Şiir Tutkusu

Menü

Dirlik Azdıran Bölüşüm

Çürüklerini birarada tutamayan bakımsızlıklar ne yaparsa, vardır ya hani cumbalı ahşaplı istanbul siyah beyazlıkları gibi eski; bugün pancurlu petekli pencere, yarın hanım hanımcık ellerle beslenmiş çiçekli bahçe duvarları viran kapı, öbürsü gün kapıya bitişik komşu, öbür öbürsü gün sokaktaki bakkal; bitişikteki çeşme...diye pençek pençek dökülür devrilir ya harabat...
' Biz adamı böyle yaparız' kışkırtıcılığıyla, yaşatmaktan çok öldüresi topraklaşmaların birbirine üstün gelme üreyip çoğalmakla hayata baskı veren bütün çürüklerini birarada tutamayan gözden ve gönülden çıkarılmış bakımsızlıklarda aşağı yukarı aynı külçe külçe devrilişlerin harabatını yaşar...
İnsanlığın; akıl, vicdan, düşün, paylaşı, sevgi, sorumluluk, duyarlılık...gibi gibi kazanılması anne şefkati kadar kolay ve insan yürekli, kaybedilmesi vahşet bir yapıyı giyip bürünmek kadar zor ve linç..hangi yükü hangi ağırlıkta ilişkilenirse, okadar yaşama veya ölüme aynı bünyede dönüşebilen..
Ozon gazlaşması keyfiyetinden dolayı desek...
Sapııır sapır dünyanın tepesine beyaz bir çöküşmenin o kör kıyamet bakımsızlaşmasından binbir felaket çağrısını peşinden seslenen..
Uyuşturucu pazarı, ucuz işgücü, insan ve silah ticareti, organ eşkiyalaşması, maden...mineral..enerji ...toprak ve su....savaş oyunları...zulum ..zilliyet...
Bu başı sonu gelmez bir koymadan bin kazanma hazımsızlığının insana çürük üstüne çürük defolayan bakımsızlıklar sonrası şişeden çıkardığı cine artık sözü geçmediğini ve misal Atom atrıklı çöplüklerini gömüp depolayacak dünyada cehenemlik köşeler aranmaktadır desek...
Çok bölünmeler niye yaşanır insanın hayatında...?
Çünkü varolan hayat düzlemi artık oradaki yoğunlaşmayı taşıyamayacak ölçüsüzlüklerde zemin kaybına uğramıştır da ondan.
Doğduğu günden beri geleceğin silah deposu olarak özenip bezenen bizdeki insan yetiştirme yaklaşımı desek örneğin; ' Dünyayı sen mi kurtaracaksın? Bırak böyle işleri takılmana bak...Üzme tatlı canını bu boş şeylerle, hayatını yaşa.!' ....gibilerden hemen hepimizin dimağında binlercesi kazınmış böylesi ağızlarla soğulup soyutlandığımız hayatımıza hakikaten döner bir bakarız ki....Yaşamak demeye bin şahit ister...
Dünyasını kurtarmaktan caydığımız o öp öz kendi hayatımıza kaldığımız ilgisiz ve bakımsızlıkların yerini dolduran çürüllere bir bakarız ki...Almış başını azıtmışlardan, ne ararsan aramadığın bedeli meğer...(Rüşvet, şiddet, delalet, zillet, fuhuş, tehtit, kayırma, korku, adaletsizlik, baskı, yoksulluk, ahlaksızlık, istismar, yalan , talan, dolan, fatura naylon, kültüro erozyon.......) var oğlu varlara hayatımızı ödeşerek binbir geçimsizliği ve sürüncemeleri giyip kuşanırız....Kapışa itişe hergüne fark atmanın gizli ibadetli üstün gelenin tanrılarını yaratırız içimizde...(Şairler..Sinamatörler..Artizler..dineğrici papaz valeciler..en az diğer silahşörler kadar bu işin ölümü adak gösteren o dizineden yapımlık gedik tamamlayanıdır.)
Bu varoğlu varlar gide gide insandan her bir yıkımında mezarlaştırdığı diyeti asla hiçbirşeyle ödeşmez şeylerin niceleri arasında düşünme yeteneğini de yitirip körleştirmesi vardır ki...Bu sayede bütün hayatın değer kavramlarını algılamasında kişiyi ezik, büzük, değersiz, tetersiz yetkisiz ve çömez durumuna sokar.
Düşünemezse insan, hayatın dengesini kuramaz, dünya denen evin de yolunu büsbütün şaşırır..
Düşünemezse insan, kurt kim, kuzu kim, postunu kılığını tersinden bürünene görünüşü itibarından boncuklar dağıtıp primler verir.
Düşünemezse insan yalanla yanlışı doğru göstereni hak nuru pir sanır. Düşünemezse insan..Yaşamın kıymetini doğuşuyla hemen unutur, onun yerine ölüme tapınır gibi inanır ve kendini tetikteti silah niyetine sarılır
Hep bu uğurda çocukları bahaneleyen deyimler kozlanır..Ama var bak ki..En çok ölüme yem olarak sunduğu çocukların hayatına ilgisiz kalması vadiyle yetştirdiği dünü ve ölüm makinası olarak yarına yetiştirdiği yalan eksenli dolap dümendir.
Ölüm şifrelerinden yapısını sus ve sessize taşlaşmış mezarlıklarıysa, böylesi kendinden vazgeçiklikten sonra yönetip yönlendirmek dünyanın en zahmetsiz işidir.
Böyle çokluğu bedava bir insan yoğunluğuyla baş göz olunca, herhangi niyeti bozuk sömürücünün aralarına atacağı küçük bir kıvılcım dalaşması onun tüm işin geri kalan kısmını o takıntılardan sefaletini üretenlere havale etmesine yetecektir. Yani bu derbeder keşmekeşi hiç kimsenin çok özel katkı payı olmadan kendi mezarlığını kendisi üretip, denetleyip devamını telk başına kendi sağlamaya yetecektir.
Türkiye...
Eğer ölümün yerine yaşamı doyasıya algılayan insanlarla kendi hayatına sahip çıkan büyümeler içinde breyleşseydi , arkası gelmedik ölümlerle güleryüzlü hayatın ortasına çıkılamayacağını...
Eğer, suya ve sabuna dokunan tertemiz bir hayat özlemiyle dünyasını bütün kirlenmişliklerden kurtarmaya çalışan tek tek breyler olarak anne kucağından itibaren sevgi yürekli yaşamları seslenip yönlendirilseydi...
Sürekli kendine, yalan ve yanlışlar sövüşleyen kimlik kokuşmuşluğundan bezeli rakipleşmelerin farkına kolayca varıp ilah diye sandığı ipsizliği baş tacı etmezdi.
Düşüne bilseydi...Sabah akşam sövüşe dövüşe. Ölüşe güreşe...o kama çekişmelerinden asıl yaşamı bakımsızlıkta bırakmanın binbir yeni çürükler üretimi için dalaşa tutuşanları sırf birbirinin yanlışından nispetle hayatı kurup kurgulayışının bedelinde kendi canı pahası olduğunu bilirdi..
Şimdi o alıştık çok bölünmelerin yaşanmışlığına şu günlerde bir bölünme daha musallat olmuş. Bunda çok şaşılacak bir şey yoktu ki zaten. Hükümeti de, muhalefeti de, dünden kalmalarıyla cunta dönemlerinin yaptırımları bugünlere üstüne uyar rollerle figuranlamadı mı..? ( Tüzüğünü yazıp koltuğunun altına tutuşturarak)
Yani muhalefet de bugün iktidar olsaydı , yedi yıldır bugünkü allem kallem ellezi şiş bişciler ne kıvırıp çevirdiyse, muhalefetinde yapacağı aynen olsa olsa o kadardı.
Bu yüzden de iktidar işi gücü bırakıp, muhalefetin kifayetsizliğiyle ağız sövüşleştirmekle gün eğledi, gününü keyfetti.
Muhalefetse (Zaten birçok komisyon da kafa kafaya çalışarak) aldım kabul ettimlerden sanki iktidarda olan kendisiymiş gibi miskin oturuk, keyfinin geçim kıyağına baktı..
Çünkü bir el, iç ve dış sömürücüleri ağalık beyliğinden ülkeyi üçkağıda sımsıkı bağlamış bir el, her ikisini de aslında kusursuz teslimiyete ortakca taaaa.... dedik ya, azar azar Nato üyelik devirlerinden özellikle de oniki eylül cuntasından beri şiddetli ve kuvvetlice okudu, ortak nefes üfürdü ve eşit roller paylaşımcılığına yönetimsiz iktidar etmişti...
İnanmazsınız belki ama şu anki her yanı kırpık kesk hasarlı Cumhuriyet etkinsizliği her kesimin bilik ve beraberliğiyle vuku buldu. En çok da bu günkü hırsızı bol dava dosyalıklı iktidara lafın gelişine rakiplik ederek hizmet etmektedir.Yani şu halki işlevsiz kendi yok CUMHURİYET adı, en çok iktidara lazımdır( Beni tutmasalar yapacaktım söylemine kılıf için)
Eeee şimdi de moda çok bölünmeler ve ayrışımlar modası...
Eğer dişünebilseydi insan, Atomu böle böle böle böyle...Sonunun nereye varacağına insanca bir kalp taşıyıp, varışı tümden ölümle bitecek olan büyük bir cehennemi durmadan tersinden tersinden kurcalamazdı.
Eğer düşünme yeteneğini yitirmeseydi sevgili ülkemizin insanları, getirisi sadece ölümlerden ölüm beğen çatışma, didişme ve bölünmeler yerine, hayatın yıkılmaya yüz tutan bakımsızlıklarını günübirlik, insan insana, el ve gönülbirliğiyle... paylaşımcı dünya güzelliğnce derler, toparlar ve düzenler..Yaşamak denen efsane şeyi şu biricik dünya şahanesinde uyan yerine yerleştirirdi..

Seyfi Karaca..........Kasım / 10
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca