Şiir Tutkusu

Menü

İkilem Girdabı

Elindeki silahı, kafasına dayayarak tetiği çekmek üzere iken, bir an durdu. Karşıda kendisini şaşkınlık ve yardım edememenin zorluğunu ve şiddetini gözlerinde ve bedeninde hisseden genç kadını gördü. Bir an göz göze geldiler. Elindeki silah gayri ihtiyarı yere düştü. Genç kadındaki bu değişikliği ve onda gördüğü eziklikle başını öne eğdi. Gözleri yerde anlamsız gezinirken yanına yaklaşan genç kadının gölgesini görünce irkildi. Mahcup ve pişmanlıkla başını kaldırdı, göz göze geldiler. Genç kadın usulca yanına yaklaştı, ürkek sesle-Affedersiniz, sizi bu duruma düşmenize sebep, huzursuzluk, yaşama son vermenize neden olan nedir? Bana anlatırımsınız? Sizi dinlemeye hazırım. Genç kadının sesinde güven vardı. Gözleri nemlendi-Gerçek den anlatsam dinlerimsin!-Evet, samimiyetle dinlerim sizi.Genç kadın ürkerek yanına sokuldu koluna girdi. İlerdeki kulübeye doğru ilerlediler.-Çok yorgun görünüyorsunuz, bu genç yaşınıza rağmen.-Çok haklısınız. Nasıl anladınız?-Alnınızdaki çizgilerden.-Bu kadar açıkça belli oluyor mu?-Evet, ama siz aldırmayın. Bunlar gelip geçici izler.Genç kadın yaşadığı kulübenin kapısını açtı. İçeri girdiler. Kulübe çok güzel dekore edilmiş, bir kaç sandalye, bir koltuk ve eski bir kanepe eski bir buzdolabı ve küçük bir tüplü ocak ve fırından başka bir şey yoktu. Kanepeye oturdular. Genç kadın masaya doğruldu, sürahideki suyu bardağa boşaltarak genç adamın yanına geldi-Buyurun bir bardak su için, kendinize gelirsiniz.-Teşekkür ederimDiyerek suyu içti. Genç kadın-ismim Nalân kusura bakmayın sizi başka şartlar altında misafir etmeyi arzulardım ama hayat bizi bu yol ağzında bu tesadüfle karşılaştırdı.Genç delikanlı-Çok haklısınız. Benim adım Süha. Memnun oldum ama tanıştığıma; sizi bu şartlar karşısında şaşkın ve zor durumda bıraktığım için üzgünüm!-Sizi karşıda görünce, çok şaşırdım ve çaresizlikken ne yapacağımı bilemedim. Fakat seyirci kalamazdın ve bu nedenle gözlerimi gözlerinizden ayırmadan sizi seyrettim. Karşılıklı böylesine bakışmalar iletişim için çok gerekli olduğunu bir dergide okumuştum.-Gözlerinizdeki şaşkınlık ve yardım isteğini gördüm ve kendim den utandım-Hayır utanmayın. Hayat bu ne olacağı belli değil. Yaşam inişli çıkışlıdır.-Yinede mahcubum size karşı!-Aramızdaki bu konuşmayı daha samimi sürdürmek için bana nalân diyebilirsinizSüha bu yakınlık karşısında-Nalân hanım desem?-Lütfen Sühacığım, şimdi sizi derdinizi deşerek sizi üzmek istemiyorum. Hazır olunca anlatırsınız. Şimdi güzel bir öğle yemeğine ne dersiniz Sühacığım.-Kaç gündür sıcak bir lokma yemedim. S ize zahmet olacak nalân hanım-Lütfen aramızdaki uçurumu kaldırın bana nalân diye hatta nalâncığım diyebilirsinizNalân bu samimi konuşmadan sonra mutfağa yöneldi. Süha şaşkındı. Nalân çok cana yakın bir kadındı. Nalân soğan doğramaya başladı. Haliyle gözyaşı sel oldu. Doğradığı soğanı sahanda salçalı yağla kavurdu. Odayı muhteşem soğan kokusu ile doldurdu. Masayı hazırladı.-Buyurun Sühacığım. Yemek hazır.Hayatında ilk defa yağda salçada kavrulmuş soğan yiyecekti. Kokusu enfesti. Ekmeği böldü bir parça aldı gerçekten tadı çok güzeldi-Ellerinize sağlık, çok güzel olmuş. Hayatımda yedim ilk soğan yemeği.-Kusura bakmayın mutfak da fazla yiyecek olmadığı için yaptığım bu soğan kavurmasını umarım beğenmişsinizdir?-Çok güzel olmuş. Ellerinize sağlık.-Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?-Şimdi çok daha iyiyim. Teşekkür ederim yardımlarınız için.-Rica ederim. Fazla bir şey yapmış değilim-Alçak gönüllü olmanıza gerek yok, inanın karşıma çıkmasaydınız kendimi öldürmüş olacaktım.-Tesadüf olsa gerek?-Evet evet.-Hayat tesadüflerle dolu olsa gerek'ki bu yolda acıda olsa tatlıda olsa tesadüflere rastlıyoruz.-Haklısınız ama böylesine ilk olmuştur!-Evet. Bir daha olmaz umarım.-Umarım yani. Ne diyeceğimi şaşırıyorum-Önemli değil. Üzülmeyin. Anlatmaya hazırımsınız? Sizi böylesine üzen ve hayatınıza son vermeye iten nedeni öğrenmek istiyorum.-Nasıl başlasam bilemiyorum.-Özür dilerim, çay içermesiniz?-İçerim, mümkünse.-Öyleyse bekleyin ocağa demlikle suyu koyup geleyim öyle anlatmaya başlayın.Süha kulübeyi gözleri ile süzdü. Sade kendi halinde şirin bir evdi. Duvarda bir adet genç delikanlı resmi asılı duruyordu.-Resimdeki kim acaba?-Sevgilim.-Çok yakışıklı-Buyurun sizi dinliyorum-Ağladınız mı? Neden? Sizi üzdüm mü?-Yok, ben bazen böyle ağlarım-Resimdeki sevgilinizi sorunca mı ağladınız. Sahi sevgiliniz nerde?-Geçen yıl öldü.-Üzüldüm.Kulübe bir an sessizliğe büründü. Nalân-Sizi dinliyorum, lütfen.-Nasıl başlayacağımı bilemiyorum!-Bir yerden başlayın.-Evet. İsmim Süha 32 yaşındayım. Yalnız yaşıyorum. Bekârım. Ben küçükken annem babamdan ayrılarak beni başka bir şehirde büyütmüş. Baba sevgisi olmadan yaşadım. Üniversite mezunuyum işletme okudum.-Bölüyorum, yalnız yaşıyorum dediniz?-Evet, neden şaşırdınız?-Şaşırılmaz mı?- Nasıl?-Üniversitede oku ve o kadar kızların arasında yaşa ve sevgilin olmasın? Bunumu demek istiyorsun?-Nesi garip ki? Olamaz mı?-Hiç bir genç kız olmadı'mı seveceğin, âşık olacağın?-Pardon şimdi anladım. Olmaz olur mu oldu tabiî ki yalnız derken evli değilim demek istedim. Özür dilerim. Oldu ama bağ. Bağlanamadım. korkt. Korktum!-Aşkı ve huzuru aramak için kendinden bir şey verdin mi? Sevmek istediğine veya hoşlandığın bir kıza; bu vermek hediye vermek, kur yapmak, değil kendinden bir parça gönlünden canından kalbinden bir parça sevgi verebildin mi? Karşılıksız, olarak seni sevmese bile bu uğraş sonucunda.-Anlayamadım, açık konuşurumsun?-Açık değil mi konuşmam?-Anlayacağım şekilde açık değil. Kendimden bir parça derken kalbimi söküp vermem gerektiğini mi söylüyorsun?-Hayır, onu söylemek istemedim. Söylemek istediğim kendinden bir parça derken; aşkı ve sevgiyi hayatı aradın mı?-Hayır aramadım. Aramam mı gerekirdi?-Evet.Nasıl?-Arayarak, aşk sadece; arayanların ve taşıyacak olanların ve bunu kalbinde, koruyarak sevgi ile sulayarak paha biçilmez, olduğunu bilmek ve bilenlerin paha biçilmez saksıda yetiştirmek gibidir. Özenle yetiştirilerek bulabileceği bir sevgi çiçeğidir; hiç solmayan dipdiri, taptaze gönlünde bir ömür boyu süren çiçektir, hayattır, mutluluğun anahtarıdır; onu suladıkça. Aşka layık olmak gerekir ki aşkı ve sevgiyi bulasın yoksa birisini sevmekle asık olursun ama aşkı bulamazsın sadece kendini avutursun aşkı buldum diyerek. Kendini aşkı yaşamaya layık görmezsen aşkı bulamazsın.-Şimdi bir kızı beğenmek, sevmek onunla hayat boyu beraber olmak ve bunun sonucunda çocuklarımızın olması sevgi aşk değil mi?-Gerçek aşk değildir ki, gerçek aşk; beklemeden vermek ve taşıyarak bedeninde sevmek ve sevmenin sonucunda aşkı bulmaktır bedeninde taşıyarak. Dediğim gibi karşılıksız gönlünde sulamaktır bir çiçek gibi, karşılık alma san'da, hayata küsmek değil sevmeye devam etmektir. Senin dediğin gibi sevmek kendinden bir şey vermeden katmadan gönlünü avutmaktır, bir süre sonra sevgin biter monotonlaşırsın ama kendinden bir parça katarsan verirsen her zorluğa rağmen bu bazen bir bedeninde parça olur bazen de onun istediğine karşılıksız razı olursun usanmadan hoşnutluk içinde. Aşka sevgiye layık olmak için taşımaya, taşıtmaya layık bir beden olmak gerekir. Gerekirse bir ömür boyu usanmadan onun istekleri karşısında bıkmadan usanmadan çalışmak gerekir. Ona özgürlüğünü vereceksin. Açıklayayım beğenmediğin bir huyu veya yaşamında hoşlanmadığın insanı değiştirmeye çalışmak için, önce kendinde değiştirmeksin. O huyu ve yaşamını kendinde değiştireceksin ki, karşındakini kötü huyunu ve yaşamı değiştirebilesin, yoksa karşındakinin özgürlüğünü, kısarsan bir süre sonra ona taktığın bu kelepçe veya boyunduruk onu boğar veya sıkar, bir ana önce kaçmanın hayali ile yaşar sana bir şey veremez.-Vermek derken mal ev, arabamıdır?-Hayır, vermek bu değil kendinde olanı vermek. Bu dediklerin dünya metasıdır ihtiyaç olurda kullanılır diye verilendir verirken kılı kırk yararak vermek değildir karşındakine. Verirsem buna layık değildir yerine, ben vermeye layık mıyım karşılık gözetmeden onu incitmeden vermektir. Yoksa ev, araba, gibi dünya istekleri gelip geçici olur ve insan arzuları, almakla tatmin olmaz sürekli ister. İstemeden vermek layık mı değil mi değil, ben vermeye layık mıyım karşılıksız olarak, budur aşkta önemli olan. Günümüzde sevdim âşık oldum diye evlenenler bir süre sonra boşanıyorlar ve hayal kırıklığına uğrayarak hayata küsüyorlar.-Çok güzel anlattın şimdi anladım. Doktorların üç beyazda uzak durun dedikleri; şeker, tuz ve undan, sen ise; taşımak, sevmek, aramak layık olmak, karşılıksız vermek beşlisine yaklaşmak gerektiğini sıkı, sıkı sarılmak gerektiğini mi söylüyorsun?-Bravo tam özetini çıkardın.- Evliliği sürdürmek için ne yapılmalıdır?-Evlilik iki kişinin bir ömür boyu iyi ve kötü günde bir arada olup bu zorluklara karşı göğüs germesi gereken bir yaşam şeklidir.-Çok doğru söyledin.-Sözümü bitirmedim daha.-Özür dilerim-Evlilik, bir arada olmak ve araya bazen mesafe koymaktır, her birisi ayrı olmalıdır. Deminde dediğim gibi özgürlüğünü vermek gerekir bu çok önemli yaşamak için özgürlük şarttır.-Ayrı olursa kargaşa çıkmaz mı?-Çıkmaz, nasıl ki her iki ağaç, başkasının gölgesinde, gölgelenmeyip kendi gölgesinde gölgelenerek beraberce büyürse, yani tek başına ama beraberce herkesin fikri olmalı ama müdahale olmamalıdır. Müdahale ve baskı evliliği ve sevgiyi bitiren ve aşkı öldüren bir bıçaktır hem de kör paslı bir bıçak ki ölüme kadar götüren bir bıçak.-Bunu nasıl yapmak gerekir?-Bu evlilikte, önemli olan ihtiyacı olanı karşılamak dan dan ziyade boşluğu doldurmaktır. Arayarak onun kalbindeki, gönlündeki boşluğu sevginle, karşılık beklemeden usanmadan doldurmaktır. Ama kulu, kölesi olacak gibi değil; biliyorsun sadece ALLAH a kulluk edilir.- Mümkün olmayan bir..-Yani kendini aşka, aşkı yaşamaya layık görmüyorsun?-Bu anlaştığın gibi ise bilemiyorum.-Böylelikle hem kendini hem de sevdiğini, çocuklarını yani aileni ve aynı zamanda toplumun temel taşlarını sağlamlaştırmış olacaksın. Çocuklarında bu aşkı görerek gereken dersi alacaktır.-Çocuklarımıza nasıl öğreteceğiz?-Öğretemezsin. Çocuklara sahip olursunuz ama onlar sizin değillerdir sevginizi verirsiniz düşüncelerinizi gerçek manada veremezsiniz. Onların ruhlarına müdahale edemezsiniz, herkesin ruhu farklıdır, görür, yaşar alır veya almaz önemli olan herkes rolünü gerçek manada oynaması ve kendinden bir şeyler katmasıdır ve bu katmanın sonunda alkış olmasa bile, alkış beklenerek yapılan rolden kimse bir şey alamaz ve hayatına katamaz ve yol harikası çıkaramaz.-Şimdi anladım. Ferhat ile şirinin aşkını, leyle ile mecnunu. Günümüzde, aramak için vakit yok ki geçim derdinden; önce yıllarca okuyacaksın iş bulacaksın, evlenmek için görücü usulü veya beğendiğin kızla evleneceksin, elektrik, su, parası, internet parası, yeni çıkan telefonlara yetişememe devamlı yenileme için dünyanın parasını karşılama..? Aşkı arama yaşı gelene kadar okullarda o kadar sınav ve stres anlaşılması zor, o kadar dersler var ki ve bunun sonunda hele de iş bulma kâbusu var ki, zaten o ne varsa alıp götürüyor bedenimizde.-Haklı olabilirsin bir bakıma. Günümüzde boşanmaların çığ gibi büyümesi de senin dediğin gibi sevgi ve aşkın eksikliğindedir. Hayat ve yaşam bu kadar zor olmasa idi bu aşkı bulmaktan senin benim gibiler korkmazdı. Aşk, korkmaya ve korkutulmaya gelmez gerçek aşk, korkularak aranacak aşk değildir.Nalân şaşkınlık içinde-Korktunuz mu? Neden?Süha bu sorulara cevap veremeden üzüntü ile başını öne eğdi. Bir müddet sonra derin bir iç çekerek soruya cevap vermeden-Peki, siz buldunuz mu bu dedikleriniz karşısında bakın sizde tek başınasınız?-Öncelik sizde buyurun devam edin, ben ise sonradan anlatırım.-Mezun olduk dan dan sonra annemle bunu kutlamak için restorana doğru ilerlerken annem aniden rahatsızlanarak hasta hane'ye kaldırdım. Doktorlar yaşlılık ve tansiyon yüksekliği teşhisi koydular-Geçmiş olsun üzüldüm, izin verirseniz çayı demleyeyim.-Tabi buyurun.Nalân ocak da kaynayan çayı demledikten sonra Süha'yı gözaltında süzdü, üzgün olduğunu yaşadığı talihsiz olayın üzüntüsünü kalbinden hissetti. Demlediği çayı masaya koydu.-Buyurun Sühacığım kaldığınız yerde anlatınız, kusura bakmayın ikide bir bölüyorum.-Önemli değil. Canım anneciğimi o gece kaybettim.Nalân bu söz karşında dondu, kaldı. Gözünde iki damla yaş aktı. Süha-Bakın sizi üzdüm. Beni korkuttunuz.-Başınız sağ olsun.-Dostlar sağ olsun.-Acınızı deştim, ama anlatmanızı istiyorum, isteme sem'de.-Önemli değil, hassatiyeniz için minnettarım.Nalân, Süha daki gönül yıkıklığını, üzgünlüğünü hemen anlamıştı. Bağ bahçesi talan olmuş bahçıvan gibi değer biçilen meyveleri kaybetmiş olmanın çaresizliğini, duruşunda hissediliyordu. Yolu tutulmuş kervancı gibi çaresiz olması nalân ı derinden sarsmıştı.-Annemi en mutlu günümüzde kaybetmenin acısı; kızgın demirle vurulan damga gibi yüreğimi dağlamıştı.Anlatırken göğsü bıçak vurulmuşçasına inip kalkıyor vücudu acılar içinde sallanıyordu.-İsterseniz çayımızı içelim öyle devam edersinizDemesi ile Süha derin bir iç çekti. Derin nefes aldı. Sanki darağacında idamdan kurtulmuş olmanın sevinci ile ilk çayını yudumladı. Sanki sevgiliye kavuşamama ve bu kavuşmanın mahşere kalmasını bilen bir gönül seli halinde sevgilisine kavuşumcasına ilk bardağı ikinci nefeste yudumladı.-İnsanı dinleyeninin olması büyük bir hazinedir.-Anlıyorum.-Ellerinize sağlık çay çok güzel olmuşDiyerekten boş bardağı uzattı nalâna. Nalân ikinci bardağı doldurdu.-Oysa zavallı annem beni ne zahmetlerle büyüttü, okuttu ve bu yola yalnız çıktı bana anlatmıştı bu yola çıkmasını bir roman gibi bana; "Yola çıkmak için tereddüt içinde kıvranıyordum. Oysa başlamak için bu yola çıkmam gerekiyordu. Yola anlam katan, niçin, neden, kimin için çıkıldığıdır. Amacı, misyonu, değer biçilir,"bülbülün gülün sevgisi ile kendini yitirmiş" sevgisi olmasıdır. Varılan yer olması için yol olması gerekir ve varılan yere ulaşmak içinde bu var olan yerin birde yolcusu olmalıdır diyerek yola çıktım" seninle demişti.Gözlerinde akan yaşı sildi çayından ilk yudumu aldı, nalâna baktı.-Siz çok temiz kalplisiniz, oturmuş benim gibi değeri olmayan zavallı birini dinleyerek vaktinizi boşa harcıyorsunuz.-Olur, mu değeriniz olmaz olur mu? Tabiî ki insanız hepimizin değeri vardır yaşadıklarımız bizi değerli kılmaz mı? En değerli varlık insandır bunu biliyorsundur? Tahsilisin.-Biliyorum. Yaşadıklarım sinirlerimi bozdu. Bir şeyi el uzatıp almak ve istemeden bitap düştüm.-Bedenindeki esen fırtınayı görebiliyorum Sühacığım.-Bir yarayı temizlemek için deşmek, irini akıtıp pansuman yapmak gerekiyor.-Çabanı anlıyorum, yaramı sarmaya çalışıyorsun bir dost gibi. Biliyor musun senin gibi samimi dosta bu yaşıma kadar rastlamadım.-Aramadığın için olmasın?-Nasıl?-Dağın yükseğine bakarsan, aşağıdaki güzelliklerden mahrum kalırsın; yükseklerde rüzgâr vardır.-Anlayamadım! Yani ben iyimser olmayan gözü yükseklerde olan birisine mi benziyorum?-Hayatında anlatacak bir dost bulamadığına göre, göre demeyeyim de kendinde kendini bulacağın ona mutluluk vereceğin ve mutlu olacağın bir hayat arkadaşı bulmamış olman bunun göstergesi değimli?-Öyle görünebilir ama öylemidir? Hiç düşünmemiştim.-Çayını tazeleyeyim mi?-Lütfen. .Kelimenin sonunu getirmeden düşüncelere daldı. Nalân-Çayını soğutmaDemesi ile irkildi. Yarı uykulu, mahmur bir hali vardı.-Yorgunsun yarın devam edersin. Bak saat 11 e geliyor, istirahat et-Haklısınız. Çok yorgunum, anlatılması mümkün olmayan yorgunluk.Nalân kanepeyi açarak temiz bir nevresim serdi. Yastık için yatak odasına girdi uzun uğraşlardan sonra kar dolabında temiz yastığı aldı odaya yöneldi. Süha oturduğu yerde çok dan dan uykuya dalmıştı. Ürkek kuş gibi uykuya dalmıştı. Yerinde kaldırmaya gönlü razı gelmedi. Tekrar odadan çıktı battaniye almak için yatak odasına gitti. O çok sevdiği battaniyeyi alarak sessizce Süha'nın üstüne örttü. Sandalyeye oturarak Uyku halinde Süha'yı anlamanın onu incitmeden derdine çare olmanın düşüncesine daldı. Süha'nın alnında bitişik olan çizgiler hayatında meydana gelen olaylardan dolayı oluşan çizgiler diye düşündü. İnsanı böylesine ölüme gitmesine yol açan olayı bulmak için hafızasını yokladı. Kalbin bir şeye yönelmesi, yaklaşması çekişme içinde olması ve galeyana gelerek şifrelerle, dolu hayatın şifrelerini çözmesine engel olasına, hayatına son vermesine kasd" Allahü Teâlâ, kullarına merhamet ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların kastlarına, arzularına tâbi kılmıştır. Kul isteyince, kulun işini yaratmaktadır. Bunun için de, kul mesul (sorumlu) olur. İşin sevabı ve cezası, kula olur" (imam-ı rabbani)- sözü aklında geçerken- eden olaya anlam veremeden uyku sersemliği ile Süha için hazırladığı kanepeye uzandı. Kapanmamak için direttiği göz kapakları hafiften kapanarak uykuya daldı.Nalân duyduğu sesle uykusunda uyandı. Şaşkınlıkla etrafı göz gezdirdi. Uyku mahmurluğu ile koltuk'ta uykuya dalan Süha'yı gördü. Süha sayıklıyordu. Kurtulmak istermişçesine şiddetle vücudunu öne atarak sayıklıyordu. Korku duymasına sebep olan bu uyku hali nalânı endişelendirdi. Uyandırmak istedi usulca tam uyandırmak üzere idi Süha sakinleşerek uykuya daldı. Uykusu kaçmıştı saate baktı gece üç olmuştu.Usulca kalktı mutfağa girdi lambayı yaktı bir bardak su alarak sandalye ye oturdu. Süha daki bu anlamını çözemediği intihar olayını bir anda çözmüştü. Süha'yı intihara kasd eden olay "aile içinde yaşanan eksik sevgisizlik bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmesi idi".Kendi kendine konuşurken-Evet, kesin aile içinde yaşanan eksik sevgisizlik bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmesi neticesinde intihara kasd etti. Annesini de kaybedince, bedeninde Sevgisizlikken doğan derin yaralar açmış olmalı ki bu intihar olayına kasd etti. Evet evet. Okşayıcı baba şefkatinden de tam manası ile mahrum kalan bedeni annesinin ölümü ile hayattan nefret duymasına sebep olmuş olabilir.Nalân sorunu buldum sevinci ile sevinirken bir anda bu olayla nasıl baş edeceğini, Süha ya bu korku ve ürküntü veren sevgisizliği nasıl anlatmanın telaşına düştü. Çürümüş ufalanmış rüzgârla savrulmuş sevgisizliğe gark olmuş hayatını nasıl yoluna sokarım düşüncesi ile bedeni titredi. İçten duyulan ahla irkildi. Bunlar ayrılan ailelerde olabilir şeyler, mümkünü kesin olan ve hepside intiharla sonuçlan masada, ruhen derin izler açan bir ailede ayrılma boşanma"çocuklarını düşünmeden" karar vermeleri neticesinde olan bir yaşam biçimi ile baş edeceği telaşında idi.-Ben bunu nasıl çözerim, çözerim, çözeriz beraberce. İçerde gelen sesle salona doğruldu-Anneciğim su verimisin? Çok susadım. Karnımda açıktı. Kahvaltı hazır mı?Ses çıkmayınca.-AnneNalân şaşırmıştı. Birden-Tamam, evladım getiriyorum, kahvaltı birazdan hazır olur.Çaydanlığı su doldurarak ocağın altını yaktı. Bir bardak suyu elinde, başına'da bulduğu örtüyü geçirerek salona doğru gitti.-Evladım işte suyun geldi. Ne kadar sabırsızsın? Bulaşığı yıkıyordum duymamıştım.-Anne korkunç bir rüya gördüm.-Ne rüyası oğlum? Hayırlara vesile olsun.Süha annesinin elindeki suyu aldı yudumlayarak içti.-Anne çok acıktım. Kahvaltı hazır mı?-Birazdan hazır olur güzel evladım. Sen kalk elini yüzünü yıka ben sofrayı hazırlıyorum.Süha koltukta sanki dün hiçbir şey olmamışçasına kalktı.-Anne.-Efendim oğlum, ne oldu?-Anne bu ev bizim ev değil, biz nerdeyiz?-Ha. H.hatırlamıyor musun oğl. Evladım?-Neyi anne!-Hani sen sade olsun, mezuniyetini kutlayalım diyerekten, tatile çıkmadık mı?-Tatil ne ta. Evet hatırladım.-Aferin oğluma.Diyerekten nalân anne şefkati ile başını okşadı-Lavabo ilerde.Diyerek derin bir nefes aldı. Buna mecbur hissetmişti kendini. Süha nın iç dünyasına ışık olmak için annesi rolüne girmişti. Ona aile sıcaklığını, baba şefkatini yaşatmalı idi. Çayı demledikten sonra ocağın altını kapattı. Saate baktı sabah saat 5 di. Birden hocanın billur sesi ile sabah ezanı nidası ile odaya doldu.ALLAH U EKBERALLAHU EKBERBu evde yıllardır oturuyordu sabah ezanını ilk defa duyormuş gibi hücrelerinde derin bir hazla hissetti. Bu farklılığı, ruhunda coşkulara gark eden bu masumiyet duygusunu ilk defa tadıyordu. Şaşkındı. Kalbi, ruhu tadı anlaşılmaz güzellikler latifesi ile dolmuştu. Hayretler içinde-Nasıl olurda bu yaşıma kadar, sabah namazının ezanını hiç duymadım. İnsana huzur bahşediyor.Eşhedü enne Muhammed en ResulullahSesi ile aynısını tekrar etti. İç dünyasında huzur bahşeden rüzgârla doldu. Kahvaltıyı masaya hazırladı.-Süha evladım haydi kahvaltı hazır.-Tamam, anneciğim geliyorum.Mutfağa giderken birden durdu. Etrafına bakındı.-Nalâncığım.-Buyurun Sühacığım?-Başındaki örtü çok yakışmış.-Anlamadım?Birden eli başına gitti. Başındaki örtüyü eli ile aldı. Şaşkındı.-Teşekkür ederim!-Çok acıktım. Ellerine sağlık. Sana zahmet veriyorum.-Önemli değil. Afiyet olsun.-Akşamleyin koltuk'ta yabancı birisi vardı, nereye gitti? Kimdi o?-Yabancımı?-Anlatmak istemiyorsan anlarım.-.-Anlatmayacaksın? Kendinden biraz bahseder misin? Bu kulübede neden benim gibi yalnız yaşıyorsunuz? Etrafınızda hiç kimse yok? Korkmuyor musunuz?-Biliyorsun kadının yaşı sorulmaz ama sen yabancı değilsin artık.32 yaşındayım, evlendim bir çocuğum var. Onu çok seviyorduk-Seviyorduk derken?-Biricik eşim Ayhan la ona çok düşkündük. Yabancı olan yalnızlığıma huzurdu, neşe idiNalân birden hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Süha şaşkınlıkla.-Neden ağlıyorsunuz?-Oğlumu evde çıkan yangın sonucu feci şekilde kaybettikDerken aynı sahneyi yeniden yaşıyordu. Bundan 4 yıl önce nalân 1,5 yaşındaki oğlunu yerde minder üstünde yatırdık dan dan sonra oda soğuk olmasın diyerek den elektrikli sobayı yaktı. Yatak odasına doğruldu. Yatak'ta eşi Ayhan yatıyordu, işe gitmesi için kaldırmak için yanağına bir öpücükle uyandırmak üzere iken eşi uyanarak kollarına nalânın boynuna sarıldı.-Hayatım uyan artık işe geç kalacaksın-Bir öpücük daha verirsen kalkarım -Al hayatım öpücüklerin hepsi senin Diyerekten yanağını uzattıO esnada nalân-Hayatım kokuyu duyuyor musun?-Evet.Demeye kalmadan nalân salona can havli ile koştu. Salona girer girmez feryat la-Ayhan yetişşşş, yangın var!Bu feryat ile Ayhan yatakta fırladı. Oda dumandan alev den görünmez olmuştu.-Ayhan Mustafa içerde yatıyordu. YetişşNalânı derin yaralar içine sevk eden bu hadiseyi tekrar yaşamıştı, bedeni sancılar içinde titriyordu. Gözlerinde yaş süzülmeye başladı. Süha sorduğuna pişman olmuştu.-Özür dilerim çok feci bir durumNalân uzun süre hıçkırıklarla ağladı. Geride bıraktığı eşi ve çocuğunun ölümüne sessizce ağlaması Süha'yı üzmüştü.-Özür dilerim, size bu olayı hatırlattığım için üzgünüm! Dilim kopsaydı bu soruyu sormasaydım.-Rica ederim evladım-Anl. Anlamadım!-Babanı bekle. Biliyorsun seni öpmeden, yemeğe başlamana izin vermiyor.-.-Ayhan, haydi hayatım, seni bekliyoruz-.Süha ruhunu okşayıcı," baba" kelimesini duyunca tatlı bir ürperti ile irkildi. Ama bir anda suratı asıldı, yüz ifadesi değişti. Haykırarak- Benim babam yok anne öldü.-Hayır, evladım ölmedi.Mutfaktaki masayı tekmeleyerek salona yöneldi.-Benim babam yok diyorum yok anlamıyor musun?Nefsin, sevgide tatmin olmamasının sonucunda Süha burnundan soluyordu. Gözleri yerinden fırlayacakmış gibi etrafına bakıyordu, boş anlamsız saklanacakmış bir yer ararcasına, salonda ürkek korkarcasına gezinmeye başladı.-Beni kimse sevmiyor anne, neden sevmiyor? Ben kimseye kötülük yapmadım? Ben babamı tutku ile seviyorum, herkesi seviyorum. Bayramı neden babası çok seviyor? Babam neden beni sevmiyor?Tir, tir titriyordu. Birazdan sakinleşti. Nalân hayretler içinde Süha'yı bir anlam vermeden korku ile seyrediyordu. Bu korku ile yanında uzaklaştı. İkilemde kalmıştı. Ne yapacağını bilemeden; duygu ve mantık arasında kararsız kaldı. Nasıl karar vereceğini kestirememenin çıkmazında kalbini ve aklını yokladı. Kalbi, aklını çelmek üzere elinden geleni yapıyordu. Mantık ve duygularının sesi birbirine uymuyordu; kargaşa hâkim sürüyordu.Bu kargaşa karşısında, aklıselim düşünmemenin ezikliğinde, kalbi ne'mi aklına mı güvenmesi gerektiğini bilemiyordu. Yenik düşmüştü bedeni, bu ikilem karşısında. Nalân bir an sonra yanına yaklaştı, yerde sinmiş oturan Süha'yı, yere oturarak karşılıksız sevgi ile kollarına sardı. Hala titriyordu. Saçlarını okşayarak sakinleşmesi için başına öpücükler kondurdu. Süha bir anda sanki 10 yaş çökmüştü, kalbi yerinden koparcasına çarpıyordu bu çarpıntıyı tüm bedeninde hissediyordu. Süha'nın kasları gerginleşerek hareketsiz kalmasına, aşırı terlemesine kısa kısa kısık nefes almasına neden olmuştu. Panik içinde, aşırı kötümserlik ruhi halinde her şeyin kötüye gideceği hissi ile nalân, kucağında sevgi ile sarıldığı, Süha'yı bir çırpıda hızla yere bırakarak ayağa kalktı. Kendini kimsesiz, yardımsız hissetmeye başladı. Vücudu acılar içinde kıvranıyordu. Hafiften yağmur yağıyordu. İçindeki sıkıntı büyüdükçe büyüyordu. Yağan yağmurunu kokusu toprak'ta mis gibi bir koku ile etrafı süslemişti ama bu kokuda, içindeki sıkıntının daha'da büyümesine yol açtı, adeta nefes alamıyordu. Bu sıkıntıyı, kanser olmuş gibi tüm vücudunu sarıp sarmalamış gibi bedeninde hatta tırnaklarının ucunda hissediyordu. Bedeni kendisini terk etmiş, terki diyar etmiş; her şey boş, anlamsız ve manasızlıkla donanmıştı etrafındaki her şey çürümeye başlamış gibi küf kokuyordu. Nefes almakta zorlanıyordu pencereyi açtı püfür, püfür esen rüzgâr ve temiz havayı ciğerlerine çekti faydasızdı kapattı pencereyi, lavaboya yöneldi elini yüzünü yıkadı rahatlamak için buda fayda vermeyince elbiselerini çıkardı. Atleti ile kalmıştı, boşlukta manasızca dönüyordu. Bu sıkıntıda kurtulacak bir mucizeye muhtaçtı ama nerden gelecekti bu mucize bilmiyordu. Gözleri önünde yangın olayı hiç gitmiyordu küçük çocuğu ve kocası feryat içinde alev, alev yanarken yardım istiyorlardı gözlerini kapattı, açtı hala gözlerinin önünde idi yangın.Oysa kendini güçlü kuvvetli hissediyordu. Her şey'e rağmen, dayanma gücüne güvenerek bu zorluklar karşısında, güçlü olacağını kendine inandırmıştı ama nafile. Hafızası kendisi ile oyun oynuyordu.Bu kadar çaresizlik, dermansızlık, umutsuzluk ortamında nasıl baş edeceğini düşündü, hafızası, boşalmış akü gibi basmıyordu. Ne yaptığını bilmeden freni boşalmış araba gibi sağa sola bilinçsizce yürüyerek kâh duvara, kâh kanepeye, çarparak acılar içinde yere yığıldı. Acı feryatlar içinde, bağırarak acılarını dindirmek için avazı çıkana kadar bağırmaya devam ederken, pili bitmiş ampul gibi bitti hareketsizce, kıvranmış; anne karnında yatan bebek gibi, sustu baygın kaldı.Güneşin tatlı ışığı, perdenin altında salınarak odada geziyordu. Odadaki ölüm sessizliğini; mutsuzluğu, kıskançlığı, bencilliği bozarak aydınlık içinde ısıtmaya başladı. Oda darıma dağınıktı. İkisi de bir anda, uyku mahmurluğunda tatlı uykuya daldılar, oturdukları yerde.Bir süre sonra kapı çalınmaya başladı. Nalân ve Süha tatlı uykunun verdiği rehavetten dolayı duymuyorlardı. Kapı tekrar hızlı, hızlı çalmaya ve ardında gıcırtılar içinde yavaşça açıldı. Gelen nalânın küçük kız kardeşi rüya idi. Kulübeyi dağınık, ablasını ve Süha'yı duvarın dibinde uyku halinde görünce, telaşlandı aklında, kötü düşünceler şimşek hızında geçti ve çığlığı odayı kapladı.-Ablacığım! Sana ne oldu?Bu çığlıkla, Nalân ve Süha rehavetle dalmış oldukları uykudan uyanmasına neden oldu. Üçü de birbirlerine baka kaldılar bir süre sonra Rüya ablasının yaşamış olmasının sevinci ile sıkı, sarıldı. Nalân boğulacak gibi olunca.-Beni boğacaksın rüyacığım.Rüya kollarını gevşetti, elini nalânın yüzünde sevgi ile gezdirerek dağılan saçını düzeltti. Süha'yı göstererek-Ablacığım bu beyde kim?Derken sesinde endişe hâkimdi.-O, Sühacığım!-Sühacığım mı?-Evet.-Ben neden tanımıyorum sana bu kadar yakın olan Sühacığını acaba?Nalân kahkaha ile.-Rüyacığım, konuşmalarıma insanlara olan saygıma hala alışmadın. Senin bu insanlara uzak durmana ben alışamadım gitti.-!-Dün tanıştık.Süha oturduğu yerde kalkarak koltuğa oturdu. Rüya ablasının kolundan tutarak kanepeye oturttu. Nalân-Dün tatsız bir olaydan dolayı tanıştık. Gerisini ne sen sor ne ben anlatayım.Rüya dağınık olan odayı düzeltmek için kanepede doğrularak mutfağa yöneldi. Elinde süpürge ve faraş la içeri girdi. Temizliğe başladı. İlk önce salondan başlayarak dip bucak usanmadan temizliğe başlayan rüya, sevgisiz, anlam ifade etmeyen gözlerle gözaltından da Süha'yı süzüyordu. Süha bu bakışlardan rahatsızlık duyarak nalân'a sokuldu, nalânda Süha'daki stres'i ve çöküntüyü sezerek -Sühacığım yanıma gelir misin?Diyerek'den gülümseyerek yanına çağırdı. Süha, Nalândaki bencil olmayan sevgiye koşarcasına koştu, bedenine sokuldu, yavru bir kedi gibi. Nalân elini boynuna sardı. Bu sarılma biraz önce kıpırdamadan bir köşede hareketsiz duran Süha bir anda canlandı, sakini ılımlı bir ruh haline bürüdü.Nalânda, çocuğunu emziren anne, şefkatindeki ak süt gibi temiz berrak sevgisini ona enjekte eden bir anne misali sevgisini yudum, yudum sunuyordu Süha'nın bedeni'ne. Rüya şaşkın anlaşılmaz bir hal ile onları gıpta ile seyrediyordu; kıskanmıştı, kendince yakışıksız olan bu sevgiyi, kucaklaşmayı.Ablasını kaybetmiş; elinde çıkmış olmanın üzüntüsü ani enerji patlamasına yol açmıştı vücudunda. Temizlik yaptığı bölgeleri yeniden, yeniden temizlemeye başladığını hiç hissetmeden devam ediyordu. Nalân-Rüya sana sesleniyorumRüya duymuyordu, kendinde geçmiş hırsla dengesiz hareketlerle temizlik yapmaya devam ediyordu. Nalân-Sühacığım izin verir misin?Diyerek den, omuz un'a yaslanmış sessizce duran Süha'yı omsuzunda ayırarak ayağa kalktı Rüya ya doğru yürümeye başladı. Rüya hale hırsla ne yaptığını bilmeden aynı yerde çivilenmiş mıh gibi elindeki bezle etrafın tozunu alarak temizliğe bilinçsizce devam ediyordu. Yaklaştı kollarında tutarak sirk elemeye başladı tam bu anda rüya dalmış olduğu bu ruh halinde kurtularak ani bir korku ile irkildi. Nalân endişe dolu ses tonu ile.-Rüyacığım sen ne yaptığını sanıyorsun?Rüya şaşkınlık içinde-Temizlik yapıyorum abla-Etrafına bakar mısın? Temizlik mi yapıyorsun? Anlaşılması mümkün olmayan tempo ile hırsla umutsuzluk deryasına daldın.-Anlamadım abla, sen ne diyorsun?-Bak bakalım etrafına?Rüya etrafına baktı, ani bir refleksle etrafına şaşkınlıkla baktı, dondu kaldı. Darmadağın olan salondaki eşyaların kimyası değişmiş gibi ters düz olmuştu. Sanki kaygı ve panikten, odada geçenlerin bırakmış olduğu telaştan, dolayı karma karışık olmuş gibi eşyalar tabiat dengesi bozulmuştu; sürahi köşedeki ayakkabılıkta, ayakkabılar duvardaki çivilere asılmış idamlık mahkûm gibi sallanmakta, duvarda asılı duran pardösüsü çöp kovasının üstünde buruşturulmuş, her şey eskisinden beter bir halde duruyordu.-Bunu ben mi yaptım?-Evet hülyacığım.--Yuh yani!Kahkahalar içinde gülmeye başladı. Güldü güldü.-Hülyacığım kendine gelir misin?Sustu. Süha endişe dolu gözlerle olanları seyrediyordu. Takva'nın, anlamını ihtiva eden korkmak"ALLAH'da "sakınmak ve bu güç karşısında çekinmek olan, haşyet duyarak sarsılmak, çekinmek gibi, engin denize baktığında, sonsuz gökyüzüne baktığındaki elinde olmadan; bu azamet ve kudret sahibi büyüklük sahibi karşısında ne kadar küçük olduğunu anlamıştı sanki. Bu korku bir insanda korkulması gibi bir korku değildi. İnsan ALLAH dan dan korkar ve dikkatli davranır. Aynen bu minval üzerinde idi. Kendisindeki bu iç âlemindeki değişiklik hiç'te anlam verememiş olmanın hali ile nalâna dönerek-Nalâncığım, ben kendimi başka birisi gibi hissediyorum, sen, bunu fark ettin mi acaba?Nalân -Sühacığım bende dün sabah ezanı okunurken aynı duyguları hissetmiştim. Evet, evet sendeki değişikliği de fark ettim. Sendeki şiddet, öfke yok olmuş. Kanaatkâr bir halin var.Odada sükûnet hâkimdi nalân, rüya ve Süha ya bakarak-Gelin bakayım yanıma. Bu gerginliği soğukluğu beraberce birbirimize sarılarak yok edelim. Hadi ama Süha hemen aya'da sevgi dolu gözlerle bakan nalâna doğru yöneldi. Rüya tereddüt içinde biran bocaladık dan dan sonra huzursuz duran halinden kurtularak Nalâna yürüdü. Nalân, Süha ve rüyayı kucaklayarak, sevgisizlikten yıpranmış gönüllerini sevgi ırmağının derinliklerine bıraktılar.Sevgisizlikten uzak yaşadıkları bencil hayatın ve içinde bulundukları bozuk ruh halinde Okunan öğle namazının Ezanı ile-ALLAH' ım sana sığındık, sana güvendik, üçü birden "âmin" duası ile kendilerinden geçerek; ALLAH a güvenerek ALLAH ın engin rahmet denizine dalarak yıkanarak huzuru buldular.Bu sarılma ve iç huzur âleminde on beş dakika sonra ayrıldılar. Oda ışık anaforu kaplanmıştı.Nalân-İçimizde abdest alıp namaz kılmayı bileniniz var mı?Sorusu karşısında hülya heyecanla-Ablacığım annem namaz kılarken nasıl yaptığını izlerdim, galiba biliyorum abdest almasını ve namaz kılmasını ama dualarını bilmiyorumNalân-Olsun önce abdest alalım, sonra namazı kılmak nasıl olurmuş bende namaz hocası vardı onu bulalım ondan öğreniriz,-Abla istersen önce kitabı bulalım öyle abdest alalım. Yanlış yapmayalım.Süha-Rüya çok haklı Nalâncığım.Nalân kanepeden doğrularak salonun köşesinde duran eski sandığa doğru ilerledi, Sandığın kapağını açarak en üstte duran eskimiş sararmış ama içindeki bilgilerin hiçbir zaman eskimediği namaz hocası kitabını bulunca altın bulmuş gibi sevinçten-Buldum! Buldum!Diyerek sevinçten haykırdı. Bu haykırışı, bulmanın sevinci-Arşimet'in bulduğu yer çekimi kanunu bulunca -Buldum, buldum.Sevincinden daha yüksek ve sevgi ile söylemişti. Arşimet yer çekim kanunu bulmuştu, Nalân ise tam tersi olan göğe yükselme kanunu bulmuştu. Her ikisi de âlemde her şeyin kanununu nizamını yerli yerince yaratan ALLAH IN kanunu bulmuştu.Sabahın ilk ışığında rüya uyanmıştı. İlk defa bu kadar huzurlu yattım düşüncesi ile sessizce mutfağa yöneldi. Susamıştı bir bardak suyu içti. Ablası ve Süha ayrı odalarda yatıyordu.Sessiz adımlarla yürüyerek yattığı odanın kapısından usulca içeriye girdi. Rüya 19 Yaşında genç bir kızdı. Anne ve babasını kaybedince ablası ile beraber kalmaya başlamıştı. Eniştesi ve yeğeni yangında ölünce, derin acılara boğulmuştu. Ablasını yani Nalânı ikna ederek amcası ile kalıyordu. Amcasının kızı olan Nuriye ile çok iyi anlaştığı için arada sırada ablasında kalıyor gidiyordu. Şimdi ise bulmuş olduğu gönül huzuru ile artık gitmekten vaz geçmişti. Almış olduğu bu kararı daha ablasına söylememişti. Hayalleri vardı; sevdiği genci bularak mesut bir hayat geçirmek istiyordu.Bir aile olmak, bu ailede mutlu ve mesut çocuklar yetiştirmek hayali idi. Hayatta fazla bir isteği yoktu; zahmetsiz geçim, seveceği ve mutlu olacağı bir eş istiyordu. Bu hayallerle yatağa uzanarak hayallerine devam etti. Yanağında güller açıyordu demet, demet.Sabah namazı için ezan okunuyordu. Ezanı okuyan müezzinin sesi sabah karanlığını bir bıçak gibi yırtarak; aydınlığa çıkarırcasına gönüllere sevgiyi, mutluluğu, sıkıntılardan arındırarak ALLAH a kulluk etmenin ona güvenmenin, tevekkül ederek iman etmeyi; ALLAH ı sevmeye çağırıyordu. Çünkü ALLAH ında bizi sevdiğini geniş rahmeti ve merhameti ile âlemi kuşattığı ve ahret'te bizleri bu engin ve sonsuz merhameti ile kucaklayacağını ilan ediyordu. Af edeci olduğunu; günahlarımızı; şirk ve intihar ve falcılık hariç, tüm günahlarımızı bağışlayarak bizi af edeceğini kurtuluşa çağıran ezan ile çağıran, çağırısı tek kudret ve âlemlerinin sahibinin kendisi olduğunu bildiriyordu. Kendisine bir adımla gelene kendisinin on adımla geldiğini müjdeleyen çağrısı ile gönülleri tertemiz yıkıyordu. ALLAH kendisine iman ederek insanlar olarak bizlerin bu imanla sağlığımız ve hayatımız üzerindeki olumlu etkileri olacak çağrısı ile özgürce semada yankılanan ezan sesi ile nalân, rüya ve Süha uyanarak müezzini le beraber gönül huzuru içinde tekrarlayarak bitirildiler. Aradan geçen on beş dakika sonra yataklarında kalkarak salonda buluştular. İlk önce salona Nalân girdi arkasında rüya ve Süha. Nalân-Günaydın herkese.-Günaydın.-Günaydın.Rüya-Abdest alıp, namazı kılalım. Daha sonra kahvaltımızı yapalım mı?Süha-TamamNalânda- Doğrusu bu.Diyerekten teker, teker abdest alarak sabah namazı huşu içinde kılarak; ALLAH ın büyüklüğü karşısında eğilerek, yalnızca kendisine ibadet edileceği ve yardım isteneceğini ve tevekkül ederek kendisine sığınarak, ayetinde dediği gibi" Haberiniz olsun; kalpler yalnızca ALLAH ın zikriyle mutmain olur(Rad süresi 28) kulluk vazifelerini yerine getirerek mutfağa yöneldiler. Nalân-İşte şimdi kendi kendimizi bulduk, gerçek olanı bulduk, güzelliği bulduk. Şimdi önemli olan bulduğumuz bu güzelliğe güzel bir elbise giydirerek onu saklamak gerekir. Bunu bulmadan önce aramış olsaydık bu güzelliği, sevgiyi, layık olmayı hayata ve ALLAH a, bu kadar acılar içinde stres içinde olmazdık. Olsun belki acılarda yolumuzu, bulmak için bir kılavuz olamaz mı?Süha biraz düşündükten sonra-Bu konuda çok haklısın Nalâncığım. Sana katılıyorum. Bu arada dostluk'da çok önemli değil midir bu süreçte?-Tabii ki Sühacığım çok önemlidirRüya çayları tazelerken sessizce onları dinliyordu. Nalân konuşmasına devam etti.-Dost, bulmak dertlerini ona anlatmak çareler aramak bulunmaz bir nimettir Sühacığım.Kahvaltılarımız bitti ise salona geçelim mi?Rüya-Siz geçin salona, ben sofrayı kaldırıp, size katılırım.Masadan kalkarak salona geçtiler. Süha-Nalâncığım ben düşündüm. ALLAH ın, insanları seçmede ve seçmemede ve yaşamda özgür bırakması gibi; nasıl'ki iman etmede veya inkâr etmede, yaşam için fikrilerimizi seçimlerimizi özgür bıraktığı gibi; bize iyi ve kötüyü; doğruyu ve yanlışı bizi göstererek bu iki yoldan, birini kendi iradenizle seçmemize imkân verdiği gibi.-Evet, Sühacığım çok doğru. -Nalâncığım benimle evlenir misin?- ..!!!!-Hayatımı, karşılıksız seni sevmeye adamaya ve benimle bana ve sana mutluluk, vermek için benimle evlenir misin?-Evet, bende seninle kendime ve seninle mutluluğu tatmak için karşılıksız evet diyorum.Bu teklifi mutfak kapısında duyan rüya büyük bir sevinç içinde-Sizleri tebrik ederim!Diyerek gözlerindeki akan sevinç gözyaşı ile ablasına sarıldı.-Teşekkür ederim rüyacığım darısı senin başına.MEHMET ALUÇ
Mehmet Aluç27 şiiri bulunuyor
Paylaşabilirsiniz:
5.00/5 Toplam verilen oy : 1
Ekleyen Kullanıcı : Mehmet Aluç