Şiir Tutkusu

Menü

Ede-bi-yat ve Acaip Sanat

Hemen eli altında duran kişisini  bulamamanın takıntılı tavrıdır galiba, hayata verdiği sözü  emaneten kaydettiği bilinç kayıtlarından bir çırpıda ve hiçbir zahmete gerek duymaksızın geri alıp her koşulda kendisiyle BOŞ olma...Boşlukta bulunma.
Şıpsevdilerden halliceler sendrumunun tutsak ettiğini derinceler piyesine perdah çektiren bu olsa gerektir ki; açılış da, kapanış da, doğrusu eğrisine allemli kallemli el tutuşmadan biçimsiz sanatını yaşamsızlığa yorumlar günboyu.
Gelip geçici; vaziyete göre nabız yoklatan, bol yedekli, ilkesiz, özensiz, üstünkörü, umur-galaya almayan, sinmiş, sıyrık, tepkisiz, kendini bekleyeni elaleme havale eden, kolay etkilenen, zor uyanan, dayangısız, dirençsiz, koşullanma ve kuşatılmalara karşı çelimsiz, algısız, idraksız......diyip devam eden ardı arkası kesilmedik hayattan ihraç olmaların, harcadıkça gökten yağmur olup yagar gibi, sorana "sürüsüne bereket" çokluğunu dünya nerden yahut kimden temin edecekti yoksa.?
Mühendisliğini bitiren mimar, iç karartıcı dört kare kutulanmış betonarmeleri vıcık vıcık ve hiçbir estetiği olmayanlara "yaşadığınız şehirdir !" gibiye gelen mezarlıklar cihetince, kün- topyekün içinde can taşıyanları tıkayıp gömüyorsa..
Endüstri kuran plan  parselcisi, karbon oksitlerden kükürt asitlere varan binbir türlü zehirlisini   bağırsağından leş atan ölümcülle dereleri; çayları, ırmakları ve denizleri birdaha kolay kolay kendine gelip soluk alamaz tefinlere dürerken, elebaşılığı ediyorsa..
Altın bulacağım derken eşşek kulaklı Midas'ı bile geçen, toprağı; havayı , suyu diri diri salacaya yatıran define avcısı kesiliyorsa banker; kuyumcu, tefeci, talancı, kelepirci tüccar; gündeliğe kiralık iş makinaları ve kimyager..
Çifçi, harmanını bozup, yurdunu kurda kuzguna verip, yaşam öldüren; geçmişin hakkından gelip geleceğin ocağını söndüren, aç, açık, sokak sürgünü şehir yığılışlarına ve hormonla icabına bakılan ocak söndürmelere tüm varlığını kelepçeliyorsa..
Öğrenci tüm hayatını boşa kürek çekmelerin "sen kiminle çıkıyorsun şu sıralar'ına" zivtlene çıfıtlana sıfırı çekip, yaşamın boş kağıtlarına hırsızı; travmalıyı, gasplı gangesterliyi, damgalı evler dilberini, azılı katili, acı ve gözyaşlarıyla dopdolu akla hayale gelmedikleri oynamak için, peşin, gözünü bile kırpmadan hayatını ortaya koyan imzalar atıyorsa..
Hafif  yağmur çiseltisinde, çalkantılarına kapılıp giderken ancak kulpundan tutunduğu bir damla yaşam esintisi toprağına ayak basmışlıkları, gırtlağına kadar içinden çıkılmadıklara batıp kalıyorsa..
Sinema ?tiyatro ?sinedizi ,  "tam gırgırlık" cinoğlu cinliklerle, ömrünü oynadığı geçimlik kalabalıkları matrağa alıp, sefaletinden geçindiğini tepeden tırnağa reklam aracı olarak kullanıyorsa..
Ressam ve resim, üstüne adeta kuru kafalar çarpılanmış soluk ve soyut parça-bütününce, kendi köşesine çekilmelerin renksiz duyumsuzluğu zenginliğine ağır traje-komikse
Ekonomist, yağdanlığı nispeti miktarından, peşkeş çekilmiş ve aşsız işsizler hurdası haline getirdiği batıkları, (Ocak ayı ikibin on ihracatı yirmibir milyar olup , ithalatını yedi milyara ancak getiren  bir batağı, ağzı yüzü yumruk yemekten darmadağın olmuş bir boksöre " iyisin, iyi gidiyorsun, dayan koçum..ha dayan.! " işletmesinden daha acı ve acıklı) övüp, o denli işin patronuyla ortakça berbat ettiği hesabı kitabına uymaz küllüğü, güllük gülistanlara göklere çıkarıyorsa..
Ormanlar; kıyılar, köşeler...Kapanın elinde villalık, köşklük- konaklığın traşlanıp çölleşen devremülküyse......
Dünden kopuk, yarından alakasız hayat akışı;  bugünün dipsiz çıkmazında, günü gün üstüne yıka yıkıla, nufus ve hane çoğaltıyorsa..
Sokaklar güvensiz, beklentiler özentik, ilişkiler yapmacık, kurup kurgulananlar samimiyetsiz, yenip yutulanlar tuzsuz tatsız, yolunda yürünenler ezik; çürük, temelsiz ve çıkışsız..
 İnsanlar; tüm bu üste-başa boca edilen mide bulantılarına adeta afyonlu gibi, hırlı, hırslı, yarışan, çekişen, dövüşen, eleyen, birbirini yüzünden kovan ve hayata yüzünü ters dönen;  Kendinden sonra gelen zamanı aynı esas üzeri kollayıp kolaçan ede ede..bencil, gergin, yalnızlığa azad, gözü bağlı kapılmışlığa aday, sevgigisiz ve sevimsiz öfke bilenmelerine kabala teslim..
Düşün- inanç-felsefe (kendine , insanına ve yaşanıp paylaşılabilir hayatlara) yok ve yoksulluklarında...Yemin içmiş gibi..Baştan sona bundan nasipsiz hiçbirşeyi bırakmayarak..
Şaircilik...
"Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne...Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar...Çocuklar dünyayı alacak elimizden, ölümsüz ağaçlar dikecekler.."
Ya da...
"Ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın..Haydi bunları boş ver. Paran varsa eğer.Bana fanilyalı bir don al, tuttu yine bacağımın siyatik ağrısı. Ve unutma ki, daima iyi şeyler düşünmeli, bir mahpusun karısı..." diye parlak laflarda yıldız söndüren
Nazım Hikmet'le;
"İşte bütün meselem , her meselenin başı.Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı..."
Ya da
"Oraya, neredeyse güneşin sonu.Uçmak, kaçıp gitmek, dönmemek.."
Ve ya..
"Bekleyin , görecektir, duran yürüyeni.Sabredin , gelecektir, solmaz pörsümez Yeni."
Necip Fazıl arası hayal perestliklere mizan tutup, yıllaryılını, bugünü ve belki de bugünü aynısına ilişkin nice gelecekleri hep biri diğerinden bu mizan dahilinde kopyalanmaktan; her türlü beklentisinin başında ağlaşan; ören, veran, hüznün ve hüsranlara  kendini taşlaştırmış dilsiz , sözsüzlük..
Kimbilir kaç mahkumluk daha yanıp tütecektir ve kaç acı kaçbir zulüm...? Çünkü bugün hala, ne o balon sefası çocuk mutunda huzur, ne de güneş sıcaklığı bağırlara güvenle sarınacak köprü başı gencecik hayat gözükmektedir ufukta. Bilakis, her ışığı gören doğup büyüme, daha acımasız, daha kendince, daha gözü gönlü doymaz, daha pasif, daha kaba-dayı şer bela, daha kör, daha şaşı...
Bu içgüdüsel harabına eksen kurmuşuyla yönetilen toplu taşınmışlığımızda, değiştirile dönüştürüle, hani baya bir biçimsizliğe  getirilip  (deyim yerindeyse tek satır bile okumayı çok gören olup..) Nobeli kapmışız..Duvarlara tos başlıklı Altın ayıları toplamışız.Öyle mi???
Ve çok çalıp çok satan plaklardan usanan Zülfü-Dündar .'lar...Aynı toplum ayıklama temizleme iş ve işbulma işlerinden, kimi "Mustafa" kimi "Veda-El-veda" türlüsü köşelere başlıklar atarak..Büküş kırmaktalar eksik tamamlayana..He mi.?
Neymiş...? "Atatürkün İNSAN tarafını" film icabına baktırmak gibi bir şey miymiş neymiş..? Polüm-volüm..
Yani kafasında kırk tilki dolaşanın baştan saplantısıyla..Bir insanı (Hele de bir güzel insanı,sevgili Atatürk'ü) kırka bölüp...Bizimle alay edercesine neymiş te, insan yönünü sinemalamış..
Bu denli densizce sağlı sollu girişip Işıması tutmuş sabahlara kör kandiller üfleyerek.. günü ve insanı komalık edercesine kafaya almalar niye midir..?..Eeee buyrun, yukardan aşağı birdaha okuyun.Siz diyip gönündekileri dost sofrası niyetine paylaşan hayat ortası duran benceleri! Eksiği varsa siz tamamlayın.
Şubat yirmi sekizmiş..Eylül onikiymiş...Eski-yeni bugünlerin hali harabında fırdönene, sipariş üzere silinen ve yazılanları da..Kimin miş, kimin değilmiş ? Varın siz görün, acaip hüner ve sanatı.
Seyfi Karaca
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
4.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca