Şiir Tutkusu

Menü

Böyle Kafaya Böyle Tıraş

Ne demişler.....

"iyilik iki
baştan olur" demişler....miş...eskiler değil mi.?

Evet
diyorsunuz..Susuşunuzdan duyuyor ve anlıyorum...

"Evet işin
ortasını öyle bulmuşlar ve bilmişler atalar. Oturup toprağına; birbirinin insan
sıcaklığına bağdaş kurup; bağrını aynı közden ocaklanan kavimli kardeşliğin
kucağında kundaklayarak..

 Sözü hatır gönüllülük özünden, tek tek; tane
tane,  süzdüre süze... el kadar yürek
yavanına bal katıklar doyumsuzuyla pay-bölüş eden eskiler...Ayynen öyle
demişler.." diyorsunuz..(mu.?)

Eskiler; az-uz
giden pireli develi hemen hemen herşeyin hayattan kendince yükünün altına
girip, yaşamla söz kesip, çoğu masal kendi beşiğini kendi sallayan tıngır
mıngır varların ve yokların hayal mayal gibili yanıbaşı beraberliğinde,
"eğer iyilik iki baştan olmazsa; 
cılkı- foyası çabuk çıkar o dümenin ve o tek taraflılıkla tutulan bütün
işlerin sonu yaş; yantiri, yamuk, töhmetli, rüzva,rezil ... sakattır."
demeye getirmişler sözün özünü.(Bundan sonrasını size sormuyorum müsadenizle)

Eskiler,
"Dışı alaylı içi kalaylı" 
ortam idareliği göstermeliklerin, kaçınılmaz olarak illa kapısından
geçtiği "iyiliğin iki başlı oluşu" nu ayakta uyutup gözünü sapıtı
sapıtmaz, ilk bulduğu kaypak kirişlerden sinekkaydı pıytıp..fırsatçı
poytmakların dürzü erbabına dikkati çekerek...

Kimi hallerdir
ki, "günahı kadar sevmeme" ' 
ler her nekadar dipsiz sapsız hasta ruhluluk arzederse de, insana özgü
sakarlıkların başında geldiğini ve göz ardı edilmesi halinde kişi ağır
düşkırıklıkları sapmasında acı çekeceğini, yaşadıkları hayattan tecrübe ederek
farkına varsalar gerek ki...Eskiler..

Sürekli kendi
çıkış yollarını biryanı hep çocuk kalan ve bildiğinden çok bilmeye muhtaç
insanla birlikte arayışa çıkan yaşam boyunda; diz yorup; dirsek çürüttüğü ve
çoğunca dokuz ayın  elleri ayakları
birbirine dolaşmış tüm çarşambalarını kalp huzuru, kafa durgunluğu, gönül
kanaati, güven ferahlığına ayırıp seçinceye kadar...Çok akşamlar ışır ömrü
sabahında ve çok sabahlar aynı yol yorgunluklarında akşama söner.

Eskiler, "Ne
oğul eline düşürsün, ne mudara ettirsin geline"  demişlerse; birbiri üstüne her türlü
yığılmaların hayatı en işlek halinde tökeziyip sekteye uğratacağının sırrınna
kifayet olmuşlar ki muhakkak...Tersi durumların "Eli duluğundan
(şakağından) hiç gitmeyen" derin ve dalgın düşünceliliklerin insanı
kendine sürgüleyip, hayatın kıyısı köşesinde işe yaramazlığa köhneleyen
"bakım ve tamire muhtaçlılığı" önlenemez derecede kesin kılacacağına
el ve parmak basmışlar...Eskiler...

Uzaklardan
karartısı gelirken bile her halini günübirlik gönül yarenliklerinden tanıyıp
yaşamlarının vazgeçilmez başkonuğu ettikleri haline haldaş söz söyleyen..ve söz
dinleyen..

Alıp verdikleri
soluklarda yaşadıkları bütün biriktirdiklerini üstünde tutunacakları hayat
mekanı ve sağlam temelli toprak bütünlüğü olarak sayıp, yaşayacak ve yolunda
yorulacakları şeyleri ise bu dününü sağlamdan yaptıkları zeminlere yerleştire
yapa..Dipdiri; sağlıklı ve hep gelecek vaadeden durumlara işartetle
eskiler..."borçsuz çoban, borçlu beyden herzaman yeğdir" gibisine
mesela...

Mesela..."Kadın
var arpa unundan aş eder, kadın var buğday unundan leş eder".. dediğine..

"Hak
doğrunun(Eğri kazandığını sansa bile) yardımcısıdır" ..dediğine...

"Böyle başa
böyle traş"..dediklerine..

"Mesela az
ateş çok odun yakar.." dediklerine

Eskiler, dereden
tepeden, vardan yoktan ve havadan sudan lafı lafla ağırlayıp uğurladığı,
dillerinde tüy bitesiye kadar ve ayaklarına kara sular inesiye kadar dönüp
dolaşıp bir daha ve bir daha...Bazan zıddına karanlığın, bazan düzüne şafağa
doğru..

"Borç iyi
güne kalmaz, borçlu alacaklısını görünce ölmese de benzi solar, borç bini
aşınca..." Hayat feleğini şaşar dediklerine....

Dımdızlak ortada
kalmayasın gibi..Diken üstünde yaşamayasın gibi...Kurtuluşu olmayan dertlere
düşmeyesin gibi...Eli kulağında feryatlara mahsurluğa duman attırmayasın  gibi...Eskiler...

"Düğün
pilavıyla dost ağırlayanı.." O gidişlerle dünyanın kendi başına birgün dar
gelip ve dert olacağını..Destursuz atan yalanlara..."Değişelim,
değiş-tokuşturalım.." "Har vurup, harman
-kırıştıralım.."."Tütünü tozutup, tekeli tek parmakta tiftik attiralım.."......"Açılalım...olmazsa
..kafamıza uymazsa ..kapanalım..olmazsa saçılalım..."...."Tokuş-değiş
?yumurta ?tavuk?baba malı gibi
çiflik..edelim..".."Ilımanlaşalım....log-gidi, log gidi, di-İnglişh
mani muizzzik..Diii-yaaaalog....Figaro figaro..Diiiiyalog..Değiştitttirelim..Değişelim..."

O gidişlerle
yani...

Gazete patronu
elindeki "Naaaabersiniz ayol..!" haline dönüştürdüğü düşünmekten ve
haberleşip iletişim kurmaktan ayaz ettiği (Birlikte dönüştürdükleri) "
toplum çürüğe çıkarma" alet ve aygıtlarını siyaseti baskılamanın şantaj
ürünü olarak kullandığına...

Baş katibinin de,
yüksek sükseli, havalı manzaralardan aşağıdaki bir damlacık görünen insan
hayatlarına bakarak, elde tükrük bulaşığı ithal şarap ve hazırkalıp laflarla
kafası bulutlu; dilde özgürlük ve bol demokrasi geveleyen eveleyen.. hiç
içlerine karışmadıkları sefillikler hakkında tepeden inme-binme ferman
yazdıklarına..(Patron iskarpinciliği iş ve güç ayarlayıcılığı esası üstünden
varlığını sürdüren)

O gidişlerle
yani...

Heykel gibi
hareketsiz, duvar gibi iptal ve dilsizlikleri sağlam kazığa bağlayarak..

Üten- kavuran
ahbap ahbaba LOKUM pazarlığı pişirdiği; MUM GİBİ hizaya çekilmiş, pes ettirilip
dize getirilmiş ve  pestili çıkmış
yoklukları avantasına HEP joker olarak kullanana..

Bezginiyle kesat
düşmüş , ömrü üzgün, yüreği paramparça kendi kaderine terkliği eli ayağı buz
kesmişliği...daim kılmaklar adına..

Gittiği istila,
soygun ve işgallerden

"Her evine
sağ salim dönecek olan Amerikan askerine dualar ediyorum...!" diyene..

Gizli saklı
insanından ve ülkesinden iş kotarıp pişpirikler oynayana ....(Bilmem kaç
sayfalık, bilmem ne tarihinde bilmem kaç maddelik..)

"Delikten
süpürmeyiniz..Kullanınız..!" Türü, ürün ihracaatçısı durumundaki ayar
verene..azdırıp ayartana...

.............

...................

"Eeeee biz
de boş adam değiliz" tarzına gelen.."Bugüne bugün, biz de buraların
bakım , düzen, onarımından sorumlu EŞ-BAŞKANI' yız !" Tarzı, göğsünü ileri
geri gerip barım barım bağırana...Eskiler..

Günün birinde
hayatın zorunlu gidiş yollarından sapanına demediklerini bırakmamışlar ki...

Gün dönüyooooor,
zaman  dolaşıyooooorr .. "açılım-gömülüm"
vari, sorumluluklarına sahipsiz, yaşam ortasında hiçbir edilmiş eylem ve
emekler karşılığı bulunmayan ve dünü bugününden erteli.. bugünü yarınından yüzü
dönük , kayıp ve kaçak...

Borcu başından
aşkın, "stratejik ortak, vazgeçilmez müttefik" kafa kıyaklığına TEK
TARAFLI ve HÜKMEN (İyilik iki baştan olur sözünü ayakta uyutup) teslimli tav.. Yaşantısının
yüzüne bakmayıp azatlığa ihaleye verenleri hayat; per perişanda koyarken..

Elbette günü;
eni-boyuna, helalinden ve hakkıyla yürüyene 
ve yürütene de hoş gelip; hoşça kalıyor benimsin diyen... hayat..

.........

Şimdi de
neyimiş....miş ...mişşşşşş mişşşş miiiiiiiiiiiiş...

Ermeni yasa
tasarısı mıymış neyimiş..??!!??!!??!!

"Vay sen
misin bizi kündeye getiren..?."...Baaaar baaar barım, çırım, çığlık,
...hani suç bastırır gibi...Neymiş te.."O adamlar bize değil kendine zarar
verirmişmişlermiş te..Yok sorsan haritada bile davasını güttüklerinin yerini
bile gösteremezlermişmişler de...Yok traji komiklermiş ve ne yapmak istedikleri
anlaşılamıyormuş muş da...."

Valla biz tanımaz
etmeyiz..Ama herifçioğulları bal gibi de biliyorlar bu blöflerden ..kimden ne
çırpıp koparacaklarını..Hemde dünyanın kendi insanlarının bile izi düşmediği
köşe bucakları serçe parmağına dolayıp azap tiyatrosu oynattıran olarak..Değil
bu dünyayı..Sizin aklınızın ermediği uzay köşelerinde çalınacak çırpılacak
nerde ne var..Çooook iyi biliyorlar.

Güya...Biz de
yuttuk gibi yaptık.. Öyle mi..??

Zaten biz ne
tanırııız ne de tanışırız dedik ya..Siz eş-başkan..Ötekiler düz başkan..Biz
anlamayız..Kim kim..? Siz eş-buş-baş-başkan...Biz ne anlarıııız ne de anlaşırız
o ayaklardan..

Zaten bu
firikikler, bu alicengizler de kimbilir kimin niyesine...? ...Cirit siiiz , ciritleyen
siz.. Ortalığı o kadar yordunuz duman toz ki...Bunca içkin ve içli dışlı
paslaşarak günü kurtaran yalan dolanlarda..Anlaşılmak luzumu bile
duyulmuyorsunuz artık.

Hani bilmez de
insan bir damla sözün dünya kıymetlisi cansuyunca .."İyilik iki baştan
olur" yaşamsal duyurusunu..Gündüz atılan yalan yüklü havalı-fişekli can
kurtarıcılığına ören veran..

Ve el keyfine,
tek teraflı ısmarlama, gelen gidenlerle fırtına ortası denizlerde yol iz
bilmeze dümen  teslim edilirse...

Herşey zıddı
zıddna terse döner..Deniz de batar, gemi de..Ki, ismine ister felaket deyin
ister tufan..

Bunun devamında
tabi hayatın bütün başlıklarında olduğu gibi, en çok ta özgürlük; eşitlik,
kardeşlik, hak, hukuk, demokrasi, hoşgörü.....gibi hayatta bir türlü içi
doldurulamamış laflar, kuru kuruya; ve hiç alakasızlarca çıfıt ve çamur
niyetine evelenip, maskaralığa dillerde gevelenerek..Ayaklar altında çar çur
edilecektir tabi..

Zülfü-dündar'
ların Zülfüsü gibi mesela...Yaptığı "Dönüştürme-değiştirme" ortak iş
ve işçiliğinden dolayı kendini eleştirenlere,  tam aydın pozuyla "Yarı aydınlar damgalamalı"
posta koyacak..Ve sıradan eleştiriye bile tahammülü olmayan böyle "Güzel
düşler yarıncısı" yönünden serüven estiren demlerle..Benzeri nicelerinden
özenle alıştırılmış ve bu uğurda yattığı mapusluğundan..Rüzgara karşı yürüyen
ne yaman..olduğundan...kılıç kalkan vesaire...

Biz de yuttuk
tabi...Güya biz de yutmuş gibi yaptık..Öyle mi..??

Sahi
unutmadan...Ne demişti eskiler ne demiştiiii..???

"İyilik iki baştan
olur"... ya da "Böyle kafaya , böyle traş..!" Mıydı neydi..??

 

Seyfi
Karaca                       Mart / 10
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
5.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca