Şiir Tutkusu

Menü

Bırak Artık!!

Parmaklarının arasındaki sigaradan son kez derin bir nefes çekti. Sonra
öfkeyle, lanet edercesine, elindeki sigarayı sokağa doğru fırlattı. Sanki bir
filmdeki aynı sahne sürekli tekerrür ediyor gibiydi. Hep aynı şeyler
yaşanıyordu: Önce ,büyük bir istek ve hayecanla sigarayı bırakmaya karar
veriyordu...fakat kısa bir süre sonra sigarasızlığın  yarattığı ruhsal gerilim
ya da acı, sigarayı bırakma isteğini oluşturan  temel düşünceyi parça parça
kemirip,  sigarayı bırakma kararını anlamsız hale getiriyordu. Ve, sonunda
yaktığı ilk sigaradan, ciğerlerine çaktiği dumanın, baş döndürücü hazzını
yaşarken buluyordu kendini. Yaşadığı olumsuzluklar kendisinde, "bu sigara
kesinlikle bırakılamaz"  bilincini oluşturmuştu nihayetinde. Kendi dışında
kimsenin de bırakabileceğine inanmıyordu artık. Oysa bunun aksini kanıtlayacak
binlerce örneğin var olduğunu da bilmesine rağmen, böyle düşünüyordu.
Bırakılamazdı..! Bırakanlar da hayatlarında gerçek anlamda bağımlı olmamışlardı.
Ya da bağımlılık denilen olgunun  ne olduğunu ciddi olarak, hiç bir zaman
deneyimleyememişlerdi.     İnsanların çoğu, herhangi bir şekilde kabahat,
kusur işlediklerinde, kendilerinin içerisinde bulundukları koşullarda,  her
insanın kendileri  gibi tavır takınacağını düşünürler. Böyle olmasa bile, bu
olumsuz durumun tüm sorumluluğunu içinde bulundukları koşullara yüklerler.  
Sanırım bu durum, insan bilincinin insanın kendine olan saygısını telafi
edebilmesi için oluşturduğu savunma mekanizmalarından biriydi.   Kendisi de
bilişsel olarak bu durumdaydı galiba. Defalarca kez sigarayı bırakmaya çalışmış,
ancak her defasında bu zaafına yenik düşmüştü. Bu durum iradesine olan güvenini
yitirmesine sebep olmuş;bir nevi kendine karşı saygısını da zedelemişti.    
Öyle ya da böyle, sonuç olarak sigaraya bağımlı durumdaydı. Bağımlılık yapan
madde alımı kesildiğinde bu durum ruhunda sıkıntılar yaratıyor, acı veriyordu
benliğine. Bağımlılık sadece madde ile ilgili bir durum da değildi. Davranışlara
da bağımlı olunabileceği(kumar oynama,gün içerisinde sayılamayacak kadar ellerin
yıkanması vb...) olgusu da bir gerçeklikti. Bir yerde okumuştu; bağımlılık,
beyindeki sinirlerde birtakım kimyasal değişiklikler ortaya çıkarıyormuş.
Örneğin, sigara bağımlısı bir süre sigara alımını kestiğinde ortaya çıkan
yoksunluk belirtileri(terleme-titreme-asabiyet-mutsuz hissetmek)içilen bir
sigarayla kısa bir süreliğine de olsa ortadan kalkıyormuş. Yani kişi artık
sakinleşmiş ve rahatlamıştır. Bu rahatlığın sebebi ise, beynin ödül sistemi ile
ilgiliymiş.. Yani sigarasızlığın ortaya çıkardığı yoksunluk belirtilerini yok
etmek için harcadığınız çabalara ödül olarak, beyniniz sizi haz duygusuyla
ödüllendiriyormuş. Durum bu olunca, sigaraya karşı aşırı zaafının altında yatan
nedenler,  acı ve haz ve olguları olarak beliriyordu. Haz ve acı kavramları
insanın birçok davranışının nedenlerini açıklıyordu belki; ama bütün
davranışları bu kavramlarla açıklamak çok büyük bir eksiklik olur. Farzedelimki
bir insanın beynindeki ilgili yerleri elektrotlarla yada çeşitli ilaçlarla
uyararak o insanda yeme, içme ,cinsellik vb... bütün yönleriyle en yüksek
derecede haz duyguları oluşturabiliyoruz. İnsan denilen varlığın "yaşıyorum!"
diyebilmesi için yeterli mi bunlar..?    Onun bu durumunu bilen bir arkadaşı
gerçekten sigaradan kurtulmak istiyorsa;  bunu bir hekim gözetiminde rahatlıkla
bırakabileceğini tavsiye etmişti. Zaten, gazete köşeleri, internet sayfaları bu
reklamlarla  doluydu: ''artık sigarayı bırakmak çok kolay!!! çok kısa bir
zamanda, hiç acı çekmeden kolaylıkla bırakabilirsiniz!!!'' vb vb...  
 Anlaşılmaz gibi görünse de sigarayı bu şekilde bırakmak istemiyordu
.   Kendi düşüncesine göre, sigarayı acı çekmeden bırakması demek, daha önceki
olumsuz deneyimleri gibi, sigaraya karşı olan bağımlılığını terkedememesi
demekti. Çünkü  insan eksikliğini hissetmediği bir şeyi aramazdıki zaten.  Yani,
sigara denilen illetin  eksikliği durumunda ortaya çıkan  acıyı hissederek, bu
acıya rağmen bırakmak istiyordu. Bu acıyla savaşıp  altmekti amacı. Acı
çekmekten zevk alan hastalıklı biri değildi kuşkusuz. Fakat yaşamında acılardan
kaçamayacağını da çok iyi biliyordu.            Kelime anlamıyla
bağımlı:Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü,
özerkliği olmayan, tabi, demek. İnsanın herhangi bir madde yada davranışla
ilgili bağımlılık ilişkisini düşündü. Bu ilişkide insanın özgürlüğüne yer yoktu.
Sigara dışındaki diğer uyuşturuca madde bağımlılarında (alkolikler, eroinmanlar
,vb.) durum çok daha vahimdi. Bağımlılar, bu maddelerin ciddi sağlık sorunlarına
yol açacağını bilmelerine rağmen kullanmaya devam ediyorlardı. Ve bu kullanım
uğruna en önemli yaşamsal etkiliklerin dışında kalıyorlardı. Hazza ulaşmak ve ya
acıdan kaçınmak temel amaç olunca, bu durum insanın tüm sosyal yada farklı
ilişkilerine yararcı bir mantıkla yaklaşmasına neden oluyordu. Kendi dışındaki
herşey, kendi bağımlılıklarının, gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmamasına
göre bir anlam taşıyordu. Kısacası esir alınmışlardı bağımlılıklları tarafından.
Oysa esaret insanın doğasına ters bir durumdu.     İnsanoğlu tarihler
boyunca hep özgür olmak istemedi mi? Nice kanlar dökülmedi mi özgürlük uğruna?
Özgürlük kavramı sanat ta en gözde temalardan biri olmadı mı? Yani, insanoğlu
özgürlük uğruna hep savaşım vermiş ve vermeye davam ediyor. Doğanın
zorunluluklarına karşı özgür olmak için savaşım verdi, veriyor. İnsanın insana
baskı kurmasına karşı savaşım verdi, veriyor.  Kendisinin de istediği asıl şey,
özgürlüktü. Sigarayı bırakmak istemesinin altında yatan düşünce de; bedeninin
kölesi haline gelmiş olan iradesini özgürleştirmekti. Yani tezat bir söylemle,
kendisini kendisinden kurtarmaktı isteği.     Bir filozofun  "Dürtülerin
esaretinden kurtulamayan bir ruh özgür değildir"  sözünü anımsadı. Aslında bu
söze bedensel dürtülerle beraber, düşünsel anlamıyla hastalık derecesine gelmiş
takıntılı davranışlar ya da  tutkular da eklenmeli diye düşündü.            
Çeşitli dinlerin mistik tarikatları, ruhsal benliği hakim kılmak amacıyla
bedensel benliğin yok edilmesi gerekliliğinden, üyelerini  çeşitli çile
sınavlarından geçirirlermiş. Tabi burada, çile çekmelerinin mantığı, çile
çekmeye bir amaç olarak değilde, iradelerini güçlendirmek için bir araç olarak
bakmalarıdır. Nihayi amaçları;  yaratıcı ile birleşme isteği dışındaki tüm
şeylerden vazgeçebilecek derecede ruhsal benliklerini özgürleştirmekmiş.    
  Konuya dini yönünün dışında bakarsak, insanın bağımlıklarının tutsaklığından
kurtulmak istemesi için bir çok neden var elbette. (hele ki bize; yeme, içme,
cinsel ilişkiden haz almak için yaşamamız gerektiği anlayışının dayatıldığı bir
dünyada...)  Yukarıda da  belirtildiği gibi, esaret; yani sizi esir alanın
kararlarına, kurallarına,keyfiyetine göre yaşamak,  insanın doğasına tersti. Ve
ayrıca uygun koşullar içerisinde bu bağımlılıklar-hastalıklı tutkular-takıntılar
insanı canavarlaştırabiliyordu. Fakat, iradeyi özgürleştirmek kolay iş olmasa
gerek..!
        İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, bilindiği gibi
zihinsel yetileridir. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak, geleceği şu anda
zihninde tasarlayabilir. Yani öncelikle zihninde belirli bir amaç edinir ve bu
amacına ulaşmak için plan-program yapar ve son olarak iradesiyle bu amacı
doğrultusunda harakete geçer.(ancak, bu söylenenlerden,  iradenin herşeye
muktedir olduğu anlaşılmamalı; iradeniz ne kadar güçlü olsa da doğal ve kültürel
koşullar tarafından karşılıklı olarak belirlenir) Fakat bağımlık davranışlarında
süreç farklı işliyordu. İnsan herhangi bir bağımlılık davranışını,  iradesinin
özgür istemiyle belirlemiyordu; aksine, bağımlılık yapan madde ya da davranış
isteminizi harekete geçiriyordu..   Diğer canlılara,  herhangi bir tehlike
karşısında nasıl davranacakları konusunda içgüdüleri yardımcı olmakta. Süreç
bilinçsiz-istemsiz bir şekilde işlemekte. Fakat, insandaki
hiçbir dürtünün (yokluğu durumunda ne kadar ruhsal acı versede) insanı zorunlu
olarak  belli bir davranışa sürükleyecek gücü bulunmamaktadır. Yani insan
iradesi dürtüler karşısında egemen durumdadır. Ancak bu egemenlik, dürtüyü
ortadan kaldırmaktan, yarattığı gerilimi yok etmekten ziyade, nasıl bir
davranışta bulunacağına ilişkindir. 
       Lakin, irade özgürlüğü adına, insana ait dürtülerin  hayvanca
görülüp bastırılması doğru değilse de;  bu dürtülerin doğal görülüp, çılgınca
denetimsiz bırakılması da sorunu çıkmaza sürükleyecektir sanırım..  
   Sonuç olarak, belki de kimi filozofların dediği gibi, irade özgürlüğü ya da
genel olarak özgürlük dediğimiz şey bir yanılsamadan başka bir şey değildir.
Yanılsama ya da değil; burada yüzlerce yıllık özgürlük-zorunluluk tartışmalarını
bir kenara bırakıp, insanda özgür olmaya, doğal bir eğilimin  varlığını kabul
ederek tarihi bir anektodla bitirelim yazıyı...         
            "" Ispartalı sperthias ve bulis, pers satrabı hydarne e
özgürlük hakkında şunları söylerler: " ... henüz tatmış olmadığın için
özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu bilemezsin. Eğer tatmış olsaydın, bize, onun
uğruna yalnızca mızraklarla değil, baltalarla da savaşmamızı
öğütlerdin..""                       cengiz
Anonim159 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
5.00/5 Toplam verilen oy : 4
Ekleyen Kullanıcı :