Şiir Tutkusu

Menü

Kendi Kalabalığını Kazıklayan Minyatür

Hayatın zamane koşullarına parelel olarak insanı yazan seyir defterince sağlıklı gelişim; bilişim, ulaşım ve donanım zorunluluklarını ğünden güne çoğalan nufusu oranında dengelemede duyarlılık gösteremeyen kendi kaderine terkedilmişliğin sonucu paslı kilitlere sürgülenmeler başlar.
Bu kilitlenmeler bir yerden sonra artık anahtarı hiçbir tarafa kımıldamayan ve devamlı kendini kendisiyle zincirleyen ayakbağlılığıyla yeni halkalanmaları sürükleyip götürür güdülediği peşinden. Bütün köylük kırsalından önlenmesiz çığ kopuşlarıyla hiçbir ön hazırlığı olmayan kentlere sürgün olan böylesi olgu, bu esas üzerinden defterini dürmüş olarak adını çıkmazlar silsilesine yarının yarınının taşınmaz mülküdür diye kütüklere yazdırır. İşte bu tam anlamıyla kusursuz bir kabus kuşatmasıdır ki, o kıyamet haladır şu gün dahi, olanca çıldırmışlığıyla devam etmektedir.
Şehir merkezlerinden dorukların zirvelerine varasıya kadar aç ahtapotlar gibi kol saran bu yığım yığım çarpık kentleşme yıkılışından, kaç kişi vardır ki şu güne kadar köylerinden çıkıp da, doktor; mühendis, işadamı, eczacı, öğretmen, profosör, sanatçı, yazar, modacı, müzisyen.....olarak çıktığı eve yahut köye geri dönmüştür ve hayatını doya doya oralarda kazanıp sürdürmektedir ? Hiç..! mi..?
Tek tük bile olsa kabul sayılacaktır iyiniyete ama, hiç yok denecek kadar hiç mi hiç...! ( Ki arayıp sorana Menteşe gibi binlercesi gözünüzün uğrundaki canlı verandır ) Ve bu öldüresiye bedestenlerde aylak aylak ayak sürçmelerden ömür eskitip... kristal bakıp cam kapsüllü ışıltısı havalı avizelerde... parlak zaman ayarlayıcılığın modelist dükkanlarında zaten öldürülecek vaktin canına kıyıp derbederinden bi-haber...büytük kent gürültüsünün insanı dizçöktürek küçülmelerle büyüsünden heycana kapılıp afişlenmiş duvarların... Dünya sömürücülerinin lüks tezgahlarını vitrinleyen kozmo-polit devasa inişli yokuşlu dairesel katlarında elektrikli merdivenlerden kızaklar kayıp, ( süper-hiper parkedilmiş FORUM'suzluğuyla Kayseri örneklisi müstakbel müstakildir mesela ) ...en nihayetinde vakti tümüyle geleceksizliğe hacizlemenin bu yollusu ve böylesi cinnet gönüllüsü süregiden kaybının adı, GELİŞMİŞLİK olarak adlandırılıyor.
Oysa taaaa Nato üyeliğiyle birlikte attığı her sakat adımda tüm askeri ve siyasi haassasiyetlerini elden çıkaran, (el-yaman hükümlülüğüne bağlayan ) ve her borç dilencisi gezdiği el-yaban kapısında kelepçelendiği yüksek faizli takanakla bütün ekonomik varsıllığını yokluk ve yoksullluklar acziyetine diyetci düşüren bu çıldırasıya kayıp, aslında iyiden iyiye illetiyle özdeşmesi zorunlu kılınan bir tükenişin zamanın köhnesinde demlenmesine bırakılmış intihari kanserojik çirkin huylu ursal gelişmesiydi.
Çünkü gelişme dediğin şey bütün dokulara aynı anda nufuz eden birbirine bağlı sağlık ve sihhatlilikte vucut bulur ve bünyeleşir. Kafa kocamanlaşırken eğer aynı anda kalp büzüldükce büzülüp sıska kalırsa, orada hayat son duasını etme şansını bile yitirmiş demektir.
Birey gelişecek ki, toplum oradan gelişmişliğini kodlansın, insanı üzerinde yapması gereken hesabın. Köy gelişecek ki, kentin göstergesi oradan neresi ne manzaradır anlaşılabilsin...( Bu bugün ekonomik ve siyasi otoritesi fosforlu gelişmiş ülkelerde aynen böyledir. Yani yüz hanelik köyde milyonluk kentin iletişim, ilişki, güvence, standart...donanmışlığı vardır.Göçlerse yok denecek kadar azdır.)
Fakat bizde, özellikle ellili yılların başından ve CUMHURİYETİ dinamitleme devri başladığından beri, en çok kendine inanan ve güvenenlerin iyiniyetini arkasına alarak yine bu kalabalıkların tepesine bela kesilenler, herkesten evvel kendi nufusu etkinliğindeki insan yoğunluğunu kazıkladılar hep. Kazıklayamadıklarınıysa tokat, darbe, tehdit, korku türü gibi gibilerle defini dürmeye gayret gösterdiler.
Başta yuro-amerikan sömürgeciliğinin aleytarıydılar, bize doğru, yani bugüne doğru ilerleyen zamanla dozu artırılmış dönüşüm ve değişimi fırıldakladılar. İşin garibi bunun adını da gelişmişlik koydular. Şimdiyse onların yani yuro-amerikan mekanizmasının tetikbaşı yahut ardiyelik geri hizmetinden iktidar payı kotaran hükümeti durumundadırlar.
Evvel batı aleyhtarıydılar, şimdi kucaklarında oturan AB borazanı durumundadırlar. Evvel sıkı sıkıya milliyetci-muhafazakar –milli görüş filancaydılar şimdiyse suyu her boyadan renk çalmaya ılıştırılmış ılımancı islamcıdırlar. Evvel sion-mion mikroskobundan ters dürbün bakıyorlardı, şimdi şişirmeli boyut ve ödülalmış eksen kıvırtmalı kostak van-minitcisi durumundadırlar...
Çünkü sürekli zemin ve karakter değişimi, özü itibarıyla bilincini yitirmiş büyük bir açgözlülük dengesizliğine hormonlaşmış 'ne istediğini bilmez ' fikir –izan yoksunluğuyla bağımşlılığını tastamam edince, yerinden kımıldayamaz aşırı korumacılığın insanı tümüyle edilgenleştirene uğrattığı sakatla aynışlaşır o haldeki felaket. Çünkü buradan sonrası, her halukarda insanı insanlıktan çıkaran ve zalımlaşmış makinadır.
Kafasındaki şiddetli sarsıntılarla dışardaki masum hayatı aynı olumsuzluğa dengeleyen bu felaket; içine tir tir titreterek sindirmiş olduğu korku; ürkü, panik, dehşet, dram, hüzün, acı yaşam vazgeçilmezleriyle takılı kalan tıkanıklığında boğula boğuşa bir olup, ilaçla ayakta zor duran HAPÇI bir toplum halini alır sonunda (Yıllık onmilyarlarca dolarmış tek ilaç fabrikası olmayan TÜRKİYE' nin hap-ilaç gideri). Çünkü gelişim adı altında depolanan engelli büyüme, ta baştan sakat doğmuştur.
Çünkü topyekun bir nesil çiğnenip çamur edildiydi bu bilinç ve karakter kıyımı hınca linç için. Makinanın çevrim kolunda büyük efendiler ve yerli beşparalık kuklalar vardı. Vurulmuş o büyük kıyım darebesinin tedavülü tükenmiş ve eskisinin hükmü yenisiyle sivilsi bir aksesuarla modernize edilip donanmış olacak ki...Cuntacı Kenan'ı artık, bugünün ortalığı örtbas eden büyük lambası olarak parlatıp kızağa çekmeye hazırlanıyorlar.
Gün ortasındaki meydanlıktaysa, bütün ülke bozguncuları eleleye tutuşmuş, 'Ben çavuş dediysem sen de terörist ordubaşı dedin...' gibi teranelerle nispet yapıyorlar birbirleriyle Türkiye ve Türkiye Cumhuriyetine.
Eğer başka bir mevzunuz varsa lütfedin siz yazın seve seve okuyalım güne ve hayada dair. Yoksa, durum bundan bundan ibaret değildir...Haberiniz olsun !

Seyfi Karaca.......Ocak / 12
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca