Şiir Tutkusu

Menü

Kültür

  Etimolojik
olarak kültür; latince "colere" fiilinden türetilmiştir.
"Colere" işlemek, , düzenlemek,onarmak, ekip biçmek,iyileştirmek
anlamlarını içermektedir.Bu fiilden türetilen "cultura" terimini
Romalılar; bitkilerin doğada kendiliğinden yetişme şeklinden ayırmak üzere,
insan emeğiyle tarlada yapay yoldan  bitki yetiştirme şeklini 
adlandırmakta kullanmışlardır.Türkçede kültür karşılığı olarak önerilen 'ekin'
terimi de, colere fiilindeki ekip biçmek, ekmek anlamları esas alınarak
türetilmiştir. Ayrıca farklı bir sözlükte:Bir halkın yada bir toplumun özdeksel
ve tinsel alanlarda oluşturduğu ürünlerin tümü; yiyecek, giyecek,
barınak,korunak gibi temel gereksinimlerin elde edilmesi için kullanılan her
türlü araç,gereç,uygulanan teknikler,düşünceler,beceriler,inançlar,geleneksel,dinsel,toplumsal
politik düzen ve kurumlar,düşünce ,duyuş,tutum,davranış ve yaşama biçimlerinin
topu...olarak tanmlanmış. Bu tanımlardan sonra kültürü kısaca, insanın amaçları
doğrultusunda kendi düşünce ve eliyle yaratmış olduğu herşey olarak
tanımlayabiliriz. Ayrıca yukarıdaki tanımlamada  kültürün özdeksel ve
tinsel alanlara ayrıldığı açıklanmış.Özdeksel kültür, görünen her tür ünsan
ürününü kapsamaktadır;teknoloji,üretim araçları,vb.. Tinsel kültür ise ahlak
değerler, hukuk sistemi, semboller, düşünsel değerler vb.. den oluşur. Bu iki
alandan hangisine öncelik verildiği,hangisinin bir diğerine temel oluşturduğu
yüzlerce yıllık felsefi tartışmaların konusunu oluşturuyor.
                Dil,din,sanat,teknik,ekonomi,bilim,
felsefe kültürün öğeleri olarak kendilerini gösterirler. Bu yanıyla kültürü
oluşturan bu ögelere biçimsel olarak bakarsak her toplumun,
ulusun,(fransız,alman,türk,hint,japon vb..) sınıfın (aristokrat,
burjuva vb..) kendine özgü bir kültürü olduğunu görürüz.Gerçi
günümüz dünyasında kendi içine kapanık, diğer kültürlerden yalıtık, homojen bir
kültürden söz etmek çok güç.Çünkü ekonomide, ulaşımda, iletişimdeki muazzam
gelişmeler bütün dünya uluslarını biribirleriyle ilişki içine sokmuştur. Ayrıca
her ulusal kültürün içerisinde, bu kültürün genel özelliklerinden yani
dininden,ahlaki,estetik değerlerinden,hukuk ,adalet anlayışından az çok
farklı anlayışlar taşıyan gruplar vardır.Ulusal kültürün temel
değerlerini reddetmediği sürece, bu farklılıklar o kültürel yapının zenginliği
olarak görülmelidir. 
      Farklı kültürel sistemlere sahip gruplar, benzer
yaşam biçimlerini paylaştıklarında bu durum yaşama bakış, düşünce ve duyuş
benzerliğinide ortaya çıkarıyor. Farklı ülkelerdeki, farklı bir din ve dile
sahip olan toplumsal  grup ve sınıflar (işçi-işveren vb..) arasındaki
düşünce ve davranış benzerliği bu duruma örnek verilebilir. Sanırım insanlar
arasındaki yaşam koşulları ya da farklılıkları eşitlendikçe, kültür olgusunun
evrensel yanı tezahür edecektir.  Ama bugünün dünyasına egemen olan,
toplumlar arasındaki çeşitli farklılıklara rağmen, tüm toplumlarda evrensel
degerler oluşturabilme gücüne sahip  bir batı kültürü olgusu vardır. 
Batı kültürünün evrensel nitelik göstermesi, ekonomideki muazzam gücüyle
ilgilidir.Sahip olduğu teknoloji yanında,  kitle iletişim araçlarının
gücüyle kendi kültürünü rahatlıkla tüm dünyaya empoze
edebilmektedir. Burada   bir ulusal kültürün kendini tek
yanlı olarak dayatması söz konusu. Yani bir kültür emperyalizminden söz
ediyorum. Oysa evrensel bir kültürün oluşabilmesi, ancak tüm ulusal kültürlerin
kendi renkleriyle katılabilmesine bağlıdır. Kültür emperyalizminin temel
nedeni, ileri teknolojiye sahip ekonomik güç ise diğer bir nedeni de yabancı
kültür hayranlığıdır.Ülkedeki toplumsal sorunların çoğalması ve bu sorunlara
çözüm üretilememesi sonucu, kişilerin içinde doğdukları kültürün değersiz
olduğunu düşünmeleri; ülkedeki olumsuz şartların düzeltilmesi için başkalarının
olumlu tecrübelerinin aşırı derecede abartılması bu hayranlığın
temel nedenleri. Elbette bir toplumun, içinde  bocaladığı bir çok sorunu
çözmek için, bu sorunları daha önceden  çözmüş diğer toplumların
pratiklerinden yararlanması anormal bir durum teşkil etmez. Örneğin,
sanayileşme sorununu çözememiş bir ülkenin, bu sorunu çözebilmiş başka bir
ülkeden teknoloji ithal etmesi ve bu teknolojiyle ekonomik kalkınmayı
sağlayabilmesi farklı bir durum;ithal edilen bu teknolojinin ülkeyi ekonomik
bağımlılığa düşürmesi ayrı bir durum teşkil eder. Bağımsız bir ekonomi
politikası izlenmedi mi vahim bir durum ortaya çıkacaktır.Çünkü
sermaye ihraç eden ülke sadece kendi teknolojisini ihraç etmez, aynı zamanda bu
teknolojiyle birlikte kendi tüketim alışkanlıklarını, yaşam tarzını,
ideolojisini de ihraç eder, etmeye çalışır. Kendi dev, kitlesel üretimine
pazar oluşturmak amacıyla bunu yapmak zorundadır; yaşamak için bunu yapmak
zorundadır...
     Burada konuyla ilgisini düşündüğüm bir köşe yazarının,
eski bir yazısını aktarmayı uygun buldum.
                    << 
" GAVUR MALI
      Ali Rıza Efendi hergünkü gibi sabah ezanı ile
uyandı.Abdest almak için tuvalete yöneldi.Hava daha alacakaranlıktı.Elektiriğin
anahtarını çevirdi.Püff...Ampul patladı.Bereket yakında bir GENERAL ELEKTİRİK
yedek ampul vardı.Onu taktı.PHİLİPS elektirikli traş makinesi ile traş olmay
başlıyordu ki, bu kere elektirikler söndü.Alaca karanlıkta PERMA SHARP traş
makinesini buldu.GİBBS traş kremini köpürtüp traşını tamamladı.Yüzüne OLD SPICE
AFTER SHAVE SÜRDÜ. COLGETE diş macunu ile dişlerini fırçaladı.REWARD sabunu ile
elini yüzünü yıkadı.Abdestini aldı.Bez havlu yerine yeni kullanmaya
başladığı VİKİNG KAĞIT kağıt havludan bir parça yırtıp elini yüzünü
kuruladı.Sonra eski alışkanlıkla traş olan yüzü gerilmesin diye NİVEA kremini
sürdü.4 rekat sabah namazını eda etti.O sırada hanımı kahvaltıyı
hazırlamıştı.Hanımına takıldı. "Hanım hanım şu LİPTONE  çay yerine
bir tarhana çorbası olsa idi ya..."  Hanım lafın altında kalır
mı?  "efendi sen iste şimdicik sana bir KNORR tarhana çorbası
yapıveririm"  dedi. Kahvaltıya oturdular .Ali Rıza Efendi 
"Hanım şu KORN FLEKS  e  bayağı alışmıştık.Yanına çökelek,
çerkez peyniri, mudurnu peyniri filan alsaydın bari..."  dedi. 
Hanım cevapladı  "bakkalda onlar yoktu bende REGLET peyniri
CHEDDAR  peyniri bir de KRAFT eritme aldım..." Ne zamandır
kollestrol yapıyor diye tereyağını kaldırmışlardı.ÜNİLEVER in RAMA sını ekmeğe
sürdüler .MAXWELL HOUSE CAFE içtiler.Hanım PRİL DETERJAN ile bulaşıkları
yıkarken kapı çaldı.Çiftlikteki kahya gelmişti.MASSEY FERGUSON traktöre iki
adet UNİROYAL lastik almış, onların parasını istiyordu, hem de traktörde SHELL
ROTELLA 20/50 mı yoksa  MOBIL DELMAK yağ mı kullanayım diye akıl
danışıyordu.Bu sırada Ali Rıza Efendinin hanımı  MİLAN GAZ ın
musluğunu açıp  JUNKERS RUH şofbeni ateşledi. HOOVER çamaşır makinesinin
içine önce çamaşırları boşalttı,üzerine OMO deterjan boşalttı, biraz VERNEL
yumuşatıcı akıttı.Sonra  ROWENTA ütüyü kızdırarak oğlunun LEVIS BlUE JEAN
ini ve FRUİT OF THE LOOM gömleğini ütüledi. ADİDAS ayakkabılarının çamurunu
temizledi. Ali Rıza Efendi  "hadi eyvallah " deyip evden
çıktı.Bismillah çekip kartal ına bindi.Elini NOKİA mobil telefona
attı....Dırt... Dırt... Dırt...Çalışmıyor... ERİCKSON cep telefonu ile CİTİBANK
ı aradı.O gün bonolarını ödeyeceğini bildirdi.Dükanına geldi.Gene besmele çekip
YALE kilidi açtı.Sağ adımını atıp dükkana girdi.Baktı ki CANON FAX ın arkasında
dünya kadar sipariş mesajı birikmiş.Biraz sonra katip geldi.Siparişleri IBM
bilgisayara geçirdi.Ali Rıza Efendinin içi yanıyordu.Yardımcı çocuğu
çağırdı.Komşu bakkaldan bir adet MAGNUM MAXİ dondurma aldırdı.Ali Rıza Efendi
dükkanda iken hanımı da evde önce sabah işi yaptı.VİM ile taşları sildi.SİEMENS
elektirik süpürgesiyle tozları aldı.Halı yıkayan ELEKTROLUX ile halıları iyice
temizledi.Kocası ile oğlu nerede ise öğle yemeğine geleceklerdi.Mutfağa koştu,
baktı HOT POİNT buzdolabında yemek kalmamış.AEG DEEEP FREEZE derin dondurucudan
et çıkardı.AUER fırınını yaktı.Eti fırına soktu.Ali Rıza Efendi ete HAİNZ
ketçap döküp yemekten çok hoşlanırdı. Bir de bolca salata yapar üzerine KRAFT
FRENCH DRESSİNG ya da CATALINA salata sosu dökerse ,başka bir yemeğe luzum
kalmazdı.Ali Rıza Efendi için masaya bir şişe de TUBORG bira koydu,Ne çare ki
dolspts COCA COLA ve ya PEPSI COLA kalmamıştı.Onun için oğluna da bir şişe
SCHWEPPS gazoz çıkardı.ÇİKİTA muzları tabağa koydu.Öğle yemeği bitti.Erkekler
işe gitti.Zaman hızla geçiyordu.METRO mağazasına veya CAREFOUR isimli büyük
mağazaya gidip alışveriş etmeye niyetlendi.Üşendi. yakınındaki migros a
uğradı.Kendi kekini kendi yapardı.Ama rafda dikkatini çeken DANN CAKE i canı
çekti..Bir paket aldı.Arkadaşlarına övdüğü LİNERA kıtır ekmeği de  torbaya
koymadan edemedi.Ali Rıza Efendi akşam yemeğini hafif geçiştirmek istediğinden
hanımı ona DR.OTKER paket muhallebisi pişirdi.Bir dilim de NESTLE çukolata
yedi.Yemek işini halletti.O akşam TV de YALAN RÜZGARI vardı ama Ali Rıza Efendi
yalan rüzgarı ndan nefret ediyordu.Onun için  SCHAUP LORENZ renkli
televizyonlarını açıp yeni aldıkları SONY VİDEO yu işletti.Savcı beyin güzel
karısından ödünç aldıkları eski DALLAS dizisnin kasedini seyretti. Bu arada
camiden yatsı ezanının okunduğu duyuldu.Müezzin yeni alınan PHİLİPS amphi yi
sonuna kadar açmış minareye çıkmadan SONY hoparlörleri bağırtarak mahlleyi
ayağa kaldırıyordu. Ali Rıza Efendi yatsı namazzını kıldı.Hanımının hazırladığı
sıcak ORALET i içti.Yatmadan önce mutaden duşa girdi.Başını BLENDX şampuan ile,
vücuddunu LÜX sabunu ile yıkadı.EROS pjamsını giydi, çıplak ayaklarıyla TİTAN
halılar üzerinde yürüyerek yatak odasına yöneldi.KUVARTZ saatina baktı ajans
başlıyor.BLAUPUNKT radyosundan ajansı dinledi, yatmaya niyetleniyordu ki, yatak
odasının köşesindeki SİNGER dikiş makinesinde dikiş diker gibi görünen hanımı
yerinden kalktı. "Efendi dedi.Allaha şükür fındıkları sattın, elin
bollandı. bizim kız ne zamndır ,babam bana bir kırmızı VOLKSWOGEN GOLF veya
siyah HONDA alsın diye bana yalvarıp duruyor.Şu kızı
sevindiriver.."    Ali Rıza Efendi beklenmedik bir şekilde
diklendi , " Hanım hanım dedi, biz eski toprağız... Bu memlekette
 yapılmayan malı evimize sokmayız.Nesine gerek gavur otomobili. ben kartal
a biniyorum.Oğlana doğan, damada şahin aldık.Kıza da alırız bir serçe olur
biter.">>
          Farklı bir durum
ise kişilerin, kendi kültürü dışındaki diğer kültürleri hakir görmesi, yok
saymasıdır. Bunun aşırı ölçülere varması ise ırkıçılığı doğurmaktadır. Sanırım
en sağlıklı olanı da kendi kültürünü reddetmeden ,kültürel alanda değerli
ürünler ortaya koyan farklı ülkelerin yapıtlarını sahiplenmektir.
Ülkemizden örneklersek, bir karacoğlan, dadaloğlu,yunus, mevlana,hacı bektaş'ı...
sahiplenmek kadar bir shakespeare,cervantes, picasso nun  dehalarıyla
yarattıkları kültürel(sanatasal) değerler de sahiplenilmeli. Çünkü, aslında bu
değerler tüm insanlığın ortak değerleridir.Konuyu fazla dağıtmadan,  bir
örnekle devam etmek istiyorum.
                
<<" 2002 sonunda Cenevre de toplanan Dünya Ticaret Örgütü 144 ülke
yoksullara ucuz ilaç temin etme konusunda bir anlaşmaya varamayarak dağıldı.
Bugün yoksul ülkelerde yaşayan milyarlarca insan kolayca önlenebilecek ya da
tedavi edilebilecek hastalıkların tehditi altında yaşıyor,milyonlarcası
ölüyor.Bu durumun temel nedenlerinden birisi ilaçların pahalı olması.Çoğu
Amerikan büyük ilaç tekelllerinin 100-150 dolara sattıkları bazı ilaçların,
aynı işi gören  'generik' karşılıklarını Brezilya , Tayland gibi ülkeler
çok daha ucuza, 10-20 dolara üretebiliyorlar. Bu tür ilaçların yoksul ülkelere
satılabilmesi için uluslararası ticaret kurallarında patent,lisans ve ticerete
ilişkin uluslararası mülkiyet halklarında değişiklikler gerekiyor; böylece
yoksulları vuran hastalıklar listeye alınarak tedavilerinde kullanılan
'generik' ilaçların kullanılabilmesi mümkün kılınabiliyor.İşte Cenevre deki
toplantıda bu hastalıklar listesinin genişletilmesi öngörülmekteydi.AIDS,
tüberküloz ve sıtma gibi hastalıklarla sınırlanmadan listenın genişletilmesine,
başka salgın hastalıkların da eklenmesiyle bunlara ilişkin ilaçların
ucuzlatılması önerisine katılan 144 ülkeden sadece biri, Amerika Birleşik
Devletleri karşı çıktı. Doğrudan başkan yardımcısı Cheney in müdahalesiyle büyük
ilaç tekelllerinin isteği doğrultusunda Cenevrede ki girişim ABD vetosuyla
engellendi. Şimdi ilaç şirketlerinin karlarında bir düşme tehlikesi yok artık;
onların ürettiği pahalı ilaçları alamayan , ucuzlarına da izin çıkartamayan
ülkelerin insanlarıysa yığınlar halinde ölmeye devam ediyorlar...">>
                   

       Hani bazen birşeyleri, uzatmadan ve karşınızdakini
sıkmadan anlatmak istersiniz; ancak ihtiyaç duyduğunuz kelimeleri bulmakta çok
zorlanırsınız ya... Sanırım böyle durumlarda, insana en fazla yardımcı olan da,
şiirlerdir diye düşünüyorum. Belki onlarca sayfayla anlatamayacağınız şeyler,
üç beş cümleye sığdırılmıştır şiirlerde. O uygun kelimeler nerden- nasıl 
derlenir.? Nasıl da yan yana getirilip, o cümleler oluşturulur..? Bu da şiirin ve
bağlı olarak da şairin gizi olsa gerek. Yani şair, elindeki kıt malzemeyle,
koskoca bir dünya yaratabilen insan gibi görünüyor bana. Vesselam, gizemsel bir
yan var bu şairlerde..! deyip şairden alıntı yapayım:  
                     
                  <<
Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.
                                              
Çürüyen bir dünyanın...
         
    
                              
Soyumun neye benzediğini unuttum. "İnsana benziyorlardı"
                                 
diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun
                                                   
halkasında insanlık...>>
           
             
Patent,lisans vb... haklarla bilimsel bilgi özel mülk haline getirilerek,
pratikte bu hak, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ve ya geri bıraktırılmış
gibi çeşitli terimlerle ifade edilen ülkeler üzerinde hegomanik güç olarak
kullanılmaktadır. Eskinin yalnız başına kendi odasında çalışmalarını yürüten
bilim insanı, yerini şimdi uluslararası şirketlerin labaratuarlarında çalışan
bilim adamına bıraktı.Tüm zihinsel etkinliklerini bu şirtketlerin istemleri
doğrultusunda kullanmakta.Çünkü bilim ve teknik, yıllık ciroları birçok ülkenin
GSMH sinden daha fazla olan bu şirketlerin tekelinde. Hal böyle olunca
milyarlarca insanın yaşam hakkı üç beş uluslararası tekelin insafına kalmış
durumda.
       Oysa evrende her şey birbiriyle
ilişkili bir bütün oluşturmaktadır.Klasik bir örneği tekrarlarsak:Kiraz,
meyve olarak kiraz ağacı tarafından  üretilmiştir.Kiraz ağacı ise bitki
olarak bütün bir doğanın ürünüdür. Bu yanıyla bakılınca insan aklıyla,
eliyle yaratılan herşey, yani kültürün tüm ögeleri, tüm insanlığın ortak
mirasıdır. Her tarihsel kesit kendinden önceki kuşakların yaratımlarını,
deneyimlerini basamak yaparak ilerledi...Bugünün kültür dünyasının temelleri
binlerce yıl öncesinden atıldı... Her çağın insanı bu zincire bir halka daha
ekledi... Teknolojinin bugün ulaştığı düzey, yüzlerce yıllık birikimin
ürünü...Bu birikim de tüm insanlığın dolaylı ya da dolaysız katkılarıyla
oluştu.Yazıyı,takvimi, sayıları, kağıdı, tekerleği, bulanlara; felsefi
düşünceyi miras bırakanlara, bilimsel yöntemi ve birçok teknik buluşu
yaratanlara; tıp, matematik, geometri, astronomi, fizik, biyoloji vb.. 
birçok bilimin temellerini atanlara para mı ödedi insanlık..? Her toplum,
geçmiş kuşaklarca yaratılan değerleri kullanmayı kendi hakkı gördü...


                                                  
Cengiz
Anonim159 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
4.75/5 Toplam verilen oy : 4
Ekleyen Kullanıcı :