Şiir Tutkusu

Menü

İstanbul Verandalı Ankaragarya

Şarkısını bile şaraplayıp sallana salana pastasını kızgın bıçakların güya zor kestiği kozmo kavonoz merasimlik dansettiren havalılığa tavernaladır..." Laaaaaale devri çocuklarıyıııız biiiiz..." türlüsü kafa bulumu tokmaklayan takozlaşmalarıyla ezilmiş bozulmuş bugünlere hayatını kiraya veren nesiller.
Yalnızca paranın üstünü yahut artanını var mıdır yok mudur, ona aklını ve vicdanını kelepçeleyip
diğer kalan insanlığını ucuz fiyat kırdırımı piyasa köleliği icrasına vererek bozuk ve hileli terazilerde hiçliğini tartan ve tartışan malkolik afyonlusu böylesi kısır döngü, en başta herşeye acımasızlığı ve hiçkimseye saygısızlığı katılaşıp kurallaşacağından, kim olursa olsun hangi niyettedirine bakmaksızın utası tarafından yontulacak bilenmişliklere piyon ve kuklacılık edecekti kuşkuşuz.
Bu sebepledir; şiddeti 'Özel ' mimar ve mühendisleri tarafından boyunduruklanıp Türkiye ülkesinin başına kurgulanmış kader olarak darbelendirilip bindirilen Oniki Eylül' kısa metrajlı Linç damatiği filmi, sorma ve soruşturma sahnesinin niye yalnızca boş sandalyaları hesaba çeken poli-kliniğini insanların ilaç diye yutkunması ' Lale devri sanat ve şaheserliliğine' has bir durumdur ancak.
Lale Devri ....Devri tükenmekte olan bir yapının artık ne boya ne badana tutmayan lime lime sökülüp yüzyılları aşkın gelecek zamanları talihi hep yitirmek, kaybetmek ve renk solduran ölümlere yaşam canlılıklarını terketmek dibe dalışlarının ölüm uyku miladıdır adeta.
Yalnızca devlet hükümdarlısı olma diye bir yetkiyi, Şeyh Edibali'nin Kara Osman' a ' Herşeyden önce ve herşeyden sonra insansın bunu sakın gittiğin ve durduğun yerde elden çıkarma..! ' dediğinin tam aksine Lale Devri; ne büyük ne küçük tanımamazlığın adeta makamına erişilmez bizdeki kurumu çoktan kokuşmuş yarıtanrıcılığın kendi kendisiyle hilafa düşen tanrı temsilcisi kabullü hilafet ve saltanat çürüşmesidir. Bütün işini gücünü zevk ve cümbüş aleme tambur saz ve çalgı çengiyle...Tunus Udu ve Arap darbukası ve Sılav dilberleri ortak sazlaşmasına göbekten kıvıttıran şaraplar içtirip coşa; ve kaplumbağaların sırtına mumlar yakıp ışıkları karartılmış bahçelerde İbrahim Çallı posterlerine acaip alemli pozlar çektirerek...
Ne var ki bu bir rezillikti...Ve laleleri Aleksander Dumas'ın namına hayran kalıp kitabını romanlara, Membrand'ın pirinç, mercimek, esans, bulgur bulamaç ve çay kahveler baharatlarının yanında İstanbul saraylısı lalelerin Amsterdam borsası batışı sırasında son tablosunu hacize verene kadar bile sürmedi...Şair Nedim dahil herşeyi yerle bir etti bu rezillik..Çünkü Patrona- halil çekti palayı, salladı kılıcı...Ne dam bıraktı ne kapı ..Aslında artık ne insanına, ne eldeki örf-i emanetine, ne siyasetine, ne devletine, ne toprağına vurdumduyumsuzlaşan Osmanlı, taaa ozaman tarihin çöplüğüne gömüldüydü. Ki, bu gömülüş Atatürk'le kurtuluş günleri talihsizligine
kadar ( acı ama gerçek sözüne has ) sürgün gezdi. Zalım yıkıntılar yaşadı.
Şimdi Yunanistan battığını bağıra bağıttıra dünya aleme 'Van-Minit'leyen bugünkü sanal ve sahte Osmanlıcılık, aslında pekala da bilmektedir ki, yıkım mesafesi artan cari açıkla...kısa vadeli ödenmesi çevrimsiz tıkanıklığa giren dünya yükü borcuyla...yüzde yirmi-otuzluk işsiziyle, sıfır yatırımıyla, hep ve daimi ve sürekli eldeki kalan sonuncusunun sonuncusunu satışıyla...hali en az Yunanistan kadar dumandır. Bunu, yani boyutu ve sınırı sabit bile edilemeyecek kadar büyük üfürükçü iflası; sistemi satınalıp sus-pusa süsleyen ortak geçimli borazancıları tarafından ters dürübünden göstererek yükseliş ve kazanç olarak şişittirmektedir.
Gıcır gıcır bugünlüğü parlatılmış Lale devri hüneri marifetiyle pur pur pur yani..
Başından bozulup, beyninden kendine ait yaşam sorumluluğunu hatırlamayacak kadar hafıza kaybına darbelenen insanlığın soru sorma ve sorduğuna mantıklı ve makül cevaplar yorup yürütme gibi okuması yazması kalmadığından, sadece her türlü sistem bozuğu elektronik telekominikasyonla donanmış ' Film' çevirme Medyacılığı bu devri damgalayıp dangalaklayan en zahmetsiz ucuza getirmeler olduğundan...
Daha bu yeni Osmanlıcıların (...sözde Cumhuriyet'e muhalif, para ve mal düşkünü muhafazakar, din-devlet elden gidiyorlara tam tüccar ekip ve takım..) yurtdışı ve yurt içi her türlü küresel tezgahçılar yolluklu limitsiz desteğiyle bahsini yatırıp üstünde pazarlık çevirdiği seçimleri kafadan kazandıkları ilk seçimde, ülkenin sözümona Cumhuriyet aşinası ' Amiral Hürr-i' gazete ve televolesi, bütün markalık adamlarıyla dakkasını bile soğutmadan gidip, henüz lüksüne oturmamış hüküm-etmeyi karanlık işler çeviren koridorda saatlerce bekleme pahasına rağmen tebrik ederek, '..Siz bize ...biz de size. Devlet malı deniz..yemeyen...hadi veriverelim el eleyi de, bu nikah temize kıyılsın' ....bazarlığını yapmıştı . Hatırlayanınız var mı..?
Ondan sonra da eldeki bütün sığınak ve yığınakları buradan kotardıkları aşk uğruna birlikte el ele seferber edip, halendir en kritik noktalarda kime karşı ne miktar ve nasıl güç dayanışmasında bulunacaklarının fikirbirliğini ve danışmanlığını yapmaktadır karşılıklı. ( ...insan kafası mumyalayıp afyonlayan dizileriyle...beyaz-kara macun-acun şovlarıyla...kavga gürültü azgını sosyal medyatikleriyle...doktor civanımlılardan fikirsizlik sahibi yapan ve daimen hastalığına bağlı kılan kokostak kapatmalıklarıyla...ahçılarıyla..uşaklarıyla....vs.vs.)
Ve buradan doğma dünya eş koşullu Türkiye gerçeğidir şu an, evlendirme müdürlüğü masalsılarından kazıklara bağlanılan pahası hayat borcuna evliliklerin bugün neredeyse yüzde altmışı yılını bulmadan boşanma koridorlarında dosyalaşıp mahkemeleşiyor. Ve aşkımsın...senin için ölürüm, ölürüm, çaresi yok ölürüm...diye başlıyan cümlesi sakat, alemi zırtantana toplumsal yıkıntıdadır böylesi frakansı alan verene tutmayan dalga, ki; bütün bir doğasıyla ve insan donanmışlığıyla nerde ne aradığını bilmeyenlere eder değerlerinden Lale Devri misali bozguna uğrattığı...
Oysa veridir; Alman toplumunun sekiz buçuk milyon evlilik çağı zehrolmuş kadını, yalnız başınalığın çol çocuk yetiştirme tarzı yıkılmışlar arasından kalakalmışlığını yaşıyor şu anda. Sekiz buçuk milyon kadın eğer tek çocuk sahibiyse onbeş milyon insan demektir enaz rakamla bu. Seksen milyonluk Almanya, zaten otuz milyona yakını ihtiyar nüfus olarak sınırsız bir yalnızlığın içinde yaşıyor. Dinlediği müzikten tut, salıp savrulmuş dünya ilgisizliğine varana kadar adeta korku veren bağırtılar içinde yaşar gibi zoraki yeri tayin edilmiş mekanlarda ve zamanlarda toplaşıp biraraya gelen bu kıyametler kadar kar ve kazanç güdümüyle hayatını felce uğratan toplum yapısı, zaten gençliği hepten yapayalnız...Ee geriye ne kaldı...???
Geriye kalanlar lafın gelişiyle devede kulak bile kıyaslanamayacak kadar az, mutlu aile tablosu yanyanalığının bir mekandalı, ama birbirinden ahiret kadar uzak ve habersiz, kendilerine bakan her foto-kameralara sırıtan ıp ıssız kopukluklar vesikasıdır. İşte bizli Lale Devri ...çocuklaşmanın özendirildiği çöplük burası..
Kaldı ki, Almanya bütün bu yalnızlıkla sımsıkı terbiyeleşerek ıslah olmuş düzen uyuşumunu, yarını çıkaracak kadar ürettiği ve sömürdüğünden besleyip ayakta tutmaktadır. Bizdeyse sürekli can, mal, zemin ve zaman kaybıyla ölümünü ödeşen İstanbul bağımlısı şahaneliklerin güdümlüsü hepten an An(k) garya.....
Oysa ki kulluğuna özendikleri batı, borçluysa bile kendi kesesine olduğunu bütün dünyaya ilan edecek değildir elbet..Ve batı, tahtına kurulduğu yerini sağlamlaştıranlarından hiç bir zaman vazgeçip, kendinden öteye karakter bozan çizgiye asla dümen kırmayarak, eldekini değiştirirken bile ille yerine koyacağı donanımın işlevsel zeminini kalıcı sağlamlıklar üzerine kurdu ve kurguladı hep...Ve ihtiyacından bin fazlasını hayal ederek değil, üreterek..ve de bu bağlamda fazlasını gammazlayacak bölgesel nufuza etkin kuklalar icat ederek Batı ; yıllık kullandığı izinlerin yarısı örf-i ( dinsel –töresel –ahlaksal ), diğer yarısıysa ulusal çağrışımları diri ve canlı tutan temellerle dayalı donanımlıktadır hala.
Bizde Ondokuz mayıs' ları acaiplere ezip bozma ve ona bağlı 'Başkanlık' ( çok çıkarlı çevrelerin şimdiki zamanı ayarlayıp sarayın dışında kalan insanlığı zamanayarlı lanetleme bombalarıyla çer-çöpleyen yeni saraylık sultanlık' )...tartı-şılıyor şimdi şu günlerde kafası kıyak harap-şaraphanelerde.
Halbuki Hayat; sahipliliğini dengede tutan sorumlulukların biricik gönülveren sevgilisidir.
Bu yetkinliğe varmadan ne sağlıklı nesiller doğar dünyaya, ne de meydanına güvenilir yaşam değerlilikleri kurulur. Bu kanaate varması için de insanın illa doktoryalaşmış uzman-azmanlıklar gerekmez. Aklına güvenen, kalbine sığınan, insanlığını yüklenen herkes kolayca bulabilir buralardaki kendine ait kendiliğini. Fakaaaaat...Aksi haller kıyamete nikah kıyan zilleti tetikleyerek günden güne insanlığı azaltıp, günü kurtarma sorumsuzluğuna şimdisiz ve yarınsızlığı ziyan eder. Ve yazıklara uğrar bunda, Türkiye güzeli ülkeler.
Yani öteden beri ne takke, ne türban, ne Cumhuriyet...Sadece kurduğu insan kullama ve topraktan taşa devlet kuzgunlama ayarına herşeyi kendi istediği gibi itaatli ve uyumluluğa dert edinen, çok bölen ve bölüşen katılımcılısı... Lale Devri faaliyettedir. Kesintisiz ve tam kapasite çalışan mesaiden.. taptazecik kurbağalamalı slalomlomlom artiztik verandadan.


Seyfi Karaca........Mayıs / 12
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca