Şiir Tutkusu

Menü

Hayatı Karalanmış Seyir Defteri 2

 
Herhangilerden bir papaz, çok uzak olmayan yakınlıktan geçen zangoçu soğuk avludan elini ufalayarak sıvışır vaziyet görmüş ve sert çıkışlı bir tonla seslenmiş
_"Gizli gizli kutsal şaraptan aşırıp içen sen misin ? " Zangoç hiç oralı olmayan ölü sessizliğiyle cevap vermeyince papazın bu kez iyce kafasının tası atmış olarak
_"Sana söylüyorum be ey sefil..! Duymuyor musun beni, şarabı içen sen misin ?" diye bağırınca Zangoç;
_" Hayır buradan inanın hiçbirşey duyulmuyor. Gelin isterseniz yer değiştirelim nasılmış anlarsınız "
Papaz küfür derecesi kızgınlıkta söylene " hiç olacak şey mi bu mesafeden ? " ...diye söylene zangoçla yer değiştirir. Bu defa zangoç
_" Kilise adına toplanan tüm yağmalıkları zimmetine gizli gizli geçiren kim idi ?" diyip bağırınca papaz da
_" Ula evlat hakkın varmış hakikaten buradan hiçbirşey duyulmuyormuş" dümenine yatmış.

Günümüz modası gereğince, kıyasıya taraflaşmalar uyruklusu karşıdan karşıya yer değiştirme oynaklığının icabına bakılmış ince vaziyet süzümüdür insanı halledilmiş kıvam.
Bu vaziyet, ortamını yolunca idare etme süzgün kişiliksiz kayganlaşmalarından bereketi oldukca bol; yiyim; içim ve geçim kapılarına kapağı atma tir tir titiz titştreşmesidir.. dubara ve desisesi hayatın önüne çığlık bağlıklarla gerdirilen örnek alınasılar seçeneksizi baskı modellik diye zıkkıma..
Bu vaziyet şekli , kimi seçersen seç aynıya varan, -parayı basan her kimse, bey de odur, ağa-bey de - gibiye tek önermeli ve de - hayatı istediği yere nasıl diliyorsa öyle kondurur- kabulünü mecburen bütün örselenmişleriyle tüm dünyada şimdilerde tek tipleştirip tartışma bile götürmeyen insanlığa yedire, yedire, yedire... yutturur.
Hem de öyle bir yutturur ki, hangi deprem çatlağının ne zıvanadan çıkan akıntısına yöneldiğinin farkında bile olmadan, Pensilvanamerikano-Fethul ve tüm ona eşbenzer uluslararası sömürgecilerin en mahalli uşaklığını insanların en çocuksu ve yavanlarda anca yetindiği sığınmalık inançlarından sinsice içerlere ilişerek kalbinden aklından ve vicdanından soğultup malzemelik olarak kullanır.
Bu kullanış bütün alaladeliklerin bayağılaşmalarıyla kişiyi kendine mahkum kılan "amaca uyunsa her yol mübah" mikroplaşma sığlaşmasınca hedefteki insanı hiçe sayıp kendi can evinde bütün acıyan zahmetleri kişisine yük olmak şartıyla kendine her doğan bebekli çoğalmaları yarınlara rehin veren en intihari tazelikler bağışlayan elalem keyfine mal yerine eşyalaşan malzemelikle.....
Haberalma-haber vermelerden tutun ki..
Şahsi reklam ajan garantörlüklerini devreye sokup, işverdikleri hükümsüz hükümetleri onların ve bağlı bulundukları uluslararası efendilerinin büyük- küçük her nevi çıkarlarından döküntü toplayandır asıl maksat.
Bu hisse payına memur olsun diye de kopardıkları ihale payı miktarınca koltukta tuttukları medya-tör diktalığın haber alma haber vermesinden tutun ki ..her türlü ilgi çektiren ve dikkat bozduran göz karartmaları bu bağlamda aranağmelerle iştirakçi kesilir.
Sivil-gizli adına resmiyet kılıfı giydirilen silahlı yahut silahsız bütün teşkilatları yine aynısına hem içerideki, hem dışardaki, taşı; toprağı, kurdu , kuşu ve insanı iliklerine kadar sömürenlerin benzer amaçlarına etkisizleştirdiği Liberal-Tariki- Etniksel özneler depolandırılır.
Ordan ayak sürten çöreklenmelerle, tepeden tırnağa ezik bozuklardan gücüne güç kazandığı Pensilvanya modelli suyu ılıştırılmış insan modu, bizzat kendi ağızlarından artık hiç saklamadan en yetkin ve bulaşık dillerle açıktan açığa "devlet denen aygıtı yüzde en az seksen" kendi denetim ve yönetimlerine takas ettiklerini duyurmakta pusulanın nereye şaştığını çoktan duyurdu bile....
Şimdi bugüne kadar sanki hiç yaşanmamış sayarak bu güzel ülkenin yıkıla devrile emeklenmelerle dinç ve diiri tutmaya çalıştığı demokrasi gelişimini; en son uğrattıkları cunta darbıyla TÜRKİYE ülkesinin kökünü hepten kazımak maksatlısı "ille de padişahlık olmazsa eğer Amerikan örneklemesi başkanlık isterim " de ayak direten kendi kendini kral ilan etme merakıyla tüm toplumu kızağa çeker vaziyettir.
Artık...saklanamaz derecede kokusu dünyaya yayılan, ama nedense dünyayı boğup boğazlayan parmağında, kudurgun derecede aç susuzluk terbiyelerle DEMOKRATLAYAN 'zibidi globalist'lerin özel karartmalar üstü görmezden geldiği Türkiyede;
Cılkı çıka çıka yürütülen birtakım ipe sapa gelmez davalaşma siilsilesi süreçlerinin, içeriye herhangisinden yok sebeple tıkılıp niyesini dahi üstünden yıllar geçmesine rağmen bilmedikleri izlenen, takibe alınan, fişlenen, dinleme komasında tüm özelleri linç altına alınan insanların cep-tellerine olmadık SUÇLU unsuru depolayarak en son çürümüşlüğünü tümüyle tescil ettikleri öteden beri "üzümünü ye, bağını sorma" dengesizi dibini kazıdıkları ADALETSİZLİK...
Şimdi sırasıdır diye hepten yargısı peşin infaz edilmiş güdümlü, daha dengesiz, daha bir hukuk ve hak dışı çepe çevre tutuklu daireler haline getirilmeye çalışan incesi ayarsız bozuk vicdan...
Zaten ülkenin tepesinden hiç eksik olmayan SEÇEMEMEZLİK bandından işleyip oralara gelir..Ve o geliş, milli muhafazakarlarının kronik olarak hastalıklaştığı ve en son numarasını iskele- sancak ayaklı saman-yolu altından su yürüterek iyce yolunu batağa çevirten kör ve ayarsız fenerlerin insanca ve hakca yaşamını boğunuk, bulanık, kirli sularda deniz dibini boylatmalara yöneliktir tabi ki...
Ve Tabi ki, sürekli yer değiştiren takma sakallı suratlarla daha gelişini çalıntı paralardan bildirip ve oranı dengesiz tarafgirlilikten finanse etmesiyle kime ve neye maksat güttüğünü en belirgin hatlarıyla besbelli edip, hemen hemen hiçbir tercihini ifadesize mahkum bırakan seçememezlik...

Kul Himmet'e :

Sırrını verme hoyrata
Senden alır gider yada
Damızlık koysan çiğ süte
Pişmeden tutar mı dersin..? ...çalıp söyletir..

Seyyid Meftuni'ye :

"İçin çekip salınır buğday gibi
Mah cemalin gördüm dolunay gibi
Saklı bakışların yavru tay gibi
İşveli edalı göz eyler güzel...."

"Dost cemalin benzer güneşe aya
Bakamam yüzüne yandırır beni
Aşığı kül eyler sendeki ziya
Gonca güller gibi soldurur beni "...... özlemlere söyletir çaldırır..

Bayburtlu Zihni'ye :

"Ey saba canana dedin mi dedim, dedim dedi
Düştüm efgana dedin mi dedim, dedim dedi
Hasretinden hasta gönül gurbette naçar olduğum
Yandığım hicranı dedin mi dedim, dedim dedi" ...söyletir de söyletir

Şöhreti'ye :

"Sevda iner aşıkların başına
Bazı hayaline bazı düşüne
Saki sen karışma aşıkların işine
Koy görüp denizler, divane beni".....telinden ve dilinden

Kul Hüseyin'e :

"Şunda bir güzele neylem yürüdüm
Elden nihan konuşmanın sırası
Dostum gördüm aklım başa devşirdim
Türlü haller danışmanın sırası".....hem dilinden hem de telinden söyletir dinletir.

Yani öyle kaygan ve kaypak inanılmaz derecelerden yaşamı kendi dışında herşeye ve herkese zehreden zulum devranıdır ki o kör fenerlerle dibe batan çürüklük..Adını kendi bünyesinden çıldırmış çığlıklarla yabancılaşan dilsiz - gönülsüzlüklerden terkolup, hiç vakit kaybetmeksizin eksilen boşluğunu coke-koke hapı yutturan uyuşturucularla tuvalet arkası ve metro duvarları ve çöp zibilli örenlere yazılan abuk subuklardan ağız dalaşıklısı çürüğünü beslenir.Sonra da bu çürük yediden yetmişe herkese yamanır.
Gittikce hız ve debisi yükselişe geçiş alan böylesi taraflıllığı bağımlı 'haydi maç olsun da vakit ölsün' işssiz güçsüzük devranlığı, kendine ırgat kılan sokaklaşmaların darma dağınıklığını sinemaya aktarıp, kirlenmiş beyaz perdelerin yetmeyen yerlerini insan kutulayan ve sonra ana kumandası bulaşık insan kafalamalara yoksullaşmak sofrası sererek; yer yer açları bol ülke yamacında aş pişiren..yer yer evsiz-barksızların açık ayazlarında villalı mahlesiyle alakasız düzmeceler seyrettiren..
Yer yer...hayatında hiç ayağına top değmemişleri birbirini boğazlattıran ARENA gösterili taaa ezelki tarihinden söven sayana sefalet sesleri dövüşünü stadyumlayan ..
Daima tek kişinin konuşup çok kişinin bu kusuntuları ister istemez yuttuğu...tek kişiliklerin koskoca ülkenin taşı-toprağı ve insan can pahasından tirilyoner olmaları zoraki kabüllü tahammüle çok kişinin hayatından vazgeçmesi beklenen ve hatta bu yoksulkeşliğe şiddetle; hiddetle, copla- tüfekle bağışıklık kazandırılması öngörülen..
Kimi zaman hatta ki, çapraz merkezlerden toplum terbiyeleme pahasına idarellik şinanaylık irlandalı Maykıldan şifre bozan figürlü "Dansın Lordları" formatıyla bilinen işi bizde sultanlaştırıp insanının aklıyla alay eden...folklorik...kelli felli adamlarca "Haydi kapışın da görelim" sazının perdesi darmadağın edilen Halk ve müzik...
Ve Faruk Nafiz Çamlıbel', in karlı kışlı gitsen gidilmez, varsan... ya hastasın; ya kimbilir neren nerene ziyan halsiz havadissiz..
Çmlıbel'in insan yaşamlarının nice çilekeş hayat yolculuklarında kimisi hastret, kimisi gurbet, kimisi en ıssız saklı kördüğümlerden gizlice sevinçler geçesi yorgun 'Han Duvarları' na bir tutam el emeği göz nuru bıraktıkları değerleri coke-koke kıvırtmalara boza bozdura harcayarak..
Ağza alınmayacak laf bozukluğunu batık, kirli ve kokuşkun başka leşkin duvarlardan okuyup, silip sıyırarak bütün ülke insanının gözüne, gönlüne ve bilincine bulandıran koke-medyan-man-travma apatrtımanlaşmasından anlaşılmazlıklar yığıp yosan hafta içi, hafta sonu, her öğün ve hergün.....
Bir iflaslı ardına kadar kapalı dükkandır ki, içi tıklım tıklım yaşamından soyutlanmışları doluşmuş, nefes alamaz çöküntülerle her gün bir dalından daha bir düşerek; omzu türlü tahribatların devirdiği yanı beli tutmazlıktan heran kopacak büyük felaketlere gergin ve gerilimli, pozu kırık; tahtası defo rafında hem ilahi ayağı oynak ritim, hem kasıklarının oralarda biryerlerde eli ayağı ve dili tuvalet arkası popül, hem sol yanı..sağ duyumu..ön görüm..son sözüm diye kıvım kıvım kıvranan tam tekmil bir bütündür bu tarz hayatı felçlik..
Martkediliği karman çormanlaşmış yapıp çatıp yeniden yıkan, renksiz gösterisi karanlık perdesiz sahnedir de burası.
İşte bu sahnede...
Daha dün, Mısır'lı Mübarek'lerle tayin edildiği Global ayakkabı altı markalığına turab olmak için, en Allahsız ve acımasız yiyip yutucuların tüm bir insanlığa bütün kemirgen hallerini kuzu kuzu alsın, kabullensin ve kukllansınlar diye tek; sağır, kör, duyumsuz sağmalı tipsizleştirdikleri teslimiyete ilişkindir bütün bu çaba.
Bu yükü başkasına zahmet, atlama tahtası olarak önüne toprak toprak serili hazırı zıplayıp, baştan sona çığlıkları tüm dünyayı tutan evi talan edilmiş, odu ocağı söndürülmüş, bulundukları heryerde kurşun yağmurlarıyla bütün hayati dayanakları delik deşik edilmiş kadınların..körpe kızlarının.ve diğer sahipsizliğin "siz müslüman değil misiniz ?" yalvarışlarışlı mektup namelerine aldırış etmeksizin ırzına geçilmesine koltuk çıkmış..yolgöstericilik ve yataklık etmiş...Mısırlı bizdeki Mübarek iş ortağı Mübarekler...
Kalkıp bir de her sıkışkın dalaverede olduğu gibi "artık vaktin doldu ey firavun çek git artık" demeye gelen , insan aklıyla matrak geçer gibi külhanlıkları yok mu...?!
Yaaaaa külhanlıktır işte, lağım kuyusunda yarışıp, diri diri kurt, hamam böceği ve nice kefereleri yalayıp yutan özel kültürleşmelerin bunaklaştırdığı ve milyonlatrcasının bir anda kapısından bakanı hortumlayıp mapusluğuna insandan uzaklara kilitlediği camdan bakışmaların sözümona gelişkin batı-demokrasisini, aynı formatlarla akşamın dibi görünmez karanlığında kaybolup...sabahın neresi bilinmeyeninde kimin evinde ölüsü bulunan Türkiyenin çok TARAFLAŞTIRDIĞI cunta sonrası çocuklarından adresi belirsiz evcilikler aileleyen çağ atlamış numaralı bi-garip yokluğa ve hiçliğe varan şu kaçış kapış sığınmacılık
Yaaaa...! İşte o hayatın yaşanılırlığından soğulan tercihsiz ve zoraki SEÇEMEMEZLİĞİNDENdir ;
Önüne neyi ve kimi dayatırsan asla yok deme şansı bulunmayan..
Ve hani o geniiiiş TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ hızkesmeyen yer ve tip değişimi oynaklığıyla zordan zora sokup hükümetsizlikten insana, insandan hükümetsizliğe...
Bütün zamanlar boyu muhafazakar-serbest piyasa ırkçılılaşması temelinden paragücü diktasına kendilerine uygun koltuk çıkma yağmalığı olarak kullandıkları DEVLETİ TESLİM ALMA kültürsüzlüğü çürüğünden geceli gündüzlü mesaileri devriyelemek. Çünkü buradan çıkışla, insan bilincinin ayarını tümüyle bozup her kafadan her sese anlaşılmaz kargaşalardır üretilip tüketilen.
Bu yollu tüketip iş-bitirme; daima milli; tariki, etnik, özel cukkalı sollu –sağlı kördöğüşüne jeton düşürür. Düşürür ki, Yuro-Amererikan ittifakı eksenli tüm konuşlanmalar, ortakça oyladıkları yarını daha da dünden edilgen kılacak (Mısır yahut ötekilerde aha şimdi yerine yenisi değiştirilen daha ılımlı, daha uyumlu, daha bağlı ve edilgen kukla tazeciklerin Bop'cuları gibi) defteri dürülülüklerin Anayasasını bölünmüş ve ayrışmış tarafgirliklere tas-tamam etmek için proğrama yüklenecektir.
Ve onun adı yüksek seçme kurulu trafiğinden insanını işleterek, yıkılacağı uçurumları kollayan dününden kayıp; bugününe konrolsüz koordinatsız yarınından mahrum kimi; nereyi ve neyi seçerse aynıya varan anı anını tutmayanlarla berbatlaşmış o faili belli maalesefe halef selef edecek.
Vardı ya hani, ıslıklandığı feryat çığlıkları Arenasında 'Cumhuuuuur... Cumhuuuur ...! "diye meydan meydan mikrofona bağırdığı Cumhur'u anında terkedip hiçe sayarak, kimden iş aldığının devamlı yer değiştiren papaz kaçtı oyunlu "eş güdümlülüğü" gereğince en geç yazın değilse güzün..etnikçi-tarikçilerle-yine aynı ittifatta çakır keffelere kurulup..en geç sonbaharda güzün...buyrulduğu vazfesini tüme erdirecektir......

Bu yüzden süslü saraylara inat Aşık Figani :

"Er odur ki er meydanın bilmeli
Kendini fehmeyleyip özün bilmeli
Emsaliyle konuşmayan Adamın
Olur altın ismi, pul yavaş yavaş"

....hayatilere dikkat çekmesi demesi , hiç ama hiç de keyfiyetten değildir. Sanırım halıma komaz, bu boy ve boyutta en az birkaç satır daha karalatır böylesi denli derdi benden aşkın mevzu bana. O vakte değin..sevgiyle.

Seyfi Karaca........Şubat / 11
Seyfi Karaca4058 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
2.5/5 Toplam verilen oy :
Ekleyen Kullanıcı : Seyfi Karaca