Şiir Tutkusu

Menü

Hayalden Hatırsıza Düşe Düşe

Hayal olsun, düş olsun...
.... .Hatırını sayıklanan şey, her ne gibiden nasıl olursa olsun ağızdan sözü bir kere çıkacak ve ömrünün sonsuzuna kadar yeminini ikrarından şerbetlenmiş kişiye aşk olacaksa gerek hayal, gerek düş; lafın gelişine ve hani öylemesine sıradanlıkla lakırtılık eden asılsızlığın harcına gönülveren yar-i diyar değildir Aşk...
Ormanların serin gölgeleri, dağların dumanlı başları, bulutların yağmurlu pınarları, tarlaların ekinleri frezleri, süzgün göllerin sunaları kuğusu, uzak hudutların turnaları turaçları, gelincik bahçelerinin baharları yazları, saklambaç çocuklarının ayları güneşleri ve yıldızları...Bir baştan bir başa hayat denen geniş ve güvenli avluda dünya evinde niyesini neyle toplandığının, bütün güzellikleriyle sevgilileşen emekler bütünüdür Aşk..
Bunu böyle bilen insana kalp yakar, yürekten vurulur, canözünü bedel koyar ki Aşk...
Yolunda sefasıyla cefasını bire harmanlamış da öyle giden bir yolculuksa eğer, yoğrulmuş mayasında ve yorulunmuş emeklerinde mutlaka ömrü bedelini dengeye koymuş kefilliliğin kişiyi aşka değerli kılan karşılığı vardır.
Güzün harmanlarını savurmadan evvel, daha tozun topragın yaban rüzgarların çıldıranlarda at oynattığı esimlerle teziştiği sonbaharlılığı soluklanırken bile, gelesi senenenin hirgini daha o an, toz-dumanlar arasından sürgüne serpen ekmek kadar kutsal değirmenler etrafında dönenlere zamanı kurmaktır AŞK...
Bağlar bahçeler dikmektir ne çağlasını ne çiçeğini görmeden daha; belki yıllar sürecek olan uzzuuunca bekleyişlerin dallarında sadece delisine pervanelenen çırılçıplak yemişsiz - çiçeksizlikten ve rüzgarlardan başka hiçbirşeyin salıncaklar kurup, avunana sevinçlerle hayli bir zamanın gönülçelenliğini yapmadığı..
Dizlerinin dibinde kundakladığı şıngırdaklı beşiklerden sımsıcak nefeslerde ninnilerini insan olacağın kulağına fısıldayarak gözbebeklliliği ve canciğerliliği edenlerin esirgenmesiz emekleridir Aşk...Bulutlara su serpmektir...toprağı hayatı doğurganlığa aşkınlaşacak tava getirmektir...zamanı insan yüreklililğinin ayarına devir döndermektir..kuşa kurda karanfile kendi rengiyle ve sesiyle ve eşsiz benzersizliğiyle hakkını hukukunca tayinetmektir...dünya sokaklarını insanlığına değer mahleye seyri sefası güzel misafirlikler kurmaktır...Çünkü aşk; bütün bunlara gönülveren güzelliklerin düğününce dernekleştiği EMEKLER dalya destesidir.
Fakaaaaaaat ...!
Ekip biçmekten usanmış, doğu doğmaz ölüme kurdele kesişmiş, kendi canını bile taşımaya mecali tükenmişlerle zulum postacısından mektupsuz küskünlükleri yazışansa bugüne bugün insan...Bütün dil bağlarında kapsam dahili çerçevelenmenin müsade sınırları dahilinde tutsak hanelikler gibi, yazıklayan yuhlanmalar dağarcıklı zavallının zavallısı bi-çareliğin kul mahkumu fiil çekimi şimdiki şu zamansa zıvanalaşıp kopmakta olan kıyamet...
Biyo-kimyalı çaylakça akbabalaşmaların kendi cesedi üstüne konan leş kargaları özetlisi, bütün bir hayatı eviren çeviren fikirden hukuka, yöreden töreye, ahlaktan furya fuhuşa, dinden imansız illallahsızlığa, ekmekten iğne ilaç yutkunluğuna, sevgiden sövgüye, silahlaşmaya, kine, küfüre, kanlı bıçaklılığa ve linç lanete hemen hemen herşeyi Genaral Franko' nun üç 'FE' sini hayli hayli katlayarak baskıya verip ursul illetlere salgılayan parasal ve küresel diktaysa bugüne bugün...
*Bezirgan geçişlerini hayatıyla ödeşen insanları
*Sürekli cinnet artıran azgınlığa giderayalılığa ucuz indirimli tenzilatlılığı
*Esirliğini kutsayan sımsıkı ayak, kol, dizgin, tasma, bunaklık bağımlılığını
*Geceyarılarından gündüz batımlarına koskocaman el kol ve kulaçlar sığmayan batağı
* Pazarlıksız ısmarlanmış köhnelerin kulu kurbanı durumuna müthişleşmiş hafıza kaybına
*Ayak bağlarını kendinden azıp sapan sımsıkı kördüğümlenmiş buhrana, kahıra, küfüre
*Acıdıkça yüksek gerilim ihtiyacı duyan akıl-vicdan ablukalaşmalarına
*Abuk subuk dilsizliğe, kültürsüzlüğe, elartığı ibretlik alem oğul-kız uşaklaşmalarına
*Başkalarının yalaşık bulaşık renk örtüşümünden fırçası çekilmiş fotoğraflarda hiçliğini bulmaya
*Bıkkına...yılgına...bezgine...üzgüne...dargına...küsküne..yorguna ; gramafon teli tellaledene
....Haksız, hukuksuz, adalet yoksunu, haram ve haramiliğin dizboyu inançsız ve robot sicilli, suratından düşen binbir darmadağınıklığın kiniyle; kana susamışlığıyla, cana kastıyla..emeksiz ve zahmetsiz, borsacısı –arsacısı İki Be' cisi, BOP eşbaşkan plan ve projecisi, dilaltı tükrüğünden asıl saklandığı niyetini ilk kusuntusunda topyekün hayatı ortalıklarda bırakılmış ilim, bilim, güvence yahut nice nice insan değerlisi dünya güzelliğini facia ve felaketinin kıskacıonda boğan ve herşeyi aslından inkara diline dolayan lafın gelişi lakırtıcılığın işidir.
Maça papazlı, volesi kızlı, savaş tücar ve tacirliğinden getiren götürenlerin postacılığıyla günü kurtaran bu hepyekli kıran kırana kıyamet; bütün gelmiş geçmiş zamanlara dudak ıssırtırcasına ahlaksızlığını aşik"ar edip, yüzü hiçbirşeyden utanıp kızarmayan duyum yitimliliğini ele geçirdiği herbir güç sultasıyla körükleyip kırbaçlayarak, kralları aşkın; diktatörleri geçkin, tanrıları hayrete düşürecek şekilde korkuyla, baskıyla, şiddetle, hiddetle...yeraltından fışkıran hortlaklar gibi havalı ve fişekli ve yerüstünden cehennem cehennem yağan yağmalı kaymaklı börekli düzenbazlığın sağlam kazzıklarına oturtup...
Bala çömen sinekler denlisi densiz...bütün bunakklığın elbiselerine pusup susan insanlığın tepeden tırnağa olanca yaşamsal ve özgün haklarını kölelik senet, yasa, anayasa, talan vergisi, topluca iş ve güç sözleşmesi tapulaşmalarına hareketsiz ve eylemsiz başı gövdesinden eksiğe, kolu kanadı kırıklar bahçesaraylı kapıkulu heykeli vaziyetine betonlaştırdıkları insanlıktan geçinmeler işidir, zahmetsiz ve emeksiz..Halbuki, çınar gölgesinden habersiz düşleri uyanıp dertli deryaları aşarak denizlerden peri masalını hayatıyla yükümlenecek olan OĞUZ DESTANI
ve Altayların saklı koynundan gizlerini insan yüzüne çıkaracak olan ışıklara kavuşmak; baştan sona Emek ve zahmet işiydi.
Bugün apartımanları cami minarelerinden yüksek mütahit külliyatının harap ve haram ettiği HİRA dağı ve çöl coğrafyası, şu haliyle şu güne tabutlaşmadan evvel eteklerinden doruklarına varıncaya kadar zahmet ve emek işiydi. Musa'nın geçilmez deryaları geçişi...İsan'nın zor divanlarda vicdanları sızlatan mahkemelere davacı duruşu...Atlılarla asya ortasından anadolu kapılarına gelip, oradan trenlerle ekmeğin ardından TÜRK adlı öykünün h"la hazır kendi masalına kendi serüvenci oluşu...Heeep zahmet , hepsi Emek...Zıddıysa zalım ve zulmet.
Bunun için üstü DEMOKRASİ kaymağıyla soslanmış SARRAZİN Hitlerciliği bu Allahsızlığın en doruk zirvesinde azılı köpekler gibi hayatı binbir güçlükle sürünenlerin üstüne hucumlayıp kızgınlığını uluma hakkı bulurken, dışarda, ayaz buz aralığı kapılar aralığında kalanlar, tepeden tırnağa düzen ayağına nasıl uydurduysa öyle sıralanmış ARİSTOKRATLILIĞIN piramit genişliği boyutuyla altta kaldıkça, sınırsız zulmun, sırasız zalimliğin, akla vicdana sığmayan insanlık hainliliğinin jiletler dilimleyen acısını sancıyacaklardır elbet.
Sonra da her böylesi başa DEVLET olmanın varlığını olanca yetkililiğiyle ÖZELE zorbalık-yağmalık etsin diye işlevsiz kılan zulmet; azap değirmenlerinden un-ufak olmuş ve kısıldığı kapanlarda insanlığının baştan sonası değerliliğini uğrunda canıyla –malıyla kullaşıp köleleştiği yağmacı TANRILARA bahşetmiş tapınmışlıkları harceder kendine. Ve yalnızca bu kurguya EMEKLEYEN zahmetliler olarak, devren tutsaklaşmış susuşlarıyla, sadece camgözlerle günlük gıdasını aldıkları tanrıları tarafından yidilip güdülen TELE-VİZYON sine-masalcılığının müritliliğini hayatıyla devre-ters dönenler, günboyu yaşamı zehreden ibadete harcana harcana ucuza elmelerin ince işçiliğine vadeler tüketirler...Tükettirenlerse Efendi-beyler tahtına kurulu Emeksiz ve zahmetsiz...
Sonra da anası babası bellolmayan çocuklar doğar buralarda biryerde. Çünkü anası babası düzen düzmecesi salaklaştırmalar afyonundan yiyip içenlerin doğurduğu kundaksızlıklarda, yaşantısını ölüme sevketmiş evi-barkı yıkıklılığın piyonlarından dünyaya düşer dökülür buralarda biryerlerde doğan çocuklar. Ne kendini tanır. Ne dünyasından haberdardır. Ne toprağa ayak basar dünyası. Ne aklıyla arası vardır. Ne vicdanıyla tanışıktır. Ne günaydınca bir ufku...
Yalnızca düğmesine bastıkça heryeri oynak –oyuncak..Yekvucuttan siyahı siyahına yapmacık ve kozmopolititik...


Seyfi Karaca.......Nisan / 12
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca