Şiir Tutkusu

Menü

Çayır Çalgıcıları

Çocukluğun bir vaktidir işte...Dağlarından sıyrılmış suların çiğli taş uçlarından sızarak oluk oluk zamana yukarı akışan körpelikler gibi havtlara dökülen pınar beşiğinden..
İnce sazlıkların su özlerine yaban kuşlarını kalbi gibi sarılıp sarmaladığı, bağların yemişlerini; bahçelerin bostanlarını, tarlaların ekilmiş saçılmış biçilmişlerini akşama taşıyan atlar arabalar ve sırtı yorgun yüklü kalbi dünya dolusu insanlar güneşin ardından harman harman evlerine dönerken...
Hep önü alınmaz bir şekilde merak ettiğimdendir, bütün bu türlü boyalarla bezeli yaz resmine hayranlığını bestekarlığa verip, bir çaldığını bir daha çalmayan çayır çalgıcılarına börtü böcek dememek için usuuuul usul ve zaten neredeyse hep yalın çıplak gezdiğim diken kıymıkları hiç eksik olmayan ayak uçlarımla sesin geldiği melodilere yanaşır...yanaşır...ya na...şırrrr..Tam kavuştuk kavuşacakken..
Bütün neşesinin en sımsıcak köşelerinden buz dağları çığ püskürmüş gibi dona kalırdı aniden herşey. Beni farkedince susardı müzik.
Ben ..Eğilip, o, dünyanın tüm olan işlerini bir kenara bırakarak herşeyi kıl payı ciddiyete mimlemeyen ve tüm akılsız denen kendi kendinin müzisyenliğinin keyfine uyup, elde nesi varsa bulduğu bir damla ot çöp huzuruna bağışlayan bu belki de bir parmak boyu sandığım koca yürekli sevgi sarhoşlarını avucuma alıp..öpesim gelen ben..
Gözlerimi faltaşı gibi büyütürde büyütür...Sesim fısıldayacak da, sazının ayarını bozacak diye saygısına kip kesildiğim..ben..
Aranır, taranır, bekle ha bekle; hatırlarmıyım ki diyem; kaç nöbet ? Sonunda bütün bekleyişlerim boşa çıkar, bir türlü cümbüş başındayken onlara rastlayamazdım.
Sonra anlarlardı ki, ben de onlar gibi, sazı deli-dolunun tekiyim..İşareti almışcasına işi daha da azıtarak, basarlardı enstrümental perdelerin üstüne üstüne.
Bunu duyar da ben; kim şahit olmuş kapıp ıslığımı onlarla anahtarlı kapılarını kırmayacağımı müziğin..? kimse..
Yürüyen tosbağalar, yüzen kurbağalar, ibikli ibiksiz kuşlar ; sürmeli kuzular, çebişler, çaylak oğlaklar , alnı sakar taylar, kakülü yana yıkık rüzgarlar..
Firez firez ekin başaklarını, yulaf yonca salkımlarını, susamları..sütleğenleri.. bir bu yana , bir o yana eğdirip eğlendirerek..
Salıncağını söğüt dallarına kurmuş kelebekleşen kozaları, esme bidenem esme kavak yellerini, çiçek çiçek yaylaları..kırları..
Yalelelliler çaldırır dururduk..Ve bize..Üstümüze titrer de bir daha titrerdi, yani deli olurdu hatır ve gönül.
Şimdi aynı seslere gene duydukca aklını yitiren ve kırkını geçtiği halde taaa ozamandan bugüne, böyle deliliğe azad olmuş ben..Ömrümce duyduğum ruh dinginliğinin en eşsiz benzersizleri diye beni mesteden bu dünyanın hiç karşılığında herşeyini sunan biletsiz konsercilerini hiç.. çalgı çalarken görememiş olsam da...
Varsın bu sır onlara kalsın...Böyle de iyi be...!
Dün pullanmış allanmış haziran kırlarında böyle ..Pervanesinde kanat kırıncaya kadar esti savruldu gezginliğimin değirmenleri..Su taşıdık durmadan aşka..
Nasıl nasıl .Gün, güneş ve bazanda yağmur....İlaç gibiydi be...Ki, hayat seni sana hediyem olsun dediğin..
Teşekkürler sevgili dünya.. Yer; gök, uzak, yakın, irili ufaklı nerde ne varesa ; ve dahi ömrümce sesine sustuğumda dünyadan göçmüşcesine gölgemden ıssızlaştığım, duyduğumdaysa, kendimi yitirip bulmak kadar yaşamak yakınlığında kavuşturan hasretleri çağrıştıran.. sevgili çayır çalgıcıları..
Sonsuz kez size de ..

Seyfi Karaca........Haziran / 10
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca