Şiir Tutkusu

Menü

Genç Öğretmen

                              GENÇ ÖĞRETMEN

 

            Akşehir İlk Öğretmen Okulundan 27
Mayıs İhtilâlini takip eden günlerde mezun oldum. Gençliğin ve öğretmenlik
mesleğini hak edişin verdiği heyecanla dopdoluyum. Köyümde tayinimi beklemekteyim.


            Nihayet Millî Eğitim Bakanlığından
Mardin İline tayin edildiğime dair kararnamem geldi. Yarın Allah izin verirse
Yola çıkacağım. Babam akşamdan Pamukları düğürcük-lenmiş küçük yorganımı,
çarşafa sararak kınnapla sıkıca bağladı. Tahta valizimi yerleştirdim. Köydeki
arkadaş ve akrabalarla vedalaştım. Yeni görevimdeki gelecek günlerimin
kurgularıyla uyumuşum.

            Sabah namaz vaktiyle uyandım.
Alelacele kahvaltımızı yaptıktan sonra anacığıma sarılarak vedalaştım. İki gözü
iki çeşme ağlıyor, sağ salim gitmem için yaratana dua ediyordu. Babacığım yorganı
ve valizi almış eline:

            —Hadi oğlum kamyon şimdi gidecek!
Diyerek yola koyuldu.

            Babam önde, ben arkada karşı
mahalleye geçtik. Çalışmakta olan köyümüzün tek vasıtası agustun kamyonun
yanında babamın ellerini öperek vedalaştım. Arabanın şoför mahalline oturarak
Konya’ya yollandım.

            Gök dere boyunca yeşillikler
içerisinden kıvrılan daracık şoselerde bir o yana bir bu yana yatarak ilerliyoruz.
Güneş tepelerden aşağı süzülmekte. Ben gelecek günlerimin tatlı görüntüleri
içerisinde yaşıyorum. Düşüncelerimde, yeni okulumun pırıl pırıl görüntüsü canlanıyor.
Küçücük öğrencilerim sarmış etrafımı. “Öğretmenim, öğretmenim” diyen sesleri
içerisinde kalmışım. Mutluluktan uçuyorum.

            Torosların kıvrımlı yollarında
yolculuk bir başkadır. Virajları dönerken arkadan savrulan tozlar tekrar kamyonun
şoför mahallinin penceresinden genzimize dolmaktadır. Bodur ardıç ve
meşeliklerin arasından tırmanan arabanın sesiyle uçan kuşlar sanki yarışa
girmişçesine üzerimizden süzülmekteler. Sıcaktan bunalan şoför İbrahim Ağa
başındaki örmeyi çıkararak torpido gözüne yerleştirdi ve derin bir soluk aldı.

             Dört saatlik yolculuktan sonra Kaşınhanı Köyünde
arabadan indim. İkinci mevkiden tren biletimi aldım. İki saatlik beklemeden
sonra kara tren geldi. İlk tren yolculuğumu yapacağım, ilk göreve gidiyorum,
heyecanlıyım. İple sarılı yorganımı vagondaki üst bölmeye yerleştirdim. Valizim
yanı başımda duruyor.

Tren keskin düdüğünü öttürerek sarsıldı, hızla yol almağa
başladı. Gözlerimin önünden hızla geçen telefon direklerinin arasından ovayı
seyretmekteyim. Bu arada Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirinin
mısralarını mırıldanıyorum. “Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı/ Bir
dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir raylar/
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar”

            Karaman istasyonunu geçince tren
salonlarını dolaşmağa çıktım. Öndeki kompartımanın kanepeleri meşin kaplı ve
daha temiz ve düzenli. Tek tük yolcuları var. Pencereden dışarısını seyrederken
dalmışım. Bir sesle kendime geldim:

            —Hey delikanlı! Bana bak! Sesin
geldiği yöne başımı çevirdim. Yetmiş yaşlarında bir nine bana sesleniyordu. Yaklaştım:

            —Buyur nine, dedim.

            —Evladım nereye gidiyorsun?

            —Mardin’e gidiyorum nine.

             Bana nereli olduğumu Mardin’e niye gittiğimi
sordu.  Konyalı olduğumu, öğretmen
olduğumu ve ilk göreve gitmekte olduğumu birer birer anlattıktan sonra:

            —Ben de Mardin’e gidiyorum. Gel bana
arkadaş ol, kompartımanda yalnızım, dedi. Kendisine biletimin ikinci mevki
bileti olduğunu, orada valizimle yorganımın bulunduğunu söyleyince:

            —Git getir eşyalarını, benimle
beraber gidelim kimse bir şey demez, bak kompartımanlar dolu da değil, deyince
gidip eşyalarımı ninenin kompartımanına taşıdım. Meşin kanepelerin üzerine
karşılıklı oturduk. Artık onun sorularına sürekli cevap vermekteyim. Bana
İzmirli olduğunu, Mardin’deki oğlunun yanına gittiğini söyledi.

            Kondüktörün bilet kontrol diyen sesi
duyuldu. Bizim kompartımana gelince önce nine biletini uzattı. Elindeki araçla
ona bir delik açtı. Geriye verince, ben de biletimi uzattım. Bana:

            —Bu bilet ikinci mevki, siz derhal
yerinize gidiniz, aksi halde ceza kesmek zorundayım. Nine görevli memura:

            —Evladım, ben yalnızım diye
çağırdım. Bana arkadaş olacak, ne olur benim yanımda kalsın, diyerek memurun
itirazına rağmen çok yalvardı ve beni yanında bırakmağa razı etti.

            Bende, küçük yaşlardan beri tik
rahatsızlığı bulunduğundan gözlerimi sık sık kaparım. Nine bunun farkına vardı
ve bana:

            —Evladım gözlerini öyle işaret eder
gibi yapma bir daha görmeyeyim deyince, kendisine nine benim âdetim bu
istemeden yapıyorum dedimse de, yapmayacaksın diye üsteledi.

            İstasyonlarda simit, erik ve su
satan çocuklar giriyor trene. Her seferinde aldığım şeylerin ve içtiğim suyun
parasını vermeye kalksam beni azarlar, “bırak sen parayı ben vereceğim” diye
bana bir kuruş verdirmiyor. Arada sırada gözlerime bakarak:

            —Bak yine kapattın gözünü diye
çıkışıyordu. Birlikte yolculuğumuz ve sohbetimiz çok iyi gidiyordu. Artık ben
onun emrindeyim.

            Adana’yı geçince kondüktörün sesi
duyuldu. Bilet kontrol diyerek kompartımanımızın kapısına dikildi. Ninenin uzattığı
bilete bir delik açarak kendisine iade etti. Ben de biletimi uzattım. Görevli
bana biletimin ikinci mevki olduğunu ceza kesmek zorunda bulunduğunu söyleyerek
göğüs cebinden çıkardığı ceza makbuzunu dizinin üzerine koyup eline kalemi
alınca nine kendisine:

            —Evladım ben çağırdım bu
delikanlıyı, bana arkadaş olması için ne olur idare ediver diye çok yalvardı.
Ama bu kondüktör önceki gibi değil sert ve kuralcı birisiydi. Ne olur bak, ben
yaşlı ve yalnızım, kompartıman da boş, dediyse de ikna olmayan kondüktörün gözü
yukarıdaki iple sarılı yorganıma takıldı:

            —Bu da nedir? Diye sorunca kendisine
yorganım olduğunu Mardin’deki görev yerime öğretmen olarak gittiğimi anlattım.  

            —Bunun da yük vagonuna verilmesi
gerekirdi. Ya derhal ikiye bölüp küçülteceksin, ya da ayrıca ona da ceza
keseceğim demez mi? Kendisine tekrar hatırlattım:

            —Memur bey! O benim yorganım. Yorgan
ikiye bölünür mü? Dememe kalmadı, nine sözümü keserek:

            —Evladım ne olur bak ben çağırdım bu
genç öğretmenimi, benim için idare et, O benim yolculuk arkadaşım dediyse de
aldırış etmeyen kondüktör ismimi sorup, ceza kesmeye davranınca ninenin kaşları
çatıldı:

            —Haydi, bir ceza kes de göreyim. Sen
beni tanımıyorsun galiba oğlum, diyerek çıkışınca:

            —Nine tanıyalım bakalım ne olacak?
Ben cezayı kesmek zorundayım, kusura bakma.

            —Oğlum ben Feyyaz Beyin anasıyım,
İzmir’den geliyorum oğlumun yanına, deyince kondüktörün elindeki kalem ve makbuz
koçanı göğüs cebine girdi. Elini uzatarak:

            —Anneciğim, hoş geldin, sefa geldin,
ver elini öpeyim diyerek ellerine sarıldı ve öperek kendisini bağışlamasını diledi.
Nine ona:

            —Önemli değil evladım. Bak bu genç
öğretmen benim yol arkadaşım deyince, benim de elimi sıktı. Bana da hoş geldin
dedi. Bu olayları izledikçe şaşkınlığım daha da arttı. Biraz önce bütün
yalvarmalara aldırmadan ceza kesecek adam yok oldu. Yerine söylediklerine bin
pişman, tatlı sözlü bir kişi gelmişti sanki.

            Kondüktör müsaade isteyerek kontrol
işlemine devam etmek için kompartımandan ayrıldı.

            Biraz sonra trende ne kadar görevli
varsa hepsi gelerek ninenin elini öptüler. Nine hepsine de, bu benim arkadaşım
diye beni gösteriyor, hepsi benimle de tokalaşarak hoş geldin diyorlardı.

            Trenimiz Urfa ovasında süzülerek
ilerliyordu. Ceylan pınar İstasyonunda tren görevlileri Feyyaz Beye müjdeyi
vermişler ki, Feyyaz Bey önde, onlar arkasında kompartımanımıza teşrif ettiler.
Feyyaz Bey anasının elini öptü. Uzun uzun sarıldılar. Neden sonra nine:

            —Oğlum, bu genç öğretmenim Konya’dan
buraya kadar bana yol arkadaşlığı etti. Kendisi Gürpınar istasyonunda
inecekmiş. Köyü oranın yakınındaymış diyerek tanıttı. Feyyaz bey benimle de
kucaklaştı. Karşımızda saygılı bir duruşta bulunan bütün görevlilere dönerek,
heyecanlı bir sesle:

            —Bakın bu öğretmen kardeşinizi iyi
tanıyın. Bundan sonra hangi istasyonda görürseniz yük treni, ekspres demeden
kendisini trene alacaksınız deyince, hepsi birden “baş üstüne efendim” diyerek
söz verdiler.

            Tren Ceylanpınar’dan hareket
ettikten az sonra Feyyaz Bey bana:

            —Hocam senin köyün yakınındaki
Gürpınar istasyonuna gelmek üzereyiz hazırlan bakalım dedi.  Kendisine görevini sordum. DDY Güneydoğu Anadolu
Bölge Müfettişi diye tanıttı. Nine ise bana:

            —Bak Halil İbrahim oğlum! Eğer yolun
İzmir’e düşer de bana uğramazsan yolculuk hakkım iki dizine dursun diyerek
adresini yazdırdı. Elerini öperek Gürpınar istasyonunda indim. Hayat boyu bu
güzel tren yolculuğunu ve sevgili yol arkadaşım sevimli ve şefkat dolu ninemi
unutmadım. Mevla’m Cennetinde cem edecektir inşallah…

 
H.İbrahim SAKARYA6 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
5.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : H.İbrahim SAKARYA