Şiir Tutkusu

Menü

Hayatı Karalanmış Seyir Defteri 3

Müşteriyse imrendiği her alımlılığı gücü yetsin yetmesin, müşteriyse, altından kalksın ya da kalkamasın, gücü yeter yetmez imrendiğini kaçaymış diye sorar ya !
Sormuş kuşcu dükkanında vaktini öldüren imrenesi gelen ;
_ " Bu kanaryanın fiyatı kaça ki ? "
_" Onbeş. Ama bir öter. Bir şakrar. Bir dili güllüdür ki, almassan eh yani " demiş dükkancı .
Atlamış öteki kuşa bu sefer gözleri dikilide oynaşanın :
_ " Bu papağanın fiyatı ne ? "
Kuş satıcısı
_ " Otuzbeş. Ama bir dilli. Bir konuşkan. Bir ahbab-ı yaren ki, almazsan eh yani "
Niyeti öylesinden avaralanmak olan kişi bu defa bir başka kuşa zıplayıp :
_" Ya bu boynu boğazı içe çekik gözleri yumulu kuş..O kaça peki ?"
_" Anladım senin niyetin işin dalgasına terane. Fakat madem sordun söyleyim . Elli gayme."
_" Yaa...! Niye ki ; nedir onun marifeti ?"
_ " Hiiiiç..onun işi bütün gün oturup düşünmektir böyle "

Oturup ya da oturmadan..gezerek de, yüzerek de, eğlenerek de, söylenerek de pek bir hayatla müşkül ve meşgul olarak da her bir halde düşünmek..
Öyle düşünmek; iyi yaşa hoş yaşa varsa eğer ömründe benden uzun ve eğer ben öyleysem en az benim kadar mutlu ve şu dünyaya geldiğinden memnun yaşa..Ama eğer benimle yaşamaksa niyet, paylaşılan sıkıntı, sofralanan sevinç, dünden yarına artırılan güvenle sağ, salim, karşılıklı birbirine ihtiyaç duyan özlemler içinde yaşa..çünkü bunun dışındaki her harabı şu essah yalan essah herneyse dünyası asla taşıyamaz.
Her kim ne yapsa , her kim ne etse çırpına çırpına öylesi berbatlarda her yanı her tarafından dökülür.Herşeyi öldürmekten sanık insanlık da birgün olur ölür..diye düşünmek..
İşte tam da bunun içindir, biçilmiş hazır kılıflardan insanını nakışlayıp mankenleşmenin akıl tutulmasıyla salgınlara tutsak olup, her mumyalaşma dürtülerinin bulanık bakan körelmeli kafasızlığınca kalbi temelli şifrelendiğine kilitlenmiş düşünce azatlığının imrendiği odaklara kuyulamak.
Nerden nasılını ancak lime lime budaklandığında belki farkına varan böylesilik, saplandığı oranda özentilerinin köle özdeşmesiyle her gün biraz daha eski; hergün biraz daha kullanımdan uzak, hergün biraz daha kendi olan hayat çizgilerinden yoksun, silik...soyut...safdışı ve kendine biçilip dikileni asla birdaha elden bırakmamazcasına afyonik ..her gün biraz daha duyan yaşam damarlarından kopuk ve kendi insanlığıyla alıp verdiği selamı kendinden kesikliklikte beslenen kanatsız kafeslikler gibidir.
Çünkü sevgi, saygı, birarada barınma, bir gönülde görünme, hak, adalet, elde edilen birlikte üretilip birikmiş hayati değerlerde çoğalma, bilgi, deneyim, dil, kültür...gibi niceleriyle kendini bulup edinen insanlık, her bütün bunlara dair kanat çırpışlarında hayatın sağlam yapılı derinliklerine boy veren kulaç atmasını ve haliyle yaşadığını yöneten ve yönlendiren zenginliklerini kazanır. Aksine tersyüz olansa kendi olmayan bünyelerin dokularına sızakalıp büzüşmelerleyle her kopan parçasıyla günden güne hiçleşir.
Kolayca kullanılan makina kolu, tabanca tetiği, ayak paspası filanlar durumu hiç sebepsi değildir. Kafasını kalbini kullanamayan cesete vur derler vurur vurul derler vurulur. Sap derler sapar şimdi sallama dallamalara inan derler...tıpış tıpış inanır.
Oturup kendini sorup arayan düşüncelerle varlığını sahiplenememekten...Eğer kırılırsa saz böyle kırılır; söz kendini ifade edemeyecek derecede yabancı yalaşığı haline gelip bozulursa böyle bozulur, sobet leşkeleşir, samimiyet laçkalaşır, dil;
Ahhh hiç sorma..! Dil.. külüstür ambarı kürek küreğe hammal olup bulaşık çalkalayanlarla yalnızca bu köle çarkında suyu sıkılıp kalanı çöpe atılan taze kan arayıcılarına hazır çok kullanılmış ezberlerle, kımıltısız, cansız cisimsiz fotoğraflara tüm ömrünü can bedeli verenlerin hayatı pahasından şifre çözer, servisciliğe çırıl çıplanır.
Dil her yediği bozgunda lal bir hal..işkembeden atıp tutan eden küfürbazlık durumuna düşer. Çünkü gününü sorup sorgulamayan düşünce, iletişim kurduğu hükümsüzlüğün sağlıklı dillerini de üretip kullanma şansına sahip değildir.
Yoksa niye sırtında sazıyla, iki çift lafı bedeli ölümü bile göze almayı dahi hiçe sayaydı ki ?

Pir Sultan :

"Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zareyler beni
Yağmur gibi taşlar yağsa başıma
İlle dostun gülü yaralar beni, beni beni, dost beni"

"Bir güzelin Aşığıyım erenler
Onun için taşa tutar el beni
Gündüz hayalinde gece düşünde
Kumdan kuma savuruyor yel beni"

"Muhib yoldaş olma kalleş yar ile
O yar da durmaz bir ikrar ile
Sakın sohbet etme münkir kör ile
Altının adını pula çıkarır "

"Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası gözümde tüter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni "

Niye bütün var ömrünü gezeydi Karacoğlan ? Aladağları, Torosları Türkmen illeri :

" Nuhun gemisini bühtan ederler
Yelken açıp yel kadrini ne bilir
O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilir "

" Ağacınız yapraklarla donanır
Taşlarınız birbirliğe inanır
Hep çiçekler bağrrınızda gönenir
Pınarınız çağlar akışır dağlar "

" Erisin de dağların karı erisin
İniş seli düz ovayı bürüsün
Türkmen eli yaylasına yürüsün
Mor koyunlar melesin de gidelim "

" Dirilirler dirilirler gelirler
Huzuru mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanımmı var "

.....Diye diye ötedenberi durup düşünmek...
Easas iş, durup bir solukluk şeydir bahtı nedir, bahtiyarlığı ne olmalı ? denilesi hayat .
Eğer bir soluk, düşünme payını kendine ayırmakta güceniyorsa, vaktinden er çürümeye mahkumdur. Bütün o üşüncesizliğin yıkıntılarına er geç gebelik, akibeti hiç hesaba bile katmadığı acı, zulüm, dert üstüne dert püskürtüp fışkıranlarıyla dert sahibine hiçbirzaman günlük güneşlik ferahlarda göz açtırmayan keder travması, kronikleşmiş komalık vakadır.
Hiç kuşkusuz bu satırlarla kendimizi sorguluyor olmak herkese üzüp inciten kadar bana da dokunsa da, bilinmelidir ki hayatta bütün vardığı erimlerle bütünleşen şeyler vardığı oluşumun kalıntılarından kendini aynı boy ve beden uzantılarına bezenir. Güneşin doğduğu yerde olanca gözuğrunda olanlarıyla günün akışını aramayansa, tümden karanlığın kurtulmasız mirascısıdır..Ki biz ne çekiyorsak bu karanlığı diriltme çabasındaki dünün aç gözlü kendi çakırkeyfi peşinde etrafını alemlemek oburluğunun ettiği hinliklerden çekmekteyiz. Mesela çoktan fani olan Osmanlı gibi.
Osmanlı,
Zaten neresinden tutarsan tut, yaşamının her köşebucağından insan ölüşkünlüğü üzerinde ve iniltileri dünyanın dörtbiryanını kaplayan acılarında türlü sefilliklerin can damarına basa basa ayakta kalmaya çalışan her tarafı döküm döküm sallantı halindeki 'Dogu Roma' nın mirasına son vuruşu yaparak kalanlarını devralmakla birlikte, sadece mal verlığı değil , aynı zamanda adı İstanbuldan öteye heves büyüten İMPARATORLUK forsunu da zırhlanmıştı.
İşin çağ değiştiren olma tarafıysa, Bizansın Osmanlı tarafından yıkılışının mucizesi değil, (Çünkü eğer öyle olsaydı Batı Roma'yı yıktığında Germenler için de aynı şey söylenmesi gerekirdi) aksine İstanbul Bizansın elinden çıkınca bütün düşünen, taşınan, yorulan, yoşunan Bizansın elinde artık ettiği zulumdan dolayı işgöremez durumuna düşen sanattan edebiyata herkesin İstanbul' u terkedip, ilerde kucağında kendi olma şansını bulup da, ismini Rönesans-Reform koyacakları kalkanlarla düşünüp, taşınıp, yoşunup bu terkettikleri İstanbul'a yeniden gelip..yine İstanbulda Osmanlı'ya son verecek olmalarıydı.
Çünkü düşünebilmek, bu denli hayat pahası bir işti...Osmanlı;
Esas olarak kendi adına isim koyduğu şeyi yani Bizanstan aldığı İmparatorluk kalıbını ayakta tutabilmek için, bütün tarihi boyunca nice Türk kavmi devletlere (Göktürk-Uygur-Gazneli...) bile, eğer işin içinde baskı, askı, zulum, talanlar varsa; hiçbir pahada boyun eğmeyen nice oğuz topluluklarını kılıçtan geçirerek kendinde eritme derdine düştü.
Bu derde düşüşle işin altından çıkamayacağını anlayıp..savaş ganimetleri cinsinden elde kalan kimsesiz çocuklarla devşirdiği YENİÇERİLEŞME kapı kulluğuyla işin üstesinden kıskıvrak gelerek..
Ama bu devran hep böyle gider yanılgısına kapıldığıyla da DÜŞÜNME dimağını tümüyle hurdaya satması bir olan Osmanlı; düşünceyi günlük iş eden hasmı saydıklarına günün birinde bütün varlığını haciz ettiği gündür ki, en büyük darbeleri de şimdi " şuralar da bizimdi " diyenlerin ellerinden ve bizzat kapısına kul ettiği YENİÇERİLEŞTİRDİĞİNDEN yemiştir. (Artık hiçbir hükmü kalmadığını anlayınca devlet babasına kazan kaldıran nice ayaklanmalarla, imrendiğinin-Bizansın- akibetine uğradığına işaretle)
Ve eğer battı balık yan gidiyorsa türü gidiş, " işte tam ozaman kuzu çevireceksin zevke" sözüne ayak uydururcasına; borca bata bata biterken artık Osmanlı, (tıpkı bugün türlü kandırmacalar foyasına yarış pisti, buzlu park, stadyum yapmalar filan örneği) kendi izdüşümlerininin eseri TOPKAPI' yı tanzimat buyruğuna gözden çıkarıp, eskiler depolnan külüstüre çıkardı.
Böyle emrine harfi harfiyen uyum (Bugünkü AB raporlarına uyum eşbenzeri) geçmişşini kendi elleriyle karalayıp ve İstanbulun artık kimin gizli sahibi olduğunu işareten boğazına kadar iflas edilişinin nişanesine kim tarafından dize getirildiyse ona işareten içinde kimsesizliğin oturduğu saraylar yapıp yığmıştı.
Çünkü gününü sorup, dününü sorgulamayıp, yarınını fikredemeyen DÜŞÜNEMEMEK ; bu denli ince mi ince meseleydi. Yoksa başka neden olaydı

Sırrı' nınki :

"Eğer girer isen hakkın yoluna
Aşık isen bakma sağına soluna
Devlet kuşu şayet konarsa koluna
Kulluğa bel bağlama sultan bulunur "

Dadaloğlu'nun ki :

" Arap atlar yağma olur arada
Fitiller işliyor azgın yarada
Bazı derler ne gezersin burada
Ölenece yüreğime derdolur

Küheylanım yedim yedim yederler
Olanca malımı talan ederler
Heves güves yaptırdığım odalar
Korkarım ki harami konar yurdolur "

Türabi'ninki :

"Meyli dünya için gel olma bednam
Kim aldı o felekten muradınca kam
Ölüm var mı, yok mu ahir-i encam
Vakit geçirmeye virane yeter "

Seyrani' ninki :

" Bülbüle gül yarar deveye diken
Çiledir aşkın boynunu büken
Tarlasına haram tohum eken
Helal mahsulün biçer mi bilmem "

........gibilerden işin aslını esasını düşünmek veya düşünememek.
Saat gibi işleyen bir hayatın ellerinden tozunu toprağını harman edip, o emeklerle sevinçli yorgunlukları dem dem süzerek, elde ettikleri güvenceli yarını önemle ve özlemle kucaklayanı olmak için hane hane insan evine dünyalaşarak veya olduğu yerde paslı bir çivi gibi çakılıp üçün beşin karşılığı hurda tezgahlearında daralanmak demek itiyorum; düşünmek veya düşünmemekle ne zaman ne olunacağının bahsi.
Misal;
Hem kuranı; hem kurcalayıp bozanı şu KÜRESEL çiyanlık aha da misal.
Yani hem bütün berbatların bizzat şapkanın içinden tavşan çıkararak insan beynini ve duygu düşünce bilincini kendi kendini parçalayan yüksek tahripli silahlar haline getiren kafa ve yürek boşaltmaların kişiyi kendine yabancılaştıran; yabancılaştırdığı ölçüde de her yabancılaştırdığı birim miktarı kendi canavari uzak –yakın güdümlü kukla kuraklıklarını yerleştiren hem sponsor; ve hem deşifreleyen kirlilikler bayisi Küresel Çiyanlık..
Misal, tepeden tırnağasını çok iyi bildiğim Almanya,
Hani o en dibe vurdu diye tüm dünyaya yutturduğu bir çeşit insanların unutkanlığına afyon afyon girdiği BORSA' dan voleyi vurma beyin yıkamasını kusarak ceplerini sinsi bir eşkiya gibi dışa boşalttığı aha şu KRİZ'de, birbuçuk milyar kilowatsaat parasız fazla mesai yaptırtmış çalışanlara ikibin dokuzda. İkibin onda ise yine yaklaşık aynısı.(kriz ha..?)
Buralardaki Demokrasi oynama soytarılığı, "ben ne kadar düğmene dokunursam, o kadar dillenip kımıldayacaksın " formatıyla (yoksa Hitlerci Sarrazin nasıl sosyal demokrattır diye zıkkımlanırdı ki düşünebilen insan aklı ) tüm dünyaya istiflenen insanını kafaya alma işi, bütün yüzyılların düşünen insan emeklerini talan ederek dünya yoksullaşmasının cokeriyle dengeleyen türündendir ki...Artık insanların el ayak tavırları, nerde neyi söyleyip söylemeyecekleri ve nerde neye karşı ne dayanıklılıkta zindelik göstereceği ta baştan kodlanmıştır. Çünkü bu tür insan oynaklığının nefes alıp verme alanını onu kendinin dışında herşey olmaya ezber edenler tarafından belirlenir.
Her yıl sırf tek başına Almanyanın böylesi çarkı bozuk bir makinayı çalıştırmak için yaklaşık yarım milyon taze insan hayatına ihtiyaç vardır. Bu tazelikse varolan tüm insani yağmanın baskı aracı olarak düzeneğe sibopluk eder..Bu yüzdendir, nice hayatını hiçe sayan çok sebepli mülteci kaçışlara en süzülmüşlerinden ihtiyaç oranında göz yumulur.
Ben değil bu çiyanlığın sponsoru olan Bild, daha bir iki gün eveli kendi kızlarından sekiz çocuk sahibi olan adamın yarım sayfa bıyu yaptığı haberinin altında bu duyuruyu ekten veriyor. En altta Mısırlı Mübarek'in pişkin suratı. Mübarek'in yanında ülkesinde iki lirayı günde zor bulan ve yalnızca ekmek için sokaklara dökülen GLOBAL cennetin ne Allahsızca bir şey olduğunun kanıtına İsviçre bankalarında yatan yetmiş milyar dolarlık hırsızlık haberi.( yekli tekli çoklu eşbaşkan boş başkan her kim adı neyse, zulayı kapan doooğru Wilhem Tell'in oklu yaylı kalkanının şovalyeciliğinde alıyor soluğu anlayacağınz)
Halbu ki Fokus'un şubat sayısına göre ülkesini yağmalayanların kırıntıından pay keselemekle uşaklaşan HÜSNÜ ' yü "sen ne Mübarek şeysin" diyip, el sıkışmamış Alman devlet adamı kalmamış. Hatta hippi Fişer bile Hüsnü'yle sarılıp öpüşmüş de, Fokus, şimdi Mübarek' e küfreden Hippi fişerin tayfa takımına içten içe " hizaya gelin cürümlüsünüz !"diyor.
Hüsnü'yle birlik ikinci eşbaşkan bizim Mübarek, zatı muhteremdi değil mi ?
Hüsnü' nün ülkesi dahil Amerikan Bop yıkımına uğrayacağı zaten biliniyordu. Mısır ve Mısır gibi şimdi kargaşaların ardı arkası kesilmeyen nicelerini zaten onlar cetvelleyip Mübarek gibilerinin babasının çifliğine kiraya verdikleri için, vakti günü dolduğunda Mübarek'ten emanetini alabilirler elbet buna şaşmamak lazım. Oradaki insanların gaza getirilişiyse Hüsnü ' den sonra ekmek bulma umudu. Hayal oysa.
Ama aynı sinsilikte artık herkes biliyor ki bizi de aynı bulaşıklı mürekkep altında haritalayan dünyaya ilan edilmiş durum var.
Derseniz Marks ile Atatürk'ün arasında ne fark var...? Nasıl olmasın? Olmaz olur mu..? Koskocaman yaşamla ölüm boyu uzaklık farkı var kişi hayatla düşlenir düşüncelenirse bir dalgınlık sersemlemeden sonra hemencecik bulabiliyor.Yeter ki düşündüğü beyin takma kafadan olmasın.
..Marks,
İnsanı sonsuza kadar dadılamaya kalkışan baskılanmış bir ezikliğin hem kömür ocakcısı hem masabaşı gravatlı beyi insan melezmesine kafayı takan, yerle bir edilmişliği tepeden tırnağa tapınaklaşmış insancık arıyordu. Yoktu yeryüzünde böyle bir model. O bakımdan her deneme sınamada hayalleri suya düştü.
Atatürk'se "eğer yaşamak; güzel yaşamak istiyorsan, istediğin yaşama hissesi kadar sorumluluk almalısın " diyerek insanı kendi kendisiyle her ne olmak istiyorsa onunla başbaşa bıraktı.Güzel yaşamaktan özgür, başeğmeyen, koşullanmamış tertemiz bir yürekle, en anlaşılır dille nasıl olacağının yolunu bütün insanlık kemirgenlerine dik duruşuyla bizzat kendi gösterdi.
Başardı da.
Tevfik Fikret'le Nazım-Necip arasında ne fark var ? derseniz..Olmaz olur mu..?
Tevfik fikret heryerde her biçimi bozukluğun yüzüne tüküren ve insanca içinde yaşanılası özlenen yaklaşmakta olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ni daha doğmadan okudu. Nazım-Necip 'se köşeleri çerçevelenmiş şartlanmalarıyla hem kendilerini hem de kendinden sonra gelenleri o paslı hayalperest çivilere çarmıhladı (Buna ilişkin bu yazının dördüncüsünde ufak bir parantez eklerim devama)
Düşündüm de hani;
Şimdi o sevgili ATATÜRK düşünceliliğinden emeklenmiş dünya incisi bir ülkenin özgürlüğü kimse tarafından lutfedilmemiş bir memleketi sevdadır hepimizin TÜRKİYE'si.
O Türkiye ki, kurulurken bir yanda başında çöreklenmiş yerli yabancı kan emicileri cerahat cerahat silkeleyip atarken, bir yandan da insanlarını saray duvarı dışında otlayan sürüden farksız gören yarı tanrı padişah efendileşmesini de başından defetmiş bir kazanımdır bize. Ne mutlu ve şükranla.
Her ne kadar EŞBAŞKANLIK MÜBAREKLER'i, hele ki bin türlü en tilkilik ayak oyunlarıyla bu sevgili ülkenin başına hortlatılmış insanını kul, memleketini sür-sefa yemlik oltalığı padişah heveslileri başa bela niyetiyle getirtilmiş olsalar da..Dedik ya bu ülkeyi kimsenin babası bağışlamadı bize..Ki babasının hayrına şahsi kesesine kundaklaya...
Düşündüm de hani..
Sazımızı, güzel sözümüzü, sevgili dilimizi...Yüreğini güzel türkçelerle Türküleyenler...Bu güzel ülke kadar helalimiz..hem de namusumuz..ki;

Gevheri'nin :

"Ardındaki karlı dağlar diyesin
Çeşmim yaşı herdem çağlar diyesin
Derinden ah edip ağlar diyesin
Benim için hatırın sor, selam söyle "

Kerem Aşık'ın :

"Yarim bulsam kına yaksam eline
Alıp gitsem vatanına iline
Nola birdem sarılaydım beline
Kemer ağlar kaftan ağlar, nel ağlar "

Aşık Ömer' in :

" Dedim dilber yanakların kırmızı
Dedi çiçek taktım gül yarasıdır
Dedim tane tane olmuş benlerin
Dedi zülfün değdi tel yarasıdır "

Ercişli Emrahın :

" Size syyah olur yollar
Nere gitti bizim eller
Hem süsenler hem sümbüller
Kokar yarin eyvanından "

Dertli'nin :

" Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler ne de kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde

Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde "

.......diye düşüne geze hem sorup hem sual eyleyip, sorduğu sual ettiğinin sırrını aynı zamanda diyenlerin emekleri hor ve hoyratlarda ziyan olmasın.

Seyfi Karaca........Şubat / 11
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca