Şiir Tutkusu

Menü

Muhtar Muhalif Selefhalef

Doğruyu ifade etmenin ve gidişin doğrusuna varmanın daima birden çok tanımı ve yolu vardır. Canlı, sürekli, kendini yenileyen tazelikleriyle hayatı dipdiri tutabilen her ne varsa yaşamda, sebebini mutlaka bu sağlıklı çoğulculuğun damla damla biraraya gelen birikintilerinden beslenenleriyle yaşamsal kaynaklarını temin edişine borçludur.
Hani hep söylenir, bir baba hem evin ekmek getiren amelesi, kadının eşi, çocuklarının babası, yeğenlerinin emmisi-dayısı, ana-babasının evladı....gibi saymakla bitmez bir iken birden çok insani birikimleri tanımsal olarak kişiliğinde sırtlanışı gibi...
'Siyah beyazın tersidir ' demek ne kadar doğruysa, ' beyaz siyahın zıddı' demeye gerek kalmaksızın aynı söylemi birlikte taşıyan yüklemleriyle işin doğrusu kendini ifade ederken, 'gri siyahla beyazın arası bir karışımdır ' demek de doğrudur...siyah, beyaz, gri; renkler içinde yalnızca kendi yerine kullanılan birer renktir demek de doğru; bu renklerin arasında mor da vardır, eflatun da, pembe de, mavi , yeşil, sarı...ve ötekiler de vardır demek de yine diğer söylemlerle özdeş bire bir doğrudur.
Yanlış olansa kısıtlı ifadesizlikler saplantısıyla dili dudağı küfür ve köpük kusan yarım - yamalak ifadesizliklerin, hayatı soğulmuş damarlarında inadına ve ısrarla sıcak kanlı bir bağlantı bulacağım diye en yetkinsiz haliyle durmadan insan canına ot tıkamasıdır.
Ve tıkanış o tıkanış; önünü açabilen beri gelsin dercesine dilene dişire, her yuttuğu hapta daha bir iflahtan kesilerek ölü ruhuna bezginlikler şırıngalayan ağız yüz eğip duran suratsızlığıdır tek cümlelik doğrusu olmayan yanlış.
' şikayet var mı halden şikayet...ya da bi- maruzat...sakat bi durum...? takalım fişi-sıyıralım şişi halledelim dalakta ciğerde ne varsa' racon kesmelerine komalarda kalan; ve elden ele dolaşmaktan tüyü teleği yolunmuş çok kullanımlı böylesi müebbeti ağırlaştırılmış nihayet...
Aslında anlamını ilk umursamaz kırıntılarında çoktan yitirmiş olan bir sürecin en eski parmak çiziği yaralardan derinleşen ve sonra da önü alınmaz uçuk-kaçık akıntıların depremsel derinlikler kazandığı içinden çıkılmasız ifadesizliğidir ...yaşamak denen şeyi can sahibine yan uğraş olarak görmek ve göstermek..
Çünkü bu algı insanın kolayca iç-güdülü sürüye tabi olup , sürüleri güden angaryacıların sağ-mallığına ve 'sen kendini kullanamayacak kadar karantinalıksın' mezbacılığına kuzu kuzu varcanından vazgeçmesini yokpahaya mümkün kılıyor.
Adına 'Hobi ' dedikleri ve buna benzer kendine yabancılaşmaları dilinin dişinin arasında afyonsul sakızlar gibi şakırdatmaktan şıllık-şalak hazlar alan böylesi maskara maymuncuk; zaten karşılığını çoktan çöplemiş bütün kendi yerine kullanılan ifadleşme karşılığı olan laf ve sözü birbirine karman karışık ettiğindendir..hayatın bütün dengesi kayıp eğrilerini doğru diye kanıksadığı
Ki....oralı çıkmazıyla o sureti soyut mahkumiyet, devrilinceye kadar da patronunun işverdiği köleliğe ömürden sökülür, her çıfıtı çıkan çürüşmeyi yaşamın asıl işi sayar..(Yani asıl doya doya ve güle oynaya dünya-evleneceği yaşamsal şeyleri ıvır zıvır saymanınaksine, hayatını harcayan patron işi çok beygirli motorlara can yarıştırır)
Demem o dur ki;
İnsan sebeplerden bir sebep, binde bir istisnası dışında ( Tecavüz-baskın...) aşk kundakları içinde doğduğu o güzelim hayatının yerini, zamanını, neresini, nicesini.... koordinatlayan değerler dolusunca hiç bir zerrece vaktinden ziyana uğratmadan eliyle koymuş gibi kendisiyle buluşabilmesi için, yanyana getirilmiş binlerce tanımlı ifadeleşmeler onun adına en büyük zenginlik kaynağıdır.
Fakaaaaat...!
Bunun aksine takdirde gözü kesip biçmekten dönmüş kıyamet kızgını kılıçlaşmalarla kendini şaşırır da kısa kestirme hinliğine saparsa...tıpkı sapsız körbıçaklar gibi hayatın ortasında çırılçıplaklarda kalır. Gelenin gidenin çok dehşetler saçan kullanım malzemesi olur.
Çünkü işin kalan kısmı yaşam dışı kalanlarla kendi karanlığına silkah çekişmekten başka hiç bir anlam taşımaz. Zulumde ve ölümde ısrara hükmeden o kısır döngü, bütün konuşma yeteneğini yitirmiş hayat ıskartası yığınlaşmaların sürekli bedeninden külçeler deviren buz dağları gibi kendi boy büyüklüğinde yıkıldıkca batan devinimiyle, uzayın kara deliklerine uçurumlar döken açlığın sofralarına can yetiştirmenin akıldan-vicdandan- elayak dolaşımlarıdır.
Ondan sonra ne kadar çırpınırsa çırpınsın Eflatun..Farabi...Ebu Hanefi..Konfiçyus..Donkişot..Marks Hazreti Ali..helebilmem ne, helebilmem kim
...ne erdemli şuncacıktan köy kurulacaktır ondan sonrası bozulmuşluğa, ne de erdem sahibinde ara ki bulasından insan.
Eğer...
Kala kala tek cümlelik laf çekiştirmeler dışında suskunlara kalmış; ve beğenmediği kendi olmalarını yüzünden yırtıp kenara atarak, gözünden ve gönlünden düşen alçalmalarla maskeleşen putlaşmalarını tahrip tahrip kalıplaşıp kutuplaşmışsa insan...
Bütün yaşadığı sefilliklerde parmağı olan yabancı kadrolaşmaların hükmüne bağlandığı Ordusunun niye 'bizim oğlanlar iyi iş becerdi' yabancılaşmasını sorup sorgulayamaz..
Emniyet genel müdürlüğünün Cumhuriyet'in en temel ilkelerinden olanları daha Yuro-amerikan ilerleme rapor buyruğuyla 'Terör listesi' ne alışını da sorgulayamaz.. Bugünün bölünme ve bölüşme BOP 'unu hele hele hiç ....(militan-tariki-fethul-etnik kafataşcı-paragöz maftatörlük kadrolaşma ablukasında insanı tümüyle teslim alınan)
Çünkü kelimeler konuşmanın emeklerine karşılıktır. Konuşmaksa kendini yenileyen yaşam kaynaklısı çok doğruların biraraya getirildiği fikirlerin harman-değirmen edilişi içindir..Neredeyse bütün kelimeler insan yüreğinde kilittaşı gören HAK ödeşmesinden mihengini alır..O yoksa hiçbirşey yoktur.
Hak ortancası tamamen tarumar olmuş yaşam düşmanlığının zulmunda, göz göregöre yüzde on barajıyla yaşam seçimini insanına zıkkım eden ve aleyhte oy kullananların bile hemfikirsizliğini cebe indirerek yüzde helebilmem kaç cukka demokratik irade temsilcisiyim diyerek ortalığı velveleye veren gayrı meşruluk... insanı sağ-mal yerine koyan 'sen hayattan ne anlarsın' kısadan kestirmesinin tükenmez sermayeliğidir...Ki bu eninde sonunda içinde taşıdığı kıtlık kıyametleri birgün olur, dışarı püskürtür. Sonra icatçısını tepeler...kör-kıyametci bumerang gibi.
Bundan yedekkolluk kortejliği yapan muhalafetse, bu kusursuz çöküşün gizli kara-kolculuğuna soyunur...Çünkü aynı yapı malzemesinden inşa olmuştur.Bile bile kenarda kalarak, saçılıp dökülen arızalardan sigorta kontakçılığını üstüne giyinir. Felakete YOL AÇANLARIN bizzat kendileri olduğunu bağıra bağıra meydanlarda (????!!!!?) övünür..
'Ben insanların tercihine bakmam..vatan elden gidiyor vataaaaan...!' mantık dengesizliğiyle buz-kızgınların acaipliğine körükleye körükleye saati hep geriye kurar...
Diyesim geliyorki;
İnsanların bugünkü tercihi, vuralım, kıralım, bölelim ve bölüşelim elimahkumu. Yuro- amerikan mandal onursallığında kölemen narkotik-fethul olimpiğinden sakat lehçelerle kendi kendine bela selameti okutmak bugünkü zorla tercih..
Yani bugün insanların tercihi;
Zulum-ölüm ekseni bölgesel piyasalarda yoksul sürünümünden işi götüren küresel dalavere-alaverelerde tekbaşkan özentisi sivil diktadır
..Bakmayıp..Yol verip..ortak komisyon kurup..
Görmezden mi geleceksin desene sen şuna açıkca, yarı yarıyası senin omzunda yüklü özel katılımlı ve kat-kılıklı vebali...


Seyfi Karaca.......Nisan / 11
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca