah çöplükleşmeleriyle
birbirini kusan; kusurlayan, kurşunlayan  TENKİT yahut TEZAHÜRAT baskılamalı sığlaşıp
sıfırlaşmaların, tabi ki de  elinin karı
olmayacaktır insan dilini anlatmak ve anlamaktan sebepli, arı ve durusuyla tek
tek inciye taneleşmeleri.

Eğer insan bu en
başta gelen ve onu gözbebeği niyetiyle kullanmaktan yana kollaması gerektiği
dilini, paslı pisli demirler alıp satan hurdacı bazarındaymışcasına ve hovardaca
tartılamaya kalkışmazsa, herkesle heryerde heran ANLAŞAMASA bile, anlatmak
istediğini bir şekilde iletmiş..duyması gerekenleri de anlamış olacaktır..(anlaşamayabilirsiniz
ama ya anlatmışsınızdır veya anlaşılmışsınızdır karşılıklı saygı ve kabül
babından)

Çünkü kendisi
esasıyla sonsuzluk serüveni olan hayatın, herkesle; heryerde, heran ..herşeye
kafa dengesini sağlamış; kuzu kuzu uyumlu uyaklı, hazırvucut elpençe pür divan
tek tipinde ..dörtkoldan zımba gibi paketli anlaşmış ve fit olunmuş diye  bir zorunluluğu yoktur.

Bu böyle olduğu
için..Yani yaşadığının çoksesli ve çokyönlü ve çokrenkli, ve çok canlı  ve çok insanlı....karakterli olma esasının
sahibi olduğu için bu serüven..İnsanoğlu asla ve hiçbirzaman ona has olmayacak
olan kusursuzu; ölümsüzlüğü, tekil ve tek başına herşeye hakim olmayı...yani
yeryüzünde mümkün ve haddi bulunmayan cenet mennet ne varsa onu düşler ve arzular..

Gerçekte yaşamın peşinden
gel gel çağıran da bu özlemdir aslında. (bu hal kişiyi arkasında sürüklediği o
serüvenin de en itici gücüdür.)  Fakaaaaat..

Bu yönüyle
olmasına rağmen  iş, eğer abartı ve dipsizce
takıntı  yoluna kaçılırsa, her kafadan
tırlatan bir kontak çatlantısının disipline ettiği gidişatın; ÖZEL  olma bunamışlığına ermişlik ve yükselmişlik budalalığını
kaptırır götürür kendi üstüne..O yanılgıyla; herkesi ve herşeyi çıfıtladığı
otur kalklar ve kuralcı kaidelere yosulup tıkıştırılmış kilitlemelerindenden kendisinin
dışındaki heşeyi düzene tayinli elaltı dünyası;  ve herkesi kılığı kıyafeti kendi beklentisine ters
düşenden illa biçime sokulup düzene uydurulması gereken müşterisi yahut mürüdü
olarak gördüğü,  ağır komalık traji
dramadır son varışı..

Bu dram,  insanın taaa kendini bildi bileliğinden beri,
meskenine sığındığı ve  toprağına
yerleşmeyi arzuladığı dünyasının, tüm kendince duyum ve duyarlılıklarını
kendinden esirgemeksizin, sonuna kadar onunla ilişki içinde bulunarak;  mağara duvarlarından tutun ki....cilt cilt
lere sığmaz dosyalıklara varıncaya değin onun o bıkmaz usanmaz hayran kaldığı
doğası; ürküntü duyduğu çevresi, hasretlik çektiği- kurtulmak istediği
yoksunlukları...aklına bile gelmedik kurgu ve hayalleri..(tırnağıyla toprağı kazar
gibi hani, deseler yeridir) anlatıla gelenin illa içindekini dışa vurmaktan...

Ya da ;  sesiyle, soluğuyla; tavrı, duruşu, paylaşısı,
çekingeleri, önsezisi, kayıtsız kalmayışı ..gibi insancalarından kaynaklı
eliyle; gözüyle, düşüyle, düşüncesiyle ve acı; tatlı, tuzlu,...artık nerde
nasıl gerekiyorsa DİLİYLE  gereksinimini
duyduğu hayatın orta yerine kendini iletmekten kaynaklı sosyolojik ihtiyacıdır
böylesi içindekini dışa vurum;  Kiiii...

Bu ihtiyacını
gündelik karmaşa telaşeler içinde sürüklenenler arasında, elden kayarak;  gözden kaçanları daha yakından; candan, içten,
iç içelikten... özü sözü bir olmaya gönül sermiş ve heves büyütmüş olan şiir ve
şairlik de ;  bu yukardaki bütün
meyletmelerin özellikle insan dilini, hayatın tüm nefesini soluyup nabızını
kalben  dokunan yerlerine önkoşulsuz;
sahici  ve yüreği yettiğince uğrunda
emeklerini feda edendir..

Eğer hal, bunca
gayet insani sevmek ve sevdalısı olmaktan çıkar da... üst satırlarda
bahsettiğim

soyutlayan;
puanlayan, tezahüratle gaza getiren, tenkitle yerin dibine batıran...

Hani kendini
nasıl yontulmuş törpülenmiş günübirlik kulanımlığa sonu çarkıtta bitenlerden
nasıl tımardan geçirilmiş; nasıl terbiye edilmişse; kendi de bizzatisinin
dışındakileri o mahkumluğun dört başı mağmurlanmış yaldız yıldızlılığına
devralınmış mirasıyla..Önüne kim ve ne nasıl denk düşüp, kımıltısına rast
gittiği oranına o yerleşik  traji dramdan
damla damla ilişip-bulaşıp...  bütün
farklılaşmaları kendi biatına afyonlamak isteyecektir..

Çünkü o biat
etme  merkez çekimidir, içinden çıkılmaz
girdap döngüsünün ardiyesinde duyumsuz ve duyarsız kıldığı KENDİNCE İNSAN
RAHATLIĞI KALPLİLİKLE konuşup, anlama ya da anlatamamanın az zahmetlerle çok
yığın ve yığınlaşmaları  o hiç karşılığı ve
kolayca içine mürüdünü alıp evire çevire süslü kafeslere tek sıra halli, ( otur
otur kalk kalk hizasında gözaltı yakınlığı kuşbakışı kontrolde)..tıksız,
çıtsız...ya gruplaşarak takım halinde zır gür,  veya tamamen 
uysal uyumlu birbiri benzer ve ardışanı tam kafiye tek nakaratlamaları...(
ipi elinde nere istersen el pence pürdivan..dönderip hiçliğe dolandıran-modern-aydın-arabesque
oryetal..karma korolu divanceler filan)

İnsan dili
ki,  tüm bir hayatı duyup duyumsamaktan
insanı sorumlu tutan..Hele de eğer kişi güzel söz dizen yazar; yahut yine öylesinden
gönlünü ferman eden şairse eğer; asla  burada kirtiklenecek bir çekirdek avlusu
buldum diye üstüne kapanan sürgülenmelerde küflenmeleri ve ya nizamı uyağı
bozdun diye hizaya çekilmeye getirilmeleri (Kimden yahut nerden olursa olsun) hiçbirzaman
kabullenmeyecek..Aksine varını yoğunu kafesleyen oraları ölümüne çatlatıp, yüreğinin
yettiği ve gönlünün "kendi kahyası" olduğu (Hiç kimsenin ve hiçbir
efendice koşulun) o serüveni,  dal dal
açılıp hayatı koskocaman orman denizine çevirecektir..

O çok renkli,
çoksesli, çok...çok ..çoook olan yaşamda, yine hiçbirzaman söylenmiş hersöz
heran herkesi içine alıp her yere tek hiza tek söze oturtmayacağından (Hani
işine yaramayan çakıl taşlarını dünyada anlamsız ve fazlalık görmelerin sakat
duvar ustalığı gibisine)..Sanki öyle bir derdi varmış gibi yazanı, diyeni,
dillendireni.. belli ve başlı demir disiplinli formatlara zivtlemek..İnsanlığın
ve hayatın şairciliği bahaneleyen şirketleşmek  adına çirkefçe ve katıksız madalyonu boynunda
gezen inkarıdır.

Şair ki , bütün
yaşamın varettiği insan dahil, doğa; diğer canlılar, olaylar ve olgular.. dünün
arta kalanları; yarının kaygısı denen herşeyi üstüne vazife edinmiş ve tüm bu
varolanlarla kendine bütünlük katmayı arzulayan, tüm çabasını da buradaki aksak
ve bozukluklara inatla ve ısrarla dikkati çeken..tepeden tırnağa yaşam
sevdalısı delinin delisidir..

Ve birebir
mesaisinde uykulu- uyanık demeden, yüreği ancak orda attığı müddetçe yaşadığına
kanaat getiren , hele de aksi takdirinde yığılıp kuş gibi kendi dizinin dibine düşen
 bıkmaksızın hizmetine yildiği  kalp işçiliğidir.

Aklını akçeli işlerin
ışıldaklı şıkırdaklı (işin özüne ve yürekten yanıp gelenine değil de) dış
görünüşüne ve şekline bakan adamın işi de ne şairciliktir ne insan dilli
anlayıp anlatan lügat..

Resmen terzi
makaslar gibi, çabuttan insan dikip dirilten o harf oraya uymamış vay bu kafiye
burada aykırı kaçmış..yok vay bu da şiirin konusu olur muymuş...gibilerden kılık
kıyafete bakarak insan tanımlayan butikçilik..Ya da aklını şehir levhalarının
ışıklı panolarının yerine yakışmış mı,  yakışmamış mısına bakarak kafayı onunla
sıyırmış takıntılı paronoyak..oparatör doktor armatör..denlisidir

Şiir yazan
"acep müşteri ne buyururlar ki ? " kalemsizliğinden yüreğini üçbuçuğa
kirişi kırdırıyorsa..Elbette ki onun algılama gücü de birbiriyle yepyeni
hayatları ve devamına pırıl pırıl kendincelerden katan insan dilli oluşumları
kabullenmekte zorluk çekecek..O depoluk hurdalarda çöreklendiği kültür adına
kötürümleşip çöpleştiği raflardan, her bir milim ayrılışlara ehvam edip telaşa
düşeceği ravmalı-dramatik yalnızlık korkularına kapılacak..

Bu yüreğini
kendine klavuz eden yolda bütün hayatı diyip yürüyenliğe çelme takıp, bildiği
kotalardan kıskaç koyacaktır...Ve tabi ki de; o hiçbir üretim farklılığı
olmayan, çoktan sıfırı tüketmiş birbirinden kapış kapış ettikleri çal çal
karınağrısı azap eksenli üçbuçukluğundan edindikleri  küskünlüğü puanlaşmalarına denk duruşlar sergileyip,
yüreklerinin yetmez, akıl güçlerinin algılayamazlarını ve ilk karşılaştıkları dilinin
ne denli insan kalmışını  anlamadıkları tüm
diğer oluşum ve olguları da, ona göre nizamı bozmayıp tezahürat-tenkit –tramplen
taklacılıklara derecelendirmelerine,  UYUMLU kılmaya kalkışacaklardır.. (Kamyon
barometresiyle nabız ölcçer gibi fıssssss)

Ne dir ki kalp
olmadan başlı başına yaşamak zordur..Şiiri de yazan ve yazdıran yine odur..

Şiir ki, kalbin
konağından fışkırır. Dış görünüşten değil.(süzüm süzüm müşteri gözleyen
elbeğendiklere amade)

Şiir yazar
hürlüğüne dellenen kalp.. Ve her şiir;  yerine; zamanına, duyum alımımına, duygu akışına,
günün getirisi keyfince...gibi halden hallere farklılıklar gösterenden, kimi
yaz yaz durmak bilmez çağlayan; kimi ortaboylu bir güzel...filan filanistan...Kimi
lirik; kimi mani, kimi pastoral, kimi hiciv, kimi cinas, kimi epik , ..kimi gazel,
kimi destan...hiçbir şiir diğeri yerine yazılandan olmayacaktır..Kalptir dedik
mi demedik mi?..E işte o diyecek; o sevecek, o gösterecek.....Şairi de yükünü
kimsenin emir komutuna, tarzına türüne, şartına şartnamesine, elektiriğine –şarteline-
çarpıntısına-çarpacağına, uyar uymaz kılıç balyozuna (Şeklen, icaben, usulen
kaidenlerine) bakmadan.. hayata taşıyacak.. O yürekliliği.

Şiir ki, eğer
yazdığı içi bizi bildik tanıdıktan ayaz avaz alsın götürsün.. dışı da dünyası
güllük gülistanlığa gönül köreltsin..şıngırdaktan uygun uyak  zil takıp oynasın beklentilerine durmadan
renkli boncuklar takar, kalbini insansız konaklara süslerse.. Şairi de bu
gırgır nakaratlı kifayete hakkaten zil takar zıngır bıngır oynarsa..(Övüldüğüyle
gaza gelir ve benzinden beter uçar,  yerildiğiyle dünyaya küserek üstünü başını
varil fıçı kapaklanırsa...)

Demek ki zehir ve
zıkkımı durmadan tekrar edilerek yaşanmaktadır ozaman orda hayat...Hani
söyleyecek başka sözü olmayan mahkumluğun, insanını yiyip bitirdiği gibi....

Bakın ben mesela
yukarda şapkasız "Gönül  kahyalığı"
filan dedim..Şeklen uymamış muymamış olsa da, aynen onu dedim. Ve siz ne
dediğimi sözünüzün eriyseniz...Anlamışsınızdır..Değil mi.?

Neyse.... bu
yazıyı günlerce yazabilirim daha.Ama gidip biraz serçeler ne alemde ? Ne alemde
düşler.. düş kadar güzellikler...? Varayım ha..? Hele bir gidip bakınayım
müsadenizle..

 

Seyfi Karaca
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca