Şiir Tutkusu

Menü

Hükmü Yok Taksimlerden Geçerken Kanun

Duisburgdaki birbirini lince hınç çiğneyip tepeleyen 'low parade' mega maymuncuk, günden güne koşulları ağırlaştırılan kendi sınırları içinde hücre mahkumu tutuk evine dönüştürülmeye çalışılan İran ambargoları, yaz gelince öter turnalar dıngırtısından kaçış göçüş gevşe ha gevşe tellerine tüneyen kim kime dum duma ayaküstü müddetliğine güneş kaçağı avuntuya çektiğimiz fırt, elinden ekmeği ve suyu alındıkca hayatını daha bir derbedere heba eden canından bezmiş usanmış insan halleri...
"Bu zıkkımı sulu mu susuz mu içersin ? " Tarzından...Hiçbir haber ve katılımı olmadığı yasaların ağ babasını oyluyacakmış...Hergün değişken sahnesini katlayan dramlarla süsleyen toz duman bir dünya ve bu dünya içinde tüm bir hayatı, yapanı edeni belirsiz çok başlıklı sefillik ablukası altında bir dünya ..Türkiye..Kanunu kitabına uydurulacak ve hiçbir haber ve katılımı olmadığı yasaların ağ babasını oyluyacakmış...Duydunuz mu ey ahaliiii !?
Ne alakası varmış gibi gözükse de, Duisburgdaki 'low parade' denilen " özgürlük ve eşitçe yaşamlar.." diye başlayıp ardı arkası kesilmeyen tüm insani özlemlerin birbiri ardına insan aklını ve gönlünü bir çırpıda çeldiği ama esas içeriği irin yuvasıyla takas ettirilmiş değerler hesabına bundan birkaçyıl evveli ilk defa Berlinde hayat buldu. Yaptığı kaş göz çıkardığı görülünce oradan İsviçreye ihraç edildi..Sonra da kopyalanarak çoğaltıldı (Bizdeki numunesi 'Cokn-koke' diye adlandı)
Zaten düzenin kapısına sağlam kazıklarla sıkı sıkıya bağladığı kiralık sosyo-kültürel denekçileri, üzerinde uzun yıllardan beri durmaksızın mesai yaptıkları tümüyle arızalı ve bozulmuş insan tipini artık tek parmak şıklatmasında kolayca istedikleri deliğe hangi bıkmış; bunalmış, canı nere rast gelirse oraya gözünü kırpmadan kaldırıp atabilecek insansızlık modelini çoktan piyasaya sürmüştü..
Çünkü peşinde sürüklediği dünyanın en büyük insana kıyma makinasının çarkı buralarda dönüyordu. Öyle bir vurgun icat etmeliydi ki, değil bir taşla bir kaç kuş...Havada, karada, suda, görünür görünmezde ne var ise..Tek bir taşla avlayabileydi.
Yani Duisburgdaki nereye nasıl güdülendiğini aklının ucundan bile geçirmeyen ve çoktan ağları örülmüş büyük bir tezgahın avilini oynayan kişi, hem bu büyük makinanın çarkı döndüren eti kemiği; hem soyup sovana çevrileni, hem de dünyanın kör ve kötürüm fotoğraflarına çiyan gözler penceresinden baktırılarak halinden son derece memnun ve mutlu görüneni olmalıydı..
O bu yüzden daha yaz gelmeden kışa, kış gelmeden yaza arada kim ve bu dünyada neci olduğu payını düşünme, arama, bulma fırsatı verilmeden; dişinden tırnağından artırdığı iki dirhemlik soluk aralığı hayatını seferber edebileydi..
Onun (İnsanlığı kodlananın), yüreğini hiçliğe gömen ve aklını başından çelen, " cinsel içerikli afyonlaştırılmış ve kurtuluşu olmayan bağımlı kılınmışlıkların çekicilik cazibesi altında, " tatilya kaçakları ve eğlenceliklerle" yoğun bir şekilde özellikle baskılanır..Ki, neredeyse bu tamamı çürük sepete düşen kendince olma çırpınışlarının , sağ ve sağlam kalabilme şansı da sıfırdır.
Velhasılı ona ayar veren sahip patron, bu ambalajlanmış duyumsuzluğun ruhunda çalan gürültüleri ona müzik diye zıkkımlamış; yalnızlığını vazgeçilmez hayal diye gecesi gündüzüne kusmuş, ' bu çarşılar böyle süslü, sen bu çarşıların öyle süslüsü olmazsan koskocaman bir hiçsin " modundan aldığı teslimiyetle onu kendi hayatından acizliğe koparıp soğultmuş..Bu alemler benden sorulur'a kısaca lafı getirip...
İran derserniz..
Artık laçkası çıktı bu oyunun. Yaşaya yaşaya yeni dünya nesilleri neredeyse bu kanunsuz kitapsız cinayetleri yaşamın doğal vazgeçilmezleriymiş gibi ezber etti kafasında.
Önce döner sermayesi olan değerler birbirine boğazlattırılır. Bu ara buralara tüfek tabanca sis ve kimya bombaları atölyeleri gibiler kurulur.Mahsuscuktan dünyanın büyük abileri karşı rakip oynar. (iyi polis kötü polis filan..) Derken kuzuyu eninde sonunda boğazlayacak olan canavar misali ef sebep, püf sebep..Ağırdan ağırdan kıskaca alınır göze kestirilen. Ekmeği kısıtlanır, suyunun gözüne kezzap dökülür, değirmene ilettiği aşına ekmeğine el konulur..Gelen gidene kuş uçurtulmaz..Artık iyce ezberden biliyoruz ki..İşin iyce ilerleyen hallerinde başa çullanmış kabus kıyamet ve ölümlerden ölüm beğenlik kalacaktır ismi bizzat kıyamet olana..Lafı kısadan bu alemler benden sorulur'a getirmeye.
Hergün git gide uçurum aralığı kıyaslanmayacak kadar yoksulluğuyla can çekişen yüzde seksenlik dünya nüfusuna karşın, yüzde yirmilik bir avuçluğun azdıkça açlığı artan vampirsi ağman terazisinde, ençok sıcak para üçkağıtçıları, bankalar, petrol ve uyuşturucu (buna tahvil, yarış kapış, piyango dubaracılarını da eklerseniz iş daha bir kitapsız allahsız ve kanunsuzluğu geçecektir) baronları, arsa parsel yağmacılar...hep kazananlar gurubundan olmuş...Lafı kısaca bu alemler bizden sorulur'a getirmeye......
Bir büyük bitişin kendini baştan savan namı değer osmanlı çöküşünü resmen belgeleyen padişah bildirgesi " Gülhane Hattı Hümayun" Fatihle başlayan fermanlar silsilesinin konar göçer geleneğinden gelen köklerden kopuşun da ilan edilmiş belgesinin vardığı son durağıydı aynı zamanda.
Sonra malumunuz nefes kesmeksizin hep çöküş...hep yıkılış..
Takvim-i Vakayi, Cedide-i Havadis türü sadece parsel pare teslim oluşun bildirimlerinde bulunan resmi devlet yayınlarının dışında, Türkiye topraklarında Şinasi ile Agah Efendi' lerin çıkarıp devreye soktukları ' Tercuman-ı Ahval' ismiyle kökleşen basın yayın da, ne yazık ki hepi topu başkasına yaranıp yamanmakla anca ülkeye huzur ve güvenliğin geleceğini neşreden tabiyetin tercümanlığını yapıyordu.
Bunlara, imparatorluk hanedan çevresi ve ayanlardan sonra üçüncü iktidara ortak güç olarak işi kırışan sözüm ona 'aydın alem' denildi. (Yani başkası eliyle kurtuluşun ismi 'aydın aydıncık' kondu)
Bu aydın aydıncıklar kimi soldan kimi sağdan kimi ortadan kıyıdan kuyudan...Dik dalışlar yaparak yüzyıllar boyunca ülkenin yağmalanmaklı kesesine ciğerine. ...Devlet denen erk' i nasıl istedilerse öyle karşılıklı paslaşmaların avansına kurup kurguladılar. Toplum denen günü güncesinden habersizi de nereye istedilerse oraya yönlendirdiler..Kapıları kapanınca vakit namazlarının dışında kalan saatlarde, dışardaki, yani hayatın ortasındaki yerde tamamen başkalaşan ve dinden imandan çıkanların bizzat ortaklığı ve iş bitiriciliğiyle, ithal viskiler devirdiler yüksek katlarında hayata yüksekten bakanlığın...ya da kayıklı kotralarında eldeğmemiş bebek kıyı köşelerinde güzelim ülkemizin...Halen de belki bir avuç kısmı dışında, durumda artış var, eksiliş yoktan..Bu lafı kısaca alemler bizden sorulur' a getirmeye...
Ve son söz olarak şu Anayasa- kurra zurra oylama oyalama filan işler...:
Allah aşkına Türk insanı hangi devirde kendi hayatına kendi karar verdi ki.. ? Şimdi vere.?
Yürürlükteki bugünkü modern tanzimatın kuşatıcıları adına ısmarlanıp işgören ve cunta anayasasını insanlarının başına cehennem eden (d) evren devran adam " Anayasalar kuranı kerim değildir elbette değişir " (Yani bugün artık bizden istenen işin bambaşka boyutudur demeye getirip..) diyor..
Ortadoğu bop başkanlığı adına söz alan bir öteki; ağlaya sızlaya bir olup..cuntalara karşıyım diyor, ama kendinin varolan cuntacı anayasal sürecin sonucunda vitrinlendiğini ve asıl cuntacının kendisiyle kafa kafaya elini kolunu sallayarak hem fikircik beyan verdiğini bize yutturduğunu sanıyor...
Milletin ne kanundan ne kitaptan zırnık bir haberi olmadığı; ve bildik bileli parayı basanın kanun hükmünde yalan yanlış her duruma hakim olduğunu adımız gibi ezberimizde olan biz bizi kandırmacalarımızda..."Güzel günler olacak bundan sonra " demişti ya sömürgecisi tarafından biçime getirilen aşiret devleti, bizdeki can kardeşi, ve " Bop" cu patron ortak ortağa ortaklık ederek anlaştıkları yarınlarımız için... bir öteki kaymaklı köşkte oturanı...
Evelden her türlü ayrılıkçı hareketlerin karşısında otorite sahibi üniter devletleri desteklerdi ki, kopan parçalar rakibin (Sovyet veya çin blokunun) eline düşmeye..Şimdi dünyayı sovyet movyet..hepbirlikte hizaya getirdiklerinden, tüm ayrışan güçsüzlükler hepisine ortakca hizmet sunduğu ...
Durum tersine döndü ve nerde ne kadar üniter devlet varsa, köküne kıran girdirme, ocağını hepten sönürmelerin birlikte iş kotaran yarışındalar..Yukardaki anlatıda "bu alemler bizden sorulur'a " lafı kısa kesimli hikayesi geçen tüm dünyasızlıklar bu sebebe ilişkindir ve birbirleriyle yakın temastan içli dışlıya ilgilidir.


Sonsuz sevgilerimle.

Seyfi Karaca............Temmuz / 10
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca