Şiir Tutkusu

Menü

Şair-yazar Kadir Acı Üzerine


Zaman, mekân, olaylar, olgular ve insan ilişkileri arası neyin nerde, nasıl, niçin başladığıyla, neden ne etkinlikte, ne zaman bittiği arasında sorulan her sorunun karşılık bulduğu, kavram derinliğini içerip dolduran şeyse eğer dünya hayatı; doğmakla ölmek yahut kayda geçmekle unutulmak arası tüm boşlukları dolduran veya silip süpüren şey de söz konusu olan hayatın yaşatarak devamlılığını sağlayan, yahut silinti sürüncemelerine bırakarak kabolmuşluğa terkeden hali, yolu, dili, belleği, akıl bilgeliği ve kültür dağarcığıdır;

“Ağam paşam emmim dayım
Başakta yetkin buğdayım
Yaylaklarda doru tayım
Elde kaşağın sevmişim

Düven sürdük oba oba
Tığ savurduk çaldık yaba
Sığmadı aşklar kitaba
Dilde varsağın sevmişim.„ ‘Sevmişim’den

Örülen her yumağın ilmek ilmek hayatın örgüsünü dokuyup ördüğü gibi dökülüp düşen her süyem damlacığının yürüyüp yuvarlandıkça kendi ağırlığından neslini ve nesnesini büyüten kütlelere etkinlik gösterip kendine özgün kalıcılığın devamlılığını sağlayan şeydir, insanlık namına aklın, fikrin duygunun, düşüncenin, bilginin yolu ve yordamıyla yaşayıp deneyimlenilenlerden değer dengesini bulan beceriye erişerek yaşam için gerekli bilince, duyuma yeterliliğe sahip olmalar. Bunun için herşey kendi adına ilk olduğu yer aynı zamanda her şeyi algılayıp kavradığı doğurganlığa tanıklığın mirascısıyken, tüm zamanı belirleyip yeri, günü ve yönü sağlam ve güvenilir mekânda tutunabilmek için kuşatıldığı sonsuz sınırsız bilinmezlikleri tanımlayıp tarif ettiği şahsına müstakilliğin çekirdek öznesidir insan. Bu bağlamda akıp giden her yol yürüyüşlerini yaşamaktan maksat kendine yerine getirilmesi zorunlu yükümlülüklerden sayarken, her tabanı görünmeyen dipsiz derinlikler asla kuşkusunda ve karamsarlığında kalındıkça hiç yaşayamayacağı dalınması gerekli muamma iken, her dağın ardı da, içinde her hayati zorluğu içerip barındıran belirsizlikler meram mecrasıdır. Kısacası hayatın en temel müşgülüne daldıkça insan derin bakış ve deneyimlerin bilginliğini, gidilmesi güc zahmetleri ve yorgunlukları yürüdükce de yaşamın kazanılmış akı,l fikir, anlam değer ve becerilerini tedariklenip ‘kültür’ başlığı altında silinmez, solmaz iz ve kayıtlara geçirir;

“Yollar yokuş diz büküldü
Sırtımdaki şeleğinen
Tokadı attı çekildi
Aram yoktur Feleğinen„ ‘İhtiyarlık’tan

“Dağ başında bulut derdim
Döşeğim gurbete serdim
Tahtımı bülbüle verdim
Uzak düştüm gülşenimden” ‘Tahtım’dan

“Beşikler ortaktı, eşikler serbest
Gıngıllarda gala gala büyüdük.
Yarenlik içinde pürneşe, sermest
Halimize güle güle büyüdük.

Gısnıktan olmazdı komşuya fayda,
Galleli ekmeği alalım kayda,
Hatalar var idi okta da yayda!
Fakirliği bile bile büyüdük.„ ‘Büyüdük’ten

Yaşadığı sınırsızlık mekanını ancak yaşattığı varlık bildirimleri ve etkinlikleriyle dünya hayatına kavuşturup tüm başıboş, sınırsız, sonsuz olan bilinmez belirsizlikleri insan değerliliğiyle sınırlayarak tarif edilir tanımlamalar getiren ve getirdiği tanımlamalarla her türlü hoyratlıktan, kabalıktan yabancılılıktan, kuşkudan, korkudan, karamsarlıktan, çaresizlikten, tedirginlikten ve bilgisizlikten kendini kurtararak her fırsatta rehberliğine başvuracağı özgüvenliliğin her sorduğu soruya klavuzluk edeceği yaşam birikintisidir. İnsanla başlayıp insanı insandan doğuran hayat devamlılığı ve güvencesine dair ‘kültürel miras’ zenginlikleri;

“Gönül dilimdedir açtığı yara
Bir bitmeyen yol ki hep Yâr’e vara
Dervişimi rana, muamma sara
Bir derviş tanıdım bizim yaylada!” ‘Bir Derviş Tanıdım’dan

“Kağnı gıcırtısı, tozlu yol süsü
Görünmez öküzler, sığır sürüsü
Deh /çüh sesleriyle geçti birisi
Son kez güneş battı Deveboynu’ndan.

Eşekler örklerde, yayılır düzde
Sefil günleri yaşadık güzde
Saansız çocuklar büyüdük sözde
Hayata atıldık ana koynundan.” ‘Bizim Eller’den
Yaşarken yüksek kazanımlar uğruna insanı ve hayatı öldürüp felc etmek değil, paylaşım değeri hiç tükenmeyen yaşam birlikteliklerine dair gereksinimleri sağlayıp edinmenin hayatta tutunabilme sorumluluğu ve duyarlılığıdır. Akla, fikre, vicdana, özgürlüğe, ahlaka, bilgiye sıgıp kabul görecek olan ilk ve ön adımlılığı. Bu yüzden ideolojiler, ilahiyatlar, ilişki ağları yahut iletişim araçları insan hayatını ve insanlık devamlılığını sürdürebilmenin ana unsuru olan yaşamsal gereksinimlerini elde etme zorunluluğu etrafinda oluşup gelişen şeylerdir. Gerek sözlü gerek yazılı kültürel birikimiyse en ve ilk vazgeçilmezi:

“Beşiktepe üstü tarih toz duman,
Yığın diplerinde halimiz yaman,
Nasıl da geçermiş nasıl da zaman
Nasıl anlatsam ki eski halleri!


Sekiyurtta ekin ektik güzünen.
Yığın vurduk gelininen, kızınan
Kara kışı, ilkbaharı, yazınan
Arşınladık yazı, yaban, belleri.” ‘Eski Haller’den

“Kışın bez yıkarmış Sıtmapınar’da
Ondan sızlar ayakları anamın
Her şeye koşarmış tipide, karda
Bu sebepten hastalığı anamın

Anam bir başkadır dünya güzeli
Çok çileler çekmiş billah ezeli
Şu yalan dünyaya geldi geleli
Hiç çilesi bitmez garip anamın” ‘Anam’dan

Gerek derinliği bilinmezlerin dip bucağı, gerek uzaklığı varılmaz sanılanların sarpa ve yaban kucağı, insan her yaşamsal gereklilikleri ve hayatta tutunabilmeler zorunluluğu uğuna yola koyulduğu yalınçıplan akıl, fikir, dil ve dağarcık birikimleri beraberliğiyle çırası, çalması, heybesi, azığı, katarı, kervanı; kurda, kuşa, çöle, çorağa, vadiye yahut vahaya, bazan molada, bazan durmaksızın konup kalkan göçlerin cümle öznesini bir fiil ederken, alışıp bellediği sesleri, çığlıkları, renkleri, dokunuşları, susları, sessizlikleri, sözleri, yakınlıkları, coşkunlukları, suları, rüzgârları, karanlık geceleri ve ağaran şafakları yazıp kaydettiği zihniyle beraber götürür. Başlangıc yahut bitiş zaman veya mekan nerdesi, nasıl hiç farketmeksizin insanı kendine tayin eden ‘kültür’ün ana besin kaynağı da tam da bunun burasıdır;

“Üzümleri çoktu bizim bağların,
Alaca düşünce yerdik bir zaman.
Katarı eksilmez yüce dağların,
Eteklerin gezdik, tozduk bir zaman.

Ferfenede tüm mahsuller yerliydi.
Her işimiz milli, toplu derliydi.
Aygördüm oynardık, gözler ferliydi.
Saklanırdık samanlıkta bir zaman.

Aside pişerdi, verirdik kaşık.
Dorak yoğurduyla her dem barışık.
Balbaşı, pekmezi, turşuya âşık,
Kıldık sevdalısı bunca bir zaman.” ‘Bir Zaman’dan

Kadir ACI; Şair-Yazarlık harmanının gönül bağrında susmaz yeller esen Rençber ve Değirmencisidir.
Üstüne vazife aldığı, kendinden evvelki hayat hasatlarını ve sözü söz ile tembih eden insan ögüt ve bilgeliklerini, yılmaz, usanmaz titizliklerle kendini yük altına koyan, öğüncün taşını eleyip, toprağını horanta sofrasında gören ve gözeten diyar bilgesidir Kadir ACI…
Kadir ACI, `Felahiyeli Şair ve Yazarlar Güldestesi’ adıyla çıkardığı ilk kitabında anlattığı üzere; Çifci Muharrem ile ev hanımı Ümügülsüm`ün, toprak damlı, pacesiz, arıstağı mis kokan Kadir Gecesi doğumlusu ve adını ordan alan 1950 nufusuna sahiptir. İlk yayınlanan şiiri ‘Barbaros’ ortaokulun `Özveri` dergisinde yayınlanır. 1970 yılındaysa Defne Dergisinde yayınlanan ilk şiiri serbest düzen “Sen Ben Yokken” dir.

“Sen ben yokken
Güneşin ışıkları yeşildi
Bir masal ülkesinde o kulübede
Pembe bulutlar içerdik
Yudum yudum
Aşkımıza susadığımızda.” ‘Sen Ben Yokken’den

Yazdığı yazı ve şiirlerde yaşadığı yörenin Felahiyelisi olarak hayatın doyup kandığı bütün sarsılmaz, solmaz, sönmez emek yorgunluklarıyla eli ayağı alın teri marifetleri içerisinde ‘toprak mahsulleri’ derleyip toplayan, insan yürekliliğinin öz evladıdır Kadir ACI. Onun akıl sır erdirdiği bütün üstesinden gelmeler etrafındaki dönüp dolanan yeli, yağmuru, ekini, bostanı, soğukta, ayazda, kimsesizde koymamak adına eleyip dört mevsim bucağına tedarik etmedikce uyku dünek yüzü görmeyen hassasiyet ve hasbihallerin harcıdır. Bu gayret içerisinde henüz yitirmeden sahip olunana göz kulak olmak, yitirip kaybettikten sonra eyvallaha havadis ısrmarlamak kadar şansa bırakılmayacak kutsallığın esas itibarından gelen haklı samimiyete ilişkindir.

“Topraklıktan gelen beyaz topraklar
Hanemizi boyar, her yanı paklar
Tırpana gelmeyen ekinler, otlar
Bu nedenle haller duman hemserim„ ‘Hasbihal’den

Hemen hemen tüm yazdığı şiirleri ‘hece’ vezniyle yazıp yayınlayan Kadir ACI, yaklaşık yüz küsür şiirin arasında serbest yazdıkları da olmasına rağmen heceyle yazdıkları duygu ve dokunuş verimliliği bakımından daha derin, rahat ve Kadir ACI özgünlüğünü yansıtır. O `da zaten bunun farkında olarak serbest yazmayı arada sıradalara değinip dokunurken, hece vezninde yazmak adeta kendini tanımlar ve buluşturur. Destanlar da yazar. Taaa.. eski göçebelerden yarınki kuşaklara, tozun, toprağın kurdu, kuzusuyla, köklerinden kopmayan lehçelerle hayatın akışı nerden nereye giderse gitsin, dünden aldığı insanlık değerini uğruna klavuz eden yürek seferberliğiyle Kadir ACI. Destanlar çığ gibidir birbirine bağlı, ard arda ve hayatın peşi sırasına, günün gündemin nabzını yoklayıp insanlık penceresinden bakarak toprağın izinden kendini tanımlamanın yolunu, yordamını bulan;

“Güğümler elinde, çeşme başında,
Mahsus işmar etmiş dibek taşında,
Sürmeler çekili hilal kaşında,
Kirpiğinde göze geldik Bir Zaman.

Giyinmiş asbabı yakışmış ona,
Yağlığı salladım, bakmadı bana.
Yekindi de gitti hayırsız yana
Dillerden dillere yerdik Bir Zaman” ‘Destan 1’den

“Küllüklerde kalsın!” elbise giydik.
Bedeline bir çuval zahire verdik.
Savanlar üstüne üzümler serdik.
İğdelere yaşın astık Bir Zaman.

Firazi biliyor; deva suların
Eşsiz tarihiyle Sıtmapınarın
Çimerken eğlenen o çocukların
Halleriyle hemhal, hoştuk Bir Zaman” ‘Destan 3’ten

Masallar yazar Annesi Ümmügülsüm. Dil aktarım ve lehceli “Zümrüdüanka” gibi. Günlük yaşanmışlıklar yazar “Ukde“ gibi., His ve hayaller “Bir Hayal İşte „ gibi. Öyküler yazar “Atlı Hoca ve Yaya Eskıya” gibi. Zamana tanıklık eden belgeselikler yazar “Yitik Değirmenler!” gibi. “Yerel Sözlükler” derler toplar, deyimlerden dem vurur, Felahiye, Kepic, Toraman ve yaşadığı toprağın özü itibarına yorulup yılmayan, diyar ve civarlarından…

“Konferans saatini kaçırmak üzereydim. Prof. Dr. Önder Çağıran Hoca’ya telefon ettiğimde 15 dakikalık bir zaman vardı. Saat 13.00 deki konferansı rutin saatlerdeki gibi 2.30 veya 3.00 de zannederek yavaştan almıştım. Hoca 15 dakika içinde yetişebileceğimi söylemişti. Evden çıktım. Karşıdaki Şehit Mustafa Şimşek Tramvay durağına geldim. Derken 10 dakikası geçti zamanın. Olacak gibi değil çıktım duraktan…” “Ukde”den bir kesit

“Delice Çayının suladığı öz boyu, sağlı sollu, sulu(Beylik) tarlalardan oluşuyor, söğüt ağaçlarını giyinip Boğazlıyan topraklarına doğru yılan gibi kıvrılıp gidiyordu. Bu güzelim manzaralar sefil günlerimizin adeta eğlencesi ve süsüydü. Ancak açlıktan çökerdi avurtlarımız. Kırk kat olurdu yüzler. Bu durumu herkes fark ederdi o günlerde. Eskiden evimiz horantasının 5 veya 6 keçisi olurdu ki çocuklar saansız (sütsüz) kalmasınlar diye. Koyun beslemek o günlerde az da olsa o ailenin geçinebildiğini gösteren kıstastı.” “Yitik Değirmenler”den
“Geçen yıla bıldır, kin gütme garez
Biçilmiş ekinin sapına firez
Az verene gısnık, ızıcık biraz
Dilin nice söyler Büyük Toraman.

Uzağa ırak da, çok uzak fizan
Büyük tomrukların adıdır hezen
Dayağa da kötek, hallere düzen
Dilin nice söyler Büyük Toraman.

Kediye püsük de, çehreye surat
Beyaz atın ismi bizde de kırat
Kümese pinelik, avluya hayat
Dilin nice söyler Büyük Toraman.” ‘Toraman Sözlük’ten

Dağın, ufkun, duvarın ardını sorarken de, derinlerine girdiği zından ve dehlizlerin ucunu, ötesini arayıp bulmaya çabalarken de, bütün kaybolmuşluklardan, korkulardan, yalnızlıklardan, tükenmişliklerden, zavallılıklardan, muhtaç veya muhanetliklerden sakınıp korunmanın adının, adresinin aklının, fiilinin cürüm ve cesaret erbabı her gittiği yere kendini öldürüp unutmaksızın alıp götürmekten geçtiğinin algı ve bilinciyle ihtiyatlanıp, hayatın hiçbir işini hiçbir tesadüfe ihmal etmeyecek kadar özü itibarı bilen Kadir ACI…
Türk Edebiyatı´nın her türlü hizip grup, saplantı, adanmışlık harcamalarına takılıp yapışmaksızın; dünün Yunus`dil gönüllülüğünü, bazan da içinden kopup gelen beyitlere yazıp içinde yaşadığı gün ve hayata armağan eder;

“Lâle sümbüller yetişir,
Viranda kuşlar ötüşür,
Ölüm gelir, sel yetişir,
Coşar Mevlâ’ya, Mevlâ’ya!.

Kara toprak sana sözüm,
Senden gelir benim özüm,
Yaşlar içindeki gözüm,
Akar Mevlâ’ya, Mevlâ’ya!” ‘Yunusca’dan

“Sokuldu yavaş yavaş. Çaresizdi! Sessizdi!
-Kadir Bey! Şükrü’nün Abisi Rıfat’ım.” Dedi.

Hoşbeşe yoktu vakit mahşer oldu ortalık.
Gün tutuldu türbede, akşam oldu mezarlık.

Bir kadın ağlıyordu ilerde, yapayalnız.
Der: Vuslata eriştim, sizler esen kalınız!” ‘Gün Tutuldu Türbede’den

Sadece elini uzandığı herşeyin hiçbir tutarlılığı olmayan kendiliğinden çalışıp işlediği insanlık hurdası iğreti veya ayak üstülüğe alet olup icat yapmak değildir Kadir ACI duyum haysiyet ve hassasiyetliliği. Ona göre karşılığı olmayan her şey sade lafta değil, halen ve her daim her şeyin sonunu getirecek olan çöküs ve çürümelerin haram mülküdür. Eğer ekmek, su, bostan, bağ hakikatli tadına doyumsuz insan sofrası olacaksa, orda insan kendini cot, yetim, yitik, ören, rezil malamatın rüsva oyuncağı etmemelidir. Eğer ekmek, su, bağ, bostan olacaksa kim ne kadar olmak diliyorsa işinin aslı; emsalininse zaman mekan yükünden yüklenen hak sahibi emektar erbabı olmalıdır;

“Nokta atışlar yaparak
Bulutlardan nem kaparak!
Allah kuluna taparak
Aşırarak kul hakkını
Mucidi olmuşlar
cümle cukkanın! ‘Okka Cukka Hokka’dan

“Fırıldaktır atar tutar
Siyasette dolap satar
Hakikat bezminde yatar(!)
Muhabbete kul bulunmaz.” ‘Bulunmaz’dan

“Hazan gelir gazel olur yapraklar
Alın yazısıyla sarar topraklar,
Çok dardayım yakın olsun uzaklar
Zümrüdüanka’ya bin gel Bitanem.” ‘Sen Gel Bir Tanem’den

“Ufkumda kaybolup ebede giden,
Kızıl akşamları hediye eden,
Tozlu yollarında mütemadiyen
Bekletme güzelim çeşme başında.” ‘Bir Garip Hüzün’den

“Şerrin peşinden gidenin
Varlığına zulm edenin
Aklı nefs ile güdenin
Böylesinin vay haline!” ‘Vay Haline!’den

Elini suya, yüzünü toprağa, gönlünü aya, yıldıza, körpeye, serçeye, dereye ve doruğa söyleyip yazan ve tüm heves his hayal yahut duyumlarını yaşadığı dünya gerçekliğinden hariç ve kopuk olmayıp, tepeden tırnağa kendi özgünlüğü asasına doğmuş büyümüşlüğün divanında durduğu yeri sonsuz sınırsızlığa büyütüp, duyuran gayret güdümlülüğün bazan sitem, bazan hüzün, bazan direniş, bazan sabır, bazan heybet, bazan haykırış, bazan hasret, bazan göç, bazan yas ve matem bildirimleriyle, güneşin doğduğu, gecenin ay ve yıldızlarla dolaştığı, bitmez tükenmez bir yazdıkca dar kalıplılığın her türlü çoraklığından ve insan sahtekarlılığından sırf yüksek derecelerin ahbabı olmaya yaranmak için dile kalıp vurup dünyaya ve insanlığın tutuk tutsaklık ajandasında zerre kadar mudarası olmayan Anadolu coğrafyası gibi dört bir yanı hoş geldinlere müjdeci, paylaşmanın değer bilen dünya insanlığıdır Kadir ACI…
Yazdıklarına, henüz yazıyor olduklarına ve yazacaklarına sonsuz selam ve sevgiyle..!
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı :