Şiir Tutkusu

Menü

Buzbeyli Kuzgun Avara

 
Buzeyli boşkluklara çerçevelenmiş geceyarılayan karanlıkların dibiydi soğukalgınlığının koynu. Ağır ağır ilerleyen zamana adım atmakta kararsız yorgunluklar yağıyordu ıssızın. Şehrin asvalt yakasına tir tir titreyen yağmurlar yıkılıyordu simsiyah; kendi suyunda boğuluyordu adeta fırtınasında kimsesiz sahil kıyılarında cankoparan dalgalar.
Her lamba direklerinin dibinde şaşıbakan ışıklar öyle bir öksüzlüğü çağrıştırıyordu ki; nefes nefese tükenen kır yokuşlu bayırlarda çalınmış kavalların tiz yankıları gibisine azad bir çığlıktı her yerde susakalan. Dallarını soyunmuş dökünmüş ağaçlardan sarı solgun yaprakları bulduğu duldalıklara yığın ediyordu azgın yeller avarası. Kar soluyordu gece karanlıklarının ardına sığınmış sıralı dağlar belli ki..
Sahil buzağısı tutuklu bir dilde yaban bir çalgıyı sızlanıyordu. Bir uçtan bir uca gideyim dedim....Koymadı verandasına üstüme başıma kamçılar vuran şıvgın. Adını bilmediğim poyrazlarla birlikte ara sokaklarında gezdim şehrin güneyinin. Karşı yakalarda sarı fenerleri yanıp sönüyordu kendini yağmur koyaklarında saklayan uzakların. Avara bir zamandı anacaddeler. Lokal bir yerdi kapısından içeri daldım gittiğim.
Kapı aralığında parıltılı renklere alabulalı bar vardı. Barın tezgahbaşında hayatını boşgeçen ve "mavi ceketliler " kılıklı serüvenciliğe poz takınan endüstri icadı şovalyeler vardı. Cin suyu içiyorlar, kendilerini dehşetsaçan havalara bürüyorlardı zorla....ve ağızları çikolatalı dondurmalı krema kokuyordu....Barmen durmadan bardak parlatıp, cüzdan düzeltiyordu. Havada çaylak bir duman tütüyordu izmarit artığı ve küflüce... .
Birileri geliyor birileri gidiyordu aynalı koridırdan. Herköşede etrafı kolaçan eden mobil seyyar-kameralar volta savuruyordu gardiyan başka gidesi yoklara. Kum saatinden zaman boşalıyordu yalnızlığın köşebucaklarına...
Şehrin yüksek apartmanlarında ve beynelminel bilindik mekanlarında tutunamayıp, günboyu etini derisini satarak elde ettikleri üçbeş kan-revan parasını otamatik kumar keş-hanelerine bataklıyorlardı güney amerikanın, kafkasların, afrikanın, orta asyanın, uzakdoğunun... insan pazarında hayatı tuz-buz olan kadınları...
Durmadan sandalya değiştiriyordu durduğu yerde ayakları altında hayatı kayan zelzele beteri oynaklık..
Belliydi ki, açtı susuzdu, kan kusuyordu dengesi tepeden tırnağa kayba uyğramış kalbiyle insanlık. Yarım asırdır kursağından bir lokma olsun huzurla öğünü geçmeyen Irak geldi birden aklıma...Afgan geldi sağır, kör, müşkül...Ortadoğu geldi..daha öteki yerler... hepsi birbirinden azad; birbirlerinden gülümsüz, birbirlerinden şer-bela içerlerinde.
Dışarı yeniden çıktığımda iyiden iyiye kayıptı sanki gece. Köhne ışıklardan aşağı kapı dışı ediyordu sanki şehir kendini. İçinde kar soluğuyla gezen rüzgarlar sağlam kilitli kapıları dövüyordu durmadan...
Elim göğsüme indi birden nedense...Sanki orda, hoyratları sağnağındandinmeyen insan haliyle giden yolculuğumun, çığlığı dünyayı tutmuş çalgılarla bendirleri sızlıyordu. Bu halde eve vardım yürüdüm...Kalbime...

Seyfi Karaca......Aralık / 11
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca